Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Popüler kültürde muhafazakar damar arayışı




Toplam oy: 1227
Okuduğu bir şiir yüzünden hapse giren Erdoğan örneğini düşünecek olursak; popüler kültüre yapılan muhafazakar girdinin şiir üzerinden gerçekleşmesi tesadüf değil.

TRT’de Yedi Güzel Adam adında bir dizi başladı. Dizi Cahit Zarifoğlu, Akif İnan, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Ali Kutlay, Nuri Pakdil ve Alaeddin Özdenören’in hayatlarını konu alıyor; 1970’lerde geçiyor ve sık sık söz konusu şairlerin Maraş Lisesi’ndeki çocukluklarına geri dönüşler yapılıyor. Dizi son zamanlarda üzerinde çokça konuşulan, yazılan bir yapım haline geldi; elbette bunda, dizinin galasına bakanların ve AKP’li milletvekillerinin katılmasının etkisi büyük. Açıkçası dizi, “rengini” daha galasında belli etmişti. Bu noktada akıllara iki soru geliyor: İlki, bu dizinin AKP tarafından mı yaptırıldığı; ikincisi ise, AKP’nin popüler kültür alanına oynama ihtiyacını niye duyduğu? İkinci sorunun yanıtını aramak daha işlevsel bir sonuç verebilir.

 

AKP’nin popüler kültür alanını boş bıraktığı ilk elden söylenebilir ama dolaylı yoldan popüler kültürü şekillendirdiği de ortada. AKP, kültürü daha ziyade endüstriyel bir faaliyet olarak görüyor ve doğrudan hamlelerini daha çok bu alanda gerçekleştiriyor. Buralardan yararlı, verimli ve sürdürülebilir bir kültür çıkmasını beklemek zaten hiç gerçekçi değil, geçtiğimiz birkaç yıl da bunu bize gösterdi. Ancak yaratılan siyasal ve toplumsal konjonktür, özellikle son iki yıldır, AKP’nin popüler kültüre özel bir önem atfettiğini ortaya koyuyor. 2012’de gündeme gelen “muhafazakar sanat” tartışmaları ve İskender Pala’nın yazdığı manifesto bunun en güçlü örneği. Mevcut kültür ve sanat alanına yapılan müdahaleler de bu türden bir sanat anlayışını yerleştirme çabasını gösteriyor. Yedi Güzel Adam da bu anlayışın bir ürünü olarak görülebilir.

 

Muhafazakarlığın rol modeli ve toplumsal form

 

Şiir, kültürel muhafazakarlığın bir dinamiği olabilir mi? Yedi Güzel Adam’da anlatılan yedi muhafazakar şair, birer model olarak sunuluyor. AKP’nin popüler kültüre girdi yapma, onun yerini alma çabası içinde bunun önemli bir anlamı var. Nitekim rol model oluşturma çabası Erdoğan’ın kişiliğinde kendisini göstermiştir. Erdoğan, bir başbakan ya da bir parti lideri olmasının yanında aynı zamanda gençlik için bir rol modeldir. Verilen rol model şöyledir: O, sıradan bir hayattan geldi ve sıradışı bir konuma yerleşti. Tıpkı çok küçük atölye işleriyle sanayiye giren Koç, Sabancı gibilerin günümüzün burjuvası haline gelmesi gibi (elbette günümüzdeki muhafazakar burjuvazinin dinamiği de bire bir aynıdır). Burada bireysel girişimciliğe gönderme yapan kapitalist bir mesaj da bulabilmek pekala mümkün. Diğer taraftan önümüzde, okuduğu bir şiir yüzünden hapse giren ve bunu kitle ile her buluşmasında dile getirmekten çekinmeyen bir Erdoğan bulunmaktadır. Dolayısıyla popüler kültüre yapılan muhafazakar girdinin şiir ve şairler üzerinden gerçekleşmesi tesadüf değil. Yedi Güzel Adam da böylesi bir rol modelin çıktısı olarak okunmalıdır.

