Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

İklim değişir; bir yeni edebiyat doğar




Toplam oy: 1105
Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; yağmurlar, hortumlar ve tarımla beraber edebiyat da iklim değişikliğinin etkisi altına girdi. Birçok ülke gibi Türkiye de, iklim değişikliği konusunda üzerine düşeni yapmakta gecikirken, en azından edebiyat bizi neye hazırlanmamız, neler yapmamız gerektiği konusunda düşünmeye zorluyor.

Bildiğimiz her şey değişiyor. Soluduğumuz havanın içeriğinden yüzdüğümüz denizin asit seviyesine her şey, bizden öncekilerin bildiğinden farklı. Önceki nesillere yeten sıcaklık haritaları, günümüzde eski moda kalıyor. Bizler, bu acayip havaları yansıtabilmek için sıcaklık haritalarına yeni renkler ekliyoruz. Karlarına roman yazılan Kilimanjaro Dağı, üzerinde artık azıcık kar kaldığından bizi pek heyecanlandırmıyor. Bizim neslimiz, kutuplara gidip milyonlarca tonluk buzulların denize karışmasını; kuzeyinde ve güneyinde kutupları bulunan Dünya’nın, (kelimenin gerçek anlamıyla) tek kutuplu hale dönüşmesini izliyor. Bilim insanları, iklim değişikliğine karşı acilen önlem alınmazsa, insan türünün yeni koşullara uyum sağlayamayabileceğini belirtiyor. İnsan türüyle beraber, dünyadaki başka milyonlarca canlı türünün de yok olacağının altını çiziyor. 

 

Dünya çapında şimdiye kadarki en büyük sosyal hak yürüyüşlerinden birisi de iklim adaleti için gerçekleşti. Eylül ayının aynı hafta sonu 162 ülkede, 2 bin 646 yürüyüş düzenlendi. Gezegenin her tarafında insanlar adalet istediklerini, “iklim adaleti” istediklerini bağırdılar. Tarihte ilk defa Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri bu adalet çağrısını desteklemek için sokağa çıktı. Tüm ezberler bozuldu, renkler sokakta birbirlerine karıştı... Doğanın kadim parçası insanlık, kendi günahlarını önceki kuşakların günahlarıyla birlikte üstlenerek yaşam biçimimizde şimdiye kadar gerçekleşmemiş büyüklükte bir değişimi omuzladı. Bu yürüyüşe kimse liderlik etmedi, herkes liderlik etti. Hava, değişim koktu.

 


 

>>> En birleştirici dava; küresel ısınma

 


 

Şimdi bu değişimin etkileri her alanda görülüyor. Kandinsky, “Her sanat kendi çağının çocuğudur,”der ya... İşte tam da bunu ispatlarcasına, iklim hareketi, sanatı değiştiriyor. Örneğin sinema Yarından Sonra, The Age of Stupid (Aptallar Çağı), Uygunsuz Gerçek gibi filmlerle iklim değişikliği konusunda derhal harekete geçmezsek ne gibi felaketlerle karşılaşabileceğimizi açıkça ortaya koydu. Tiyatro da şimdi, yeni bir hikaye anlatıyor. Viktoryen dönemin görkemini yaşatan Shakespeare’in memleketindeki tiyatrolar bile bambaşka bir gerçeklik dünyasına yer vermeye başladı. Kasım ayında Londra’da oynanmaya başlanan 2071, 75 dakika boyunca 2071’deki hayatı tek kişilik bir performansla anlatıyor. Güzel yorumlar alan 2071, kapalı gişe oynanıyor.

 

Öte yandan, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon, dünya liderlerini iklim değişikliği konusunda harekete geçirmek için New York’ta İklim Zirvesi’ni topladığında, dünyadaki bütün büyük gazetelerin ilk sayfasını iklim değişikliği fotoğrafları, haberleri ve makaleleri kapladı. Üstelik iklim değişikliği yalnızca gazetelere haber olmakla kalmadı. Değişen dünyadan, edebiyat ve yazın dünyası da etkilendi. İklim değişikliği politikaları ve değişikliğin ekolojik, ekonomik ve yaşamsal dönüşümlerini kapsayan farklı yönleri Naomi Klein, Bill McKibben, Mark Lynas gibi dünyaca ünlü ve ödüllü yazarlar tarafından ele alınırken; değişen iklim sisteminin hazırladığı gelecek, yeni bir bilimkurgu türünü de doğurdu. 

