Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Bütün zamanların Shakespeare'i




Toplam oy: 808
2016'nın bir adı da "Shakespeare 400" olacak. Shakespeare acaba güncellenebilecek mi?

2016’nın bir adı da "Shakespeare 400" olacak. Ozanın ölümünün 400. yılı anmaları da bir edebiyat olayına mı, yoksa turistik bir kültür pazarlamasına mı dönüşecek göreceğiz. Shakespeare acaba güncellenebilecek mi?

 

Star Wars yerine Macbeth’i izlemeyi seçmiş altı kişiyle paylaştığım sinema salonu karanlığında aklıma fikirler geliyor. Belki Macbeth’in çocuksuzluğunun karanlık tarafa geçmesindeki etkisinin, Darth Vader’ın aydınlığa geri dönüşündeki oğul faktörü ile karşılaştırılması iyi bir yazı olur. Shakespeare’e dair bütün güncelleme kalkışmalarının altında onu daha anlaşılabilir kılma isteği var zaten. Macbeth’in yönetmeni Justin Kurzel’in oyunun ünlü açılışı yerine filmi Macbethler’in bebeğinin cenazesiyle açması bambaşka bir Lady Macbeth algısı yaratmış. Marion Cotillard ağzında cam kırıkları varmışcasına Lady Macbeth’e ses verirken, yüzünde dediklerini anlamaz bir ifade var oysa. Shakespeare hocam Ercüment Atabay vaktiyle nasıl bir telkin metodu kullandıysa, 80’lerden kalma bir şarkı sözünü hatırlar gibi ezberden tekrarlıyorum Lady Macbeth’in sözlerini. Belki asıl güncellenmesi gereken Shakespeare değil, bir Salı günü öğleden sonrasını Macbeth’e ayıran benimdir.

 

Shakespeare, Britanya için bir anıttır: bayrak, marş, milli takım gibi. Hem akademik koruma altındadır, hem popüler kültür tarafından sahiplenilir.

 

 

David Cameron, bu yıl Shakespeare’in zamana yenilmeden devam eden evrensel etkisinin kutlanacağını açıklarken, Ben Johnson’ın ünlü sözünü tercih etmiş: “Shakespeare bir çağa ait değildir, bütün zamanlara aittir.” Önce sinik düşünelim ve bu “daimi Shakespeare,” Britanya politikalarının marifetidir aslında diyelim. Yüzyıllardır zorunlu okul müfredatındaki Shakespeare ile büyütülen nesiller yurtta, emperyalist kültür yayılmaları cihanda yaşatıyor ozanı. Shakespeare, Britanya için bir anıttır; bayrak, marş, milli takım gibi. Hem akademik koruma altındadır hem de popüler kültür tarafından sahiplenilir. Böylece aynı anda ortalama bir entelektüellik kıstası, anaakım kültür metası, turistik değer, tişört, buzdolabı magneti ve hipster sakal modeli olabilir Shakespeare. 

 

Doğru zamanda doğmuştur o. Ortaçağ ve modern zamanların başlangıcı arasına sıkışmış sosyal ve metafiziksel kafa karışıklığının tam ortasında. Göçüp giden düzen ile yeni kurulan düzenin arasındaki kaosu yönetir. Krallar ölür, efsaneler tahtı terk ederken kanun ve düzenin yanında fırsatlar ve dolayısıyla iyi ve kötü arasında seçim ikilemi ortaya çıkar. En büyük Shakespeare hayranı eleştirmen Harold Bloom, Shakespeare’in dehasını tarihsel bağlamdan soyutlayarak inceleme taraflısıdır. Böylece Shakespeare’de insanlığın başlangıç noktasını bulur ve zamanı sıfırlar. Bloom’a göre Shakespeare daha önce dilde, mitolojide, edebiyatta var olmayan bir şeyi icat etmiştir. Bloom buna “kişilik” der. İçe bakıp insan doğasının sınırlarını görerek ve bu sınırları yıkıp aşarak yeni bir bilinç, yeni bir varoluş düzlemi ortaya çıkaran Shakespeare insanlığın başlangıcıdır. Ve Shakespeare’in yaratıcılığında insanlar hep kendilerine, bilgilerine, doğrularına fazla güvenirler. Bu inat, bu cahillik en büyük kusurudur insanın. Sınırların farkında olunmasına izin vermeyen bir yaratandır Shakespeare. 

 

Tragedya da olsa komedya da, Shakespeare’de “son,” affetmek ve affedilmek üzerinedir. Shakespeare her zaman için mutlu ve mutsuzluğun dışında üçüncü bir yol olarak affetmeyi sunar. 

 

Bütün bu tanrısal konumlamalar Shakespeare’i günümüzden uzaklaştırmaya yarıyor. Politik agnostikliğini hasıraltı etmeden bugüne taşımak Shakespeare’i güncellemenin en cesur yolu. Sözcüklerinin güzelliğinin altında insanlığa lanet okuma var. Tragedyalarında kahramanlar nesilden nesile nefret ve çaresizliği taşırlar. Gerçek kalpsizdir, hayatın özü ölümdür. John Keats’in “negative capability” diye tanımladığı belirsizlik, gizem ve şüphe içinde kalıp ne bir çözüm ne bir umut sunması, insanlığın sonunun lanetli olduğuna inanması ve sonununu farkında olmayan insanlığa yardım etme gereği duymamaması Shakespeare’in büyük sosyal sorumsuzluğu olarak tanımlanabilir. 

