Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

KararsızOkur // Modernizmin taşıyıcısı ve sembolü trenler




Toplam oy: 235

Modernizm sadece biz doğuluların “başına gelmedi”. İngiltere’de taşra hoyratça sökülüp kirli şehirlere taşındı; Batı’dan (Fransa’dan) gelen Modernizm’in yarattığı doğa özlemi Alman Romantiklerini doğurdu… Batılı toplumlarda mavi yakalı uzmanlaşma, yaptığı işe yabancılaşan ve mekanikleşen yığınlar yarattı. Modernizm, diyalektik olarak, sıkışma ve yabancılaşmanın yanında yeni umutlar da doğurdu: Sürekli artan üretim ve yeni sitemin talep ettiği saygın uzmanlıklar sıradan insana hayaller kurdururken; eskinin kalıplarını kıran ve ezberlerini geri gelmemecesine bozan, aklı merkeze alan Modernizm’in içinden yepyeni, daha adil, daha eşitlikçi fikirler/düzenler seslendiriliyordu.



Modernizmin düşürdüğü Anna Karenina’nın sonunda bir trenin altında can vermesi de; Lumiere kardeşlerin tarihteki ilk filmin konusu olarak bir trenin gara girişini seçmesi de; 1900’lerin başında ortaya çıkan bir buhar türbinini Yunan heykellerinden estetik gören İtalyan Fütüristlerinin resimlerinde lokomotifler kullanmaları da; herkesin kendi demir ağlarıyla övünmesi de tesadüf değil. Modernizm ve yavrularından Sanayi Devrimi’nin ilk büyük teknolojik kuantum sıçraması pistonlu buhar makinesi sayesinde trenler Modernizmin kollarını bir şehirden diğerine, oradan kasabalara ve köylere uzatabildiler. Geleneksel insanının Modernizmle ilk tanışması savaşlarla olmadıysa trenlerle oldu. Trenler, kaçınılmaz olarak bir Modernizm sembolüne dönüştüler… Trenler bununla da yetinmeyip zamanla sırtlarındaki yükleri arttırdılar; bağlama göre bazen birlikteliklerdeki ebedi kopuşu sembolize ettiler, bazen rastlantıları ima ettiler; zaman zaman sıkı çalışmayı, zaman zaman da dinlenmeyle ve huzurla ilişkilendirildiler.


Modern İnsanın Laneti

 

Modernizm, geleneksel dünyanın aşkın bir güce dayanan değişmez kurallarının kurduğu düzeni dümdüz etti, geleneklerin ve alışkanlıkların yarattığı yastığı aradan çekti ve aklı merkeze alan düzenini kurdu. İnsanı özneleştirdi. Bu modern insanının sırtına büyük bir yük koydu; Sartre’ın dediği gibi insan özgürlükle lanetliydi artık, çünkü dünyaya bir kez atıldıktan sonra artık yapacağı her şeyden kendisi mesuldü. Modernizm, iki dünya savaşı ve atom bombasıyla yıkılana kadar dünyayı peşinden sürükledi.

 

 

Görselin yüksek çözünürlüklü hali için tıklayınız!





Görsel: Onur Atay

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.