 

Hiçbir şey eskisi gibi değil!



İklim değişikliğini konu alan tüm kitapların dili birbirinden farklı olsa da, aslında hepsi, yaşadığımız dünyada hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını anlatıyor. Örneğin, eylül ayında New York’ta, Ban Ki-moon’un düzenlediği İklim Zirvesi’nden birkaç gün önce Naomi Klein’in This Changes Everything: Capitalism vs. The Climate adlı son kitabının lansmanı yapıldı. Kapitalizmin iklim ile savaşını ele alan kitap, ABD ve Kanada’da çok ses getirdi. Her ekonomik krizde küresel ve ulusal ekonomileri -kısacası şirketleri ve bankaları- kurtarmak için sosyal haklarımızdan yapılan kesintilerin ve kemer sıkma politikalarının yüz binlerce insan kasırgalarda hayatını kaybettiğinde, deniz seviyeleri yükseldiğinde, kuraklık arttığında, kısacası gezegene ilişkin bir aciliyet söz konusu olduğunda neden gündeme gelmediğini ele alıyor. Bu durumun şirketlerin ve şirketler tarafından ele geçirilmiş devletlerin “iklim değişikliğini reddetme” politikasıyla ve bunun için harcanan paralarla olan ilişkisini açıkça ortaya koyuyor. İklim krizini çözmek için mucizevi bir çözüm beklememek gerektiğinin altını çiziyor ve şimdiye kadar sokağa çıkılmadıkça, devletlerin hiçbir hakkı kendiliğinden vermediğini hatırlatıyor. Bildiğimiz iklimlerde tarım yapmanın, tanıdığımız hayvanları çocuklarımıza gösterebilmenin, suya-havaya-toprağa yazdığımız türkülerin ve en nihayetinde gökyüzünün hepimizin paylaştığı müştereğimiz olduğunu belirtiyor. Müştereklerini savunma hakkının, yaşama hakkı ile olan ilişkisini ortaya koyuyor. 

 

Gwynne Dyer’ın İklim Savaşları kitabı ise, farklı bilimsel senaryolara göre, iklim değişikliğinin farklı ülkeleri nasıl etkileyeceğini irdeliyor. Hem sosyal politikaları hem de güvenlik politikaları konusunda tüm devletlerin aslında iklim krizine ne kadar hazırlıksız olduğunu ortaya koyuyor. Kitabın Türkiye için öngördüğü 2035 senaryosu ise kesinlikle okunmalı. 

 

Jared Diamond’ın Çöküş kitabı da doğrudan bir iklim felaketini ele almıyor ancak şimdiye kadar çevresel felaketler yüzünden çöken medeniyetlerin örneklerini arka arkaya gözümüzün önüne seriyor. Paskalya Adası’ndan Mayalar’a, medeniyetlerin doğayla uyumlu yaşam tarzlarından vazgeçtikleri anda ne kadar hızlı ve ne kadar beklenmedik bir çöküşün içine yuvarlandıklarını anlatıyor. Kitabın hem geçmişte hem de modern tarihimizde çöken medeniyetler hakkında anlattıklarını okurken, şu an parçası olduğumuz medeniyetin ne kadar da kırılgan olduğunu hatırlıyoruz. Özellikle de şu noktanın altını çiziyor: “Eğer toplum çevresel kaynaklarını henüz tam olarak tüketmediyse, iklimsel değişikliğin neden olduğu kaynak yokluğuna karşı hayatta kalmayı başarabilir. (…) Ancak kuşkusuz bu tek ihtimal değildir; çevresel etkilerle iklim değişiklerinin kombinasyonu ölümcül sonuçlar doğurabilmektedir.”  