 

Simon Critchley, Hamlet kompleksinden söz ediyor. Hamlet ne yapması gerektiğini bilmiyor değil, bir şey yapmaya tenezzül etmeyecek kadar çok şey biliyor. Yenilmişlik duygusu, kaderi üzerinde tek söz hakkının kalmadığı kabulü, aksiyona geçmenin beyhudeliği, umutsuz bir umursamazlık hissi ile dolu demokrasilerin seri olarak ürettiği Hamletler olarak dolaşıyoruz ortada. Bütün dünyanın polis devleti haline geldiği günümüzde Hamlet’in öfkesi de, pasifliği de, paranoyası da bizim.

 

“Shakespeare 400” hazırlıkları içinde, 80 yıllık Oregon Shakespeare Festivali’nin, bütün Shakespeare oyunlarının modern İngilizceye “çevrilmesi” için oyun yazarlarına sipariş vermesi çok tepki çekti. 19. yüzyıla kadar, Shakespeare tekstlerini “koruma” eğilimi vardı. Noktalama değişiklikleri, sözcüklerin güncel yazılışı, dönemin politik doğrularına göre sahnelerde revizyonlar Shakespeare’in zamana karşı kusursuzluğunu garantilemek içindi. Sonraları, özellikle 1870’de zorunlu eğitim müfredatına alındıktan sonra, Shakespeare’in hem dilde, hem tiyatro kuralları içinde yaratığı kuraldışılıklar, düzensizlikler ve çelişkiler estetikte ulaşılabilecek en kusursuz nokta kabul edildi ve mümkün olduğunca orijinal Shakespeare’e geri dönüldü. O andan itibaren Shakespeare dahi, onu anlamayanlar zevksiz, yetersizdi. Modern İngilizceye çevirmek, Shakespeare’i aptallaştırmak, sözcüklerinin sihrini çalmak olacaktı. Artık kimse o antika, bilmece gibi ölü dilde konuşmuyorsa, Shakespeare dilini unutturmamak gerekmiyor muydu?

 

Nedense Shakespeare diline dokunmak tabu halini koruyor. Buna karşılık, oyunların sahneye konmasında mekan, kostüm, karakterlerin cinsiyeti ve zamana dair kavramsal ve stilize görsel yorumlar ve değişiklikler övgü topluyor. İşin ilginci iki yaklaşımın da Shakespeare’i korumak, ozanın bütün zamanlara ait olması misyonunu yerine getirmek adına yapılıyor olması. Can Yücel’in “serbest” Shakespeare çevirileri karşısındaki önyargı da aynı nedenden kaynaklanıyor, tartışma çeviribilimden çıkıp Shakespeare’in dokunulmazlığına çekiliyor organik olarak. Çeviride sadakatsizlik, Shakespeare’e ihanet olarak geri dönüyor. Shakespeare’i anlaşılmaz, zorlama, doğallık ve estetikten uzak bulduğunu söyleyen Tolstoy’un çok haklı bir tespiti var: İnsanlar Shakespeare’in mükemmel olduğuna dair salgın bir şekilde ikna edildiler. 

 

Nitelikten çok niceliğiyle 

 

Shakespeare Globe Theatre, Hamlet ile dünya turuna çıkacak. Londra Belediye Başkanı Boris Johnson, bir Shakespeare biyografisi kaleme alacak. Shakespeare oyuncusu Kenneth Branagh, Hollywood starlarının fırsattan istifade tiyatro sahnesinde ünlü Shakespeare karakterlerine bürünmesini eleştirdi, asıl star olan Shakespeare’in ışığını söndürdüklerini iddia etti. Bu arada Benedict Cumberbatch’in Hamlet’i, David Tennant’ın 2. Richard’ı sadece Londra’da kapalı gişe oynamakla kalmadı, “kayıttan tiyatro” diye yeni bir izleme deneyimini popülerleştirdiler; kendileri gelmese bile görüntüleriyle ülke ülke dolaştılar. Bu konuda Üstün Akmen’in, sahnede izlenmeyen tiyatronun edebiyat öğesini yitireceği fikrinin üzerinde düşünmek gerek. Globe Theatre, ozanın 37 oyunu için 10 dakikalık 37 film hazırlıyor. Tarihi mekanlarda çekimler, arşiv görüntüleri, animasyonlardan oluşacak filmleri nisan ayında Londra’ya gitme fırsatı olanlar, South Bank’e kurulacak 4 km uzunluğundaki 37 ekrandan izleyecek. 

 

Shakespeare yılının edebiyat açısından en heyecan verici projesi, Hogarth yayınevinin oyunları romanlaştırma fikri şüphesiz. Serinin ilk üç romanı Jeanette Winterson’dan Kış Masalı uyarlaması The Gap of Time, Anne Tyler’dan Hırçın Kız romanlaştırması Vinegar Girl ve Howard Jacobsen’ın Venedik Taciri yorumu Shylock is My Name. Margaret Atwood Fırtına’yı yazacak. Tracy Chevalier Othello, Gillian Flyn Hamlet, Jo Nesbo Macbeth ile eşleştiler. Edward St Aubyn ise Kral Lear’ı seçti.

 

Geleceğin geçmişe bağımlı olduğu önkabülünü kırar Shakespeare ve her zaman doğru şeyi yaparak geleceğin değişebileceği umudunu verir bize. Ancak insanların doğruyu yapacağına inancı hiç yoktur. Benim de inancım yok. Bu zamanda Shakespeare ne güncel, ne geçerli ne de özdeşleşilebilirdir. Bu zamanda dünyanın artık sahne olmadığı gibi.

 

 

 


 

 

* Görsel: Onur Aşkın

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.