 

Bir kesim ise, dizinin aslında siyasi bir kaygısı olmadığını, yalnızca şairlerin hayatını anlatmaya çalıştığını da iddia edebilir. Ancak dizinin bilinçdışından dışarı taşan alt metinde siyasi söz söyleme çabası fark ediliyor. Mesele Erdem Bayazıt’ın Naciye ile evliliğinde söz konusu olan başörtüsü mevzuu veya Necip Fazıl’ın Cahit Zarifoğlu’na modern bir kadınla evlenmesini salık veriyor oluşu bunu açıkça ortaya koyan birkaç sahneden biri. Bunun yanı sıra dizinin şairleri tasvir etme biçimi de başarıdan son derece yoksun. Yedi şairin yedisi de tamamen kusursuz ve mükemmel karakterler olarak yansıtılmış. Diğer taraftan kambur Emine ile Kenan öğretmen karakteri ise neredeyse mutlak kötü karakterler olarak karşımıza çıkıyorlar. Tam da burada, karakterler üzerinden günümüzdeki hâkim siyasi anlayışla örtüşen bir siyasal alt metne ulaşmak mümkün. Bir ayrım ve kutuplaştırma yapmanın yanında ana karakterlerin mutlak iyi olması bize çok şey anlatıyor.

 

Karakterlerin tasvir edilişinde mutlaklaştırma sorununun yarattığı önemli bir handikabı, dizide çok baskın olan şiirsel dilde de görüyoruz. Karakterler sürekli olarak şiir okuyor, günlük konuşmalarında şiirsel bir dili benimsiyor. Dizide anlatılan şiir ile izleyicinin algısına baktığımızda şiirin popüler etkisinin nasıl olduğunu çok daha iyi görebiliriz. Sosyal medyadaki izleyici yorumları dizinin şiirle, Maraş’la ve şairlerle kurduğu ilişkiyi milli ve manevi değerlerin dış güçlere karşı korunması olarak görüyor. Bunun yanı sıra çarpıcı birkaç yorum bu ülkede yıllardır dizilerde solcuların entelektüel, okuyan, yazan insanlar olduğunu; sağcıların ise bunlardan yoksun olarak tasvir edildiğini ve artık bu dönemin bittiğini ifade ediyor. Buradan hareketle diyebiliriz ki, Yedi Güzel Adam –reytinglere bakılmaksızın– muhafazakar kitleye ulaşmış.

 

Erdem Bayazıt’ın Nâzım Hikmet’ten “Tahir ile Zühre”yi okuması ya da Erdem’in kardeşinin bir solcuya yardım etmesi gibi olaylar da kapsayıcı bir “imaj” çiziyor. Bu liberal çokkültürcülüğü tek başına okuduğumuzda tozpembe bir dünyada gözlerimizi açabiliriz. Liberal çokkültürcülüğün burada muhafazakar izleyici kitlesinin dışına çıkma işlevine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Zaten popüler kültür dediğimiz kavram da sınıfların, kimliklerin ötesinde bir yapı oluşturmaktadır. Kitle iletişim araçlarıyla gündemi belirlemekte ve toplumsal formlar yaratmaktadır. Kurtlar Vadisi’nin etkisini hatırlamak bunun için yeterlidir. Dolayısıyla buradan bir beğeni sosyalizasyonu sağlanır ve türlü yönlendirmelerde bulunulabilir. Sonuç olarak karşımıza Yedi Güzel Adam’ın popüler kültür için muhafazakar bir damar yaratma arayışı olduğunu ifade edebiliriz.

 

Peki, Yedi Güzel Adam popüler kültür içindeki muhafazakar işlevini yerine getirebiliyor mu? Dar bir izleyici kitlesine ulaşmış olsa da, bazı muhafazakar yazarlar tarafından övgü almış olsa da mevcut kitlesinin dışına çıkabildiğini ilk dört bölüm itibariyle söylemek pek mümkün değil. Sonuç olarak Yedi Güzel Adam popüler kültüre muhafazakar bir girdi ve etki yaratmanın bir aracı rolünü üstlenmiş olsa da bunu yeterince başaramamış. Ancak başaramamış olsa da yedi muhafazakar şairin bilinirliği artıyor ve bir toplumsal beğeni oluşturuyor. Kısa vadede edebiyatın muhafazakarlarca çok daha fazla “kullanılacağını” söyleyebiliriz. Sonuçları itibariyle düşündüğümüzde de, popüler kültüre yönelik muhafazakar ilgi ve müdahale çabasının masum olmadığını görürüz.

