Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

İkisiBirArada // Kamaradan kamaraya



Zayıf
Toplam oy: 666
10 numaralı kamaradan 47 numaralı kamaraya ulaşmak hiç de zor değil!

Evine giren hırsızla yüz yüze geliyor Laura Blacklock: “Birbirimize bakarak öylece durduk. Parlayan gözlerini gözlerime dikmişti. Aklımdan binlerce düşünce geçiyordu: Telefonum hangi cehennemde? (...) Tek kelime etmedim ve kıpırdamadım da. Rüküş sabahlığımın içinde öylece dikilip titremeye başladım. (...) ‘Lütfen,’ diye geçirdim içimden. ‘Lütfen bana zarar verme.’ (...) Adam öne doğru bir adım attı. ‘Hayır...’ dedim. Emir verirmişçesine bir tavır takınmaya çalışsam da sesim daha çok yalvarıyormuşum gibi çıkmıştı. Zayıf, tiz ve korkudan titriyordu: ‘Ha...’ Kelimenin sonunu bile getiremedim. Yatak odamın kapısını yüzüme çarptı. Yanağıma isabet etmişti. Uzun bir süre öylece donakaldım, elimi yüzüme götürdüm. Şokun ve hissettiğim acının etkisiyle dilim tutulmuştu. (...) Koşarak yatağıma dönmek, başımı yastıkların altına gömmek, ağlamak ve ağlamak istiyordum. Ama kafamın içinde çirkin bir ses, ‘Adam hâlâ orada,’ deyip duruyordu. ‘Ya geri dönerse? Ya peşine düşerse?’”

 

Hiç kuşkusuz korkunç bir karşılaşma bu. Atlatabilmek, evin içinde normale dönmek kolay değil. Biraz da bu yüzden kabul ediyor Londra’dan Norveç’e gemiyle yapılacak yolculuk teklifini Laura (kısaca Lo). Biraz uzaklaşmak iyi gelebilir. Üstelik, seyahat yazıları yazan bir gazeteci olarak kariyeri için de bulunmaz bir fırsat. Bir ikramiye hatta. Norveç fiyortlarını gezen butik, yalnızca on kamaralı, süper lüks bir yolcu gemisi Aurora Borealis çünkü. İlk yolculuğuna çıkıyor. Bir tanıtım turu bu; özel seçilmiş misafirleri ağırlıyor. Her şey mükemmel... Kamarasında kendisini şahane hisseder Lo, “Okyanusun ortasındaki bir geminin içindeyiz,” diye düşünür, “burası muhtemelen olabileceğim en güvenli yer.” Fakat biliyoruz ki, Ruth Ware’in kaleme aldığı 10 Numaralı Kamara, bir gerilim romanı; şahane bir şekilde devam etmeyecektir Lo’nun gemide geçirdiği zamanlar. Nitekim korkunç bir olaya tanıklık eder; yan kamarasındaki kadın, gemiden denize atılır...

 

 

 

İlk romanı Kapkaranlık Ormanda, “Gillian Flynn'in Kayıp Kız'ını ve Paula Hawkins'in Trendeki Kız'ını sevenleri büyüleyecek,” şeklinde tanıtılmıştı; Ruth Ware, benzer bir atmosferi 10 Numaralı Kamara’da da yaratmaya çalışıyor. Anksiyete için düzenli ilaç kullanan, içkiye pek de “hayır” diyemeyen ve kısa süre önce travmatik bir hırsızlık olayı yaşayan biri olarak Lo, gemiden denize atılan kadın “hikayesinde” ne kadar güvenilirdir? Lo’nun bu muğlaklığı kendi kendisine sorguladığı –gereksiz uzunluktaki– bölümlerde romanın temposunun biraz düştüğünü söylemeliyiz örneğin, ama genel olarak, bir bestseller gerilim romanından beklenenleri karşılıyor 10 Numaralı Kamara.

 

10 Numaralı Kamara’nın benim için bir diğer etkisi, Hikmet Hükümenoğlu’nun 2010 tarihli 47 Numaralı Kamara isimli romanını hatırlatması oldu. “İçerik” olarak belki bir arada değerlendirilemeyecek romanlar ama 10 numaralı kamaradan 47 numaralı kamaraya geçmek hiç de zor değil! 

 

"Suya atılan cansız beden kime aitti, merak ediyoruz. Sabahın o en soğuk saatinde, güneşin doğmasına birkaç dakika kala, güvertede kim vardı, merak ediyoruz. Hepimizin ortak noktası bu merak işte. Merak etmezsek bir satır bile okumayız. Merak etmezsek sayfayı çevirmeye üşeniriz, uykumuz gelir, gözlerimiz kapanır, elimiz başucu lambasını söndürmek üzere uzanır. Cinayeti kimin işlediğini merak etmeyeceksek roman okumanın ne anlamı kalır?.." 47 Numaralı Kamara’nın –entelektüel aşırılığı ile bilinen, yakın zamandan beri ise artık çok satmaya başlamış– yazar karakterinin bu sözleri, sanki 10 Numaralı Kamara’nın hikayesinden bahsediyor gibidir. Ayrıntılara indiğimizde belki başka bağlantılar da bulabiliriz iki roman arasında; ama 47 Numaralı Kamara, kitap içinde başka kitapların dönüp dolaştığı bir roman aslında. Bestseller kalıplara doğru meyletmiyor, ama bu, okuru “içine çeken” bir yapısı olmadığı ya da okura “şaşırtıcı” bir son vaat etmediği anlamına gelmiyor tabii... 

 

 

 

 


 

 

 


Görsel: Serkan Yolcu

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.