Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Barış Bıçakçı’nın Mavi Treni




Toplam oy: 331
Pelin Esmer'in yönetip senaryosuna Barış Bıçakçı'yla birlikte imza attığı İşe Yarar Bir Şey, edebiyatla sürekli yolu kesişen bir tren yolculuğunun filmi.

Tren, ikili bir yolculuğun mekanı olmaya müsait. Camdan görünen genişlik, sıra sıra evler, hızla geçerken flu bir fotoğrafa dönen yüzler; öte tarafta da yolcunun yüzü, yüzün cama düşen yansıması. Zamanla kurulan ilişki anlamında da ikili bir yolculuk bu: Dışarıya doğru bakmanın hızıyla, içe doğru yönelmenin ağırlığı... Eğer Ankara’dan İzmir’e kalkan bir trendeyseniz, ki Mavi Tren denir ona, bir süre boyunca bozkırda kalır yolcunun bakışı. Bozkır manzarası sabitlenir sanki bir noktada, çizilip tren camının çerçevesine yerleştirilmişçesine ele geçirir yolcunun bakışını. Görülenin tekrarlı yapısı, yolculuğu içe doğru genişletir, kıvamını koyultur. Bir romancıya, ikili bir hat kurmak için daha güzel bir sahne verilir mi?

 

Barış Bıçakçı’nın bir yönetmene gidip de, benim şu romanı uyarlayalım mı, diye sorduğu henüz işitilmiş değil. Oysa filmlerini sevdiğini bildiğimiz Pelin Esmer’e gidip, “bir kadın şair filmi yazalım mı beraber?” dediğini duyan kulaklar var. Ortaya çıkan film, İşe Yarar Bir Şey, bir tren filmi; trenin içinde bir kadın şair seyahat ediyor. Ankara’dan İzmir’e gidiyor şair, yemekli vagona girip çıkıyor, insanlarla yarı gönüllü karşılaşmalar yaşıyor; başka hikayelere doğru açılıyor. Başka hikayelere açıldıkça, bir yandan daha da çok içine doğru kaçıyor. Camdan dışarıyı izledikçe kendi suretine daha bir merakla bakıyor. Şair Leyla’nın Mavi Tren’de İzmir’e yolculuğu, onun yazdığı şiirin bir hayali de olabilir ya da şiir bu yolculukta bir esinlenme anı olarak gelir ve unutulur.



Leyla, trende bir yabancıyla tanışır, onun derdine ortak olur, onun derdini kendi şiirine katar. Yolculuğun sonunda ölmek üzere olan biri vardır, bunu herkes en baştan bilir. Yolculuğun sonundaki yabancı, Leyla’nın okurudur aynı zamanda. Tren, şairle okurunu yakınlaştırır ya da uzaklaştırır. Uyurkulak’ın Tol’de Diyarbakır’a uzanan treni “bir fermuarı çekerek” bozkırda ilerliyorsa; Bıçakçı’nın treni, suya atılan bir kağıt gemi gibi keser bozkırı. Yolculuk hiç bitmesin ister şair, fermuar kapanmayacak kadar dişlidir.

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.