Yorumlar

Yorum Gönder


Güzel bir yazı olmuş aklıma Ünsal Oskay - Müzik ve Yabancılaşma kitabında geçen: "İdeolojik hegemonyanın yönetilmesi kültürel hegemonyanın yönetilmesinden geçer" sözünü getirdi. Bu yapılan her hükümet zamanında yapılıyor ki çokta şaşırmamalı; her sistem kendi isteyeceği insanı oluşturmak için her şeyi yapıyor.

37%
63%
Beğenmedim.

Muhafazakar kültürü bir dizi üzerinden bu kadar basitmiş gibi göstermek son derece sığ. Kaldı ki, edebiyat konulu bir dizinin bir kesimin popüler kültüründe kabul görmesi bile başlı başına büyük bir olaydır. Edebiyat, kültür veya popüler kültür kimsenin tekeli altında olamaz. İslamcılarda, söylediğinizin aksine, bu popüler kültür ürünlerinin altında son derece kuvvetli bir fikir ve sanat dünyası da yatmakta. Neredeyse "oryantalist" bir yaklaşımla bu olaya bakmak yerine biraz takkeyi öne koyup düşünmek bana daha yararlı gibi geliyor.

46%
54%

Mükemmel yazı, mükemmel tespit.

29%
71%

Yazar edebiyatın içindeki siyasi görüşleri eleştirerek kendi alt metninde siyaset yapmış. Çok ironik olmuş doğrusu.

Bu yazıya bakarak yazarın da "sağcılar edebiyattan anlamaz, burada olsa olsa siyaset vardır." görüşüne tabii olduğunu görebiliriz. Ayrıca neden her sağ görüşlü ak partili oluyor bunu bir türlü çözemedim. Bütün alt metinleri sizler okuyorsunuz. Dünya zaten çok çirkin bir yer ve her güzel şeyin içinde sol vardır değil mi sevgili yazar?

Şairlerin çok iyi gösterildiğine katılıyorum; fakat sırf sevmiyorsunuz diye (ben de sevmiyorum kendisini) her muhafazakar şeyin içerisine Erdoğan'ı dahil etmek sığlıktan başka bir şey değil.

33%
67%

Yazının girişinde dizinin ortaya çıkış süreciyle ilgili yapmış olduğunuz değerlendirmelerin fazlasıyla zorlama olduğunu düşünüyorum. Ak Parti'nin popüler kültürü idame ettirme hevesinin bir sonucu olarak diziyi sunmanız kabul edilmesi güç bir eleştiri. Bununla birlikte dizideki karakterle alakalı yorumlarınız ve senaryodan örneklerle dizinin alt mesajlarını irdelediğiniz kısımlara katılmamak mümkün değil.

36%
64%

Sabitfikir içeriği ve tasarımıyla çok beğendiğim ve takip etmeye çalıştığım bir dergi… ancak bu Yedi Güzel Adam yazısı ile hayal kırıklığına uğradığımı söylemek zorundayım.. Böyle güzel bir işin hükümet desteğine bağlanması çok acıklı olmuş… Ki hükümet desteğiyle yapılıyor olsaydı dahi bu dizide çizilen insan karakterlerinin ne kadar güzel olduklarını inkar edebilir miyiz? İyi karakter, kötü karakter konusunda getirilen eleştiriyi ise çok yanlı buldum… Dizi de söylenen bir şey var ise o da; Büyük olayların küçük sandığımız insani zaaflardan kaynaklandığı ve herşeyin çözümünün birey olarak İNSAN da yattığıdır… Öyle işte…

29%
71%

zorlaya zorlaya, dizi üzerinden nasıl eleştirsem diye bir çaba, bir gayret ama olmamış be, çok zorlamışsın ama olmamış. Muhafazakar kesimi aşağılama gayretkeşliği insanı böyle zor duruma düşürür işte. Dizilerden bir dizi işte, üstelik benim eleştirilerim senin eleştirilerini de fena halde döver İyi tarafından bak; solcu metin yazarlarının dizilerinden gına geldi, biraz da İslamcı senaryo yazarlarına bakalım ki, -bu ilk örnek ölçü değil- birkaçını gördüğümden söylüyorum, bana göre gümbür gümbür geliyorlar.

46%
54%

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.