Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

KuşBakışı // Tuncer Erdem'in masasından




Toplam oy: 498

Tuncer Erdem’in masasının merkezinde yalnızca bir çizgisiz defter yer alıyor. Bir dolmakalem, birkaç fırça ve çini mürekkebi ile birlikte... Şimdiye kadar yayımlanan çizgi-şiir, anlatı, öykü, roman, şiir-desen, albüm türlerindeki kitaplarından da anlaşılacağı gibi, kimi zaman yazıyor, kimi zaman çiziyor ya da ikisini bir arada yapıyor çünkü...

 

(Fotoğrafı büyütmek için tıklayınız.)

 

 

Ve işte bu masadan çıkmış bir metin; Tuncer Erdem’in halen üzerinde çalışmakta olduğu romanından tadımlık bir alıntı:

 

Işıklarla kaplı şehrin denizi... Kimliksiz ışıltılar, işveli parıltılar, nazlı yansımalar... O ne?.. Kızıl benekler mi yayılıyor ak köpükler arasına?


Dar sokaklarda seyrek adımlar geziniyor. Evlerin duvarları fısıltılar sızdırıyor sokağa. Avlu taşlıklarında sinsi yankılar... Bahçe kapılarını gıcırdatıp şehir meydanına yönelen iniltiler duyuyorum... Han kapılarında bekleşen çakallar sabırlı. Demir köprülerde pusuya yatmış azgın kurtlar gergin. Kaldırım taşlarından, mazgal deliklerinden yollara dökülen keder kanıksanmış.


Görmüştüm, yıllar evvel, kıyılardaki evlerin kayıkhanelerine kılıçbalığı sürüleri dolmuştu. Denizin üzeri buz parçalarıyla kaplıyken. Suya inip kalkan sopalar kana belenmişti, denizin üzerine kızıl desenli bir kilim serilmişti. Bir çaresizlik yumruğu oturdu boğazıma, bir acı tükürük tıkadı genzimi. Solukborumdan yukarı bir fenalık kurdu yükseldi. Yutkunamadım, ağzım, kolum kanadım, yüreğim kan revan içindeydi.


Biliyorum, altıma serili şehirden yükselen sen kara ruh, zehrini usul usul saçıyorsun, havaya, suya, cana. Benim yaşadığım âlemde olmayan, bildiğim, ama anlamadığım bir ruh bu... Şehrin dışındaki kırlarda, sularda...


Evet, doğada kan dökücülük var, anlıyorum, ama yıkıcılık değil bu... Masum bir yabanıllık bence, saf bir içgüdü, tahrip etme hırsından uzak bir yaşama tutkusu... Tanrı’nın iznine bağlı geçici bir denge. İnsanın şehre yaydığı, uygarlığın köylere, kasabalara gönderdiği sinsi ulaklar, nedense hep fesat taşıyor heybelerinde... Zeytin ağacınının kovuklarına, incirin boğumlarına, susamurunun deliğine, sazhorozunun ibiğine, tilkinin kuyruğuna, buluttaki su zerresine bulaşan, vadilerde pis kokusuyla küstahça, gerine gerine dolaşan, yele gem vuran, alabalığın göç yoluna set çeken bir kötülük tezgâhı seziyorum alttan alta; toprağın yüzünden, yeryüzünün katmanlarından, kireçtaşı kayalardan bana bakan kem gözler... Hayal olabilir mi bunlar? Bir rüya?.. Balıkçı ağlarının ilmiklerinden, kuş tuzaklarının kafeslerinden, av tüfeğinin namlusundan dünyayı süzen haris bakışlar benim kuruntum mu sadece? Sanmam. Yaşadım, biliyorum...

 

 

 

 


 

 

 

Fotoğraflar: Pelin Ulca

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.