 

Değişen bir dünyada



İklim krizinin, ekonomik, ekolojik ve yaşamsal yönlerinin yanı sıra, değişen bir dünyada olduğumuz gerçeği edebiyatçıları başlı başına etkileyip bilimkurgu yazınını değiştiriyor. Örneğin Margaret Atwood’un “MaddAddam üçlemesi,” önemli eleştirmenler tarafından 2013’ün en iyi kitapları arasında gösterildi. İnsan türünün genetik transformasyonlarla iklim değişikliğine ve sellere uyum sağlama çabasını anlatan bu üçleme, şu sıralarda ABD’de diziye uyarlanıyor.

 

Paolo Bacigalupi’nin yazdığı Kurma Kız romanı ise, 23. yüzyılda geçiyor. Fosil yakıtların tükendiği bir dünyada, iklim değişikliğinin etkileri yüzünden deniz seviyeleri yükselmiş ve yeryüzünün haritası değişiyor. Biyoteknoloji ve silahlı biyoteknoloji şirketleri, dünyaya hâkim oluyor. Bu şirketlerin sebep oldukları çevresel sorunlar yüzünden insan nüfusu sürekli tehdit altında. Bu arada insan nüfusunun yerine geçmesi için genetiği değiştirilmiş insanlar yaratılıyor ve köle olarak kullanılıyor. Tayland’ın monarşik sistemi bir çocuk kraliçenin elinde bulunuyor. Kitap, insanın doğanın parçası olduğunu unuttuğunda yüzleşmek zorunda kalacağı sorunları tüm olası ihtimaller çerçevesinde ele alıyor. Bizim yorumlarımızdan daha fazlasını da zaten aldığı ödüller söylüyor: 2009 Hugo En İyi Roman Ödülü, 2010 Nebula En İyi Roman Ödülü, 2010 Locus En İyi Roman Ödülü, 2010 Joan W Campbell Ödülü, 2010 Compton Crook En İyi Roman Ödülü…

 

Ancak maalesef, iklim değişikliği konusundaki bilimkurgu edebiyatının çok kısıtlı bir kısmı Türkçeye çevrildi. Edilenler de o kadar az basıldı ki, bu yazıyı sizlere hazırlarken elimizin altında bulunsun diye erişmeye çalıştığımız romanların birinin baskısını bile piyasada bulamadık. Kurma Kız romanının da yalnızca e-kitap versiyonu var gibi görünüyor. Dolayısıyla yeni bir bilimkurgu edebiyatı, dünyada dizilere konu olacak kadar yükselirken, Türkçe okuru belki de konudan bu sebeple biraz uzak kalıyor.

 

Başta dediğimiz gibi, bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; yağmurlar, hortumlar ve tarımla beraber edebiyat da iklim değişikliğinin etkisi altına girdi. Birçok ülke gibi Türkiye de, iklim değişikliği konusunda üzerine düşeni yapmakta gecikirken, en azından edebiyat bizi neye hazırlanmamız, neler yapmamız gerektiği konusunda düşünmeye zorluyor. 

 

 


 

 

Keşke Çevrilseler!


Naomi Klein, This Changes Everything: Capitalism vs. The Climate (Bu Her Şeyi Değiştirir)

Bill McKibben, Oil and Honey (Petrol ve Bal)

David Archer, The Climate Crisis: An Introductory Guide to Climate Change (İklim Değişikliğine Giriş)

James Hansen, Storms of My Grandchildren: The Truth About the Coming Climate Catastrophe and Our Last Chance to Save Humanity (Torunlarımın Kasırgası: Yaklaşan İklim Felaketi Hakkında Gerçekler ve İnsanlığı Kurtarmak için Son Şansımız)

Margaret Atwood, MaddAddam

J.G. Ballard, The Drowned World (Batan Dünya - 50. yılı anısına yeni basılan versiyonu)

Diana Ackerman, The Human Age (İnsan Devri)

Naomi Oreskes, Erik M. Conway, The Collapse of Western Civilization: A View from the Future (Batı Medeniyetlerinin Çöküşü: Gelecekten bir Bakış)

 

 


 

 

* Görsel: Yavuz Girgin

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.