Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

“Eserlerimi yakın”: Yazarların son dilekleri



Şahane
Toplam oy: 425
Eserlerinin yok edilmesini istemiş tüm edebiyatçıların eserleri gerçekten yakılmış olsaydı, günümüzde klasik sayılan pek çok eserden mahrum kalacağımız gibi, usta kabul ettiğimiz kimi yazarların adlarını dahi bilemeyecektik. Mesela...

Amerika’nın gelmiş geçmiş en önemli tiyatro yazarlarından biri olan Edward Albee, 2016’da hayatını kaybetmişti. Aramızdan ayrıldığında 88 yaşında olan Albee, özellikle Kim Korkar Virginia Woolf’tan? eseriyle biliniyordu. Albee’nin kısa süre önce –temmuz başında– haberlere düşen vasiyetnamesi, eserleri arasında daha önce hiç kimsenin okumadığı ve görmediği, büyük ihtimalle tamamlanmamış oyunlar olabileceği fikrinin doğmasına sebep oldu. Zira Albee’nin vasiyetnamesindeki son isteklerinden biri de yarım kalmış tüm eserlerinin yakılarak yok edilmesiydi. Yazar bu mühim görevi iki yakın arkadaşına, William Katz ve Arnold Toren’e vermiş.

 

Elbette yalnızca Edward Albee değil, tarihte aslında pek çok yazar eserlerinin yok edilmesini istemişti. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında Albee’nin isteği pek de sıra dışı bir şey değil. Asıl sıra dışı olan, Toren ve Katz’in, Albee’nin son dileğini gerçekten yerine getirecek ve böylece belki de başlı başına birer şaheser olan eserleri yok edecek olmaları. Zira şu ana kadar eserlerinin yok edilmesini istemiş tüm edebiyatçıların eserleri gerçekten yakılmış olsaydı, günümüzde klasik sayılan pek çok eserden mahrum kalacağımız gibi, usta kabul ettiğimiz kimi yazarların adlarını dahi bilemeyecektik. Mesela...


 

Kafka

 

1883’te Prag’da doğan Kafka, hiç kuşkusuz, gelmiş geçmiş en önemli edebiyatçılardan biri. Ne var ki Kafka hiç de öyle olduğunu düşünmüyordu. Ona soracak olursanız kendisi çok başarısız, hatta yeteneksiz bir yazardı. Kafka’nın mektuplarına da yansıyan bu özgüven problemi, birkaç hikaye dışında hiçbir eserini bastırmamasına yol açtı. Kafka 1924’te hastalandığında ve öleceğini anladığında, arkadaşı Max Brod’dan son bir dilekte bulundu; hiçbiri okunmaya değer olmayan eserlerinin, kendisi öldükten sonra yakılması. Kafka’nın “okunmaya değer olmayan” şeklinde tanımladığı bu eserler, şimdilerde herkesin “okuması gereken” kitaplar arasında saydığımız Dönüşüm, Şato, Amerika adlı eserleri! Şansımız varmış ki Max Brod, Kafka’nın bu isteğini yerine getirmedi. Metinleri yakmak yerine bir yayınevine ulaştırdı. Böylece bir anlamda, Kafka’nın da edebiyat tarihinde hak ettiği yere gelmesini sağlamış oldu.



Robert Louis Stevenson


Define Adası, Doktor Jekyll ve Bay Hyde
gibi kitaplarıyla tanıdığımız Robert Louis Stevenson da eserlerinin yakılmasını istemiş yazarlardan... Ancak Stevenson tüm eserlerinin değil de yalnızca birinin, Doktor Jekyll ve Bay Hyde’ın yakılmasını istemiş. Hatta istemekle kalmamış, bunu bizzat yapmış.

 

1850 doğumlu Stevenson’ın Doktor Jekyll ve Bay Hyde’ı 1886’da yayımlanmıştı. Ancak bu “ilk” baskı, metnin aslında yeniden yazılmış haliydi. Stevenson romanı yıllar önce ilk olarak eşi Fanny’ye göstermiş. Romanı beğenmeyen Fanny’nin ağır eleştirileri karşısında da tümünü şöminesinde yakmış. Sonrasında yaptığı içine sinmeyen Stevenson, yazı masasının başına geçip, yaklaşık 30 bin kelimelik romanı sil baştan yazmış. Doktor Jekyll ve Bay Hyde yayımlandığında hemen ilgi odağı olmuş ve Stevenson’ın döneminin en önemli yazarlarından biri olmasını sağlamıştı. Fanny’ye gelince… Ne ilginçtir ki o romanın değerini basıldıktan sonra bile görememiştir.

 

 

 

Gogol


Eserlerini bizzat yakan bir diğer yazar da Gogol. Son derece dindar olan Gogol’ü, şaheseri kabul ettiğimiz Ölü Canlar’ı kaleme almaya iten şeylerden biri de böylesi inançlı biri oluşuydu. Gogol aslında Ölü Canlar’ı takiben iki kitap daha yazmak ve böylece bir üçleme oluşturmak niyetindeydi. Ancak ikinci kitabı yazmaya çalışırken takılıp kalınca, bunu Tanrının çalışmasını onaylamaması olarak yorumladı. Şüpheye düşen Gogol, Peder Matvey Konstantinovsky’ye akıl danışmaya gittiğinde, Peder Konstantinovsky ona eserlerinin yeterince iyi olmadığını söyleyip onları yakmaya teşvik etti. Gogol de ne yazık ki bu tavsiyeye uydu. Eserlerini bu şekilde “öldüren” Gogol, ilginçtir, on gün sonra hayata veda etti.



Virgil

 

Eserinin yakılarak yok edilmesini isteyen en eski yazar, Antik Roma’da yaşamış olan Virgil olsa gerek. Tam adı Publius Vergilius Maro olan ünlü şair, Latin dilinin en değerli eserlerinden biri olan Aeneis destanını kaleme almıştır. M.Ö. 70 yılında dünyaya gelen Virgil, M.Ö. 19’da ölmeden önce bir arkadaşından Aeneis’i yakmasını istemiştir. Rivayete göre bu dilekte bulunmasının sebebi aynı şeyi yapmayı deneyip başaramamasıdır. Söz konusu arkadaşı Virgil’in isteğini yerine getirmek üzereyken İmparator Sezar devreye girmiş; böylece Aeneis, kısmen İmparator’a düzülen övgüler sebebiyle olsa gerek kurtarılmış ve günümüzde dek gelmiştir.



Vladimir Nabokov


Yazarların eserlerinin yok edilmesini istemelerinde bir haklılık payı da oluyor zaman zaman! Bunun herhalde en bilinen örneği Vladimir Nabokov. Özellikle Lolita eseriyle hem edebiyat tarihinin ortasına hem de popüler kültüre yerleşmiş olan Nabokov, 1977de öldüğünde eşi Vera’ya son eseri Laura’nın Aslı’nı yakmasını vasiyet etmişti. Ancak her zamanki gibi Vera bu isteği yerine getirmedi. Kıyamadı belki ama eseri bastırmak da elinden gelmedi! Neticede Laura’nın Aslı, Vera’nın da ölümünden sonra oğulları Dmitri’ye kaldı. Dmitri uzun süre düşündükten sonra, sonunda, 2008’de romanı bastırmaya karar verdi. Yarım kalmış bir roman olan Laura’nın Aslı basıldığında eleştirmenlerce ve okurlarca oldukça olumsuz karşılandı. Çıkan eleştirilerden bazıları, “Keşke Nabokov’un son dileğine uyulsaydı,” şeklindeydi!

 

 

 


 

 

 

Görsel: Tolga Tarhan

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.