Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Uykusuzluk, Kafka’nın sırrı olabilir mi?



Şahane
Toplam oy: 427

Yazarların daima geceleri el ayak çekildikten sonra yazmaya başladığı düşünülür. Sanatçıların ve yaratıcı bir uğraşıyla meşgul kişilerin en verimli olduğu saatin de gecenin çıt çıkmayan, sadece düşüncelerin akışının tıkırtısının duyulduğu gece saatleri olduğu türlü çalışmalarla da savunulmuştur. Özellikle de şık bir evde, karanlık bir odada, sarı masa ışığının altında kalemle “bildungsroman*” yazmak her genç yazarın fantazisidir.


Dönüşüm’de “sabah bunaltıcı düşlerinden uyandığında kendini hamam böceği olarak bulan” Gregor Samsa karakterini bulan Franz Kafka da geceleri yazan bir yazar olmasıyla bilinir. Hatta günlüklerinde “Uyku” der Kafka, “en masum mahluktur, uykusuzluksa insanı en günahkar kılan şey."  Her ne kadar uykuya olumsuz bir anlam atfetmiş olsa da Kafka, uykusuz dakikalarını yaratıcı olarak kullandığını da saklamaz. Milena’ya mektuplarında şöyle der: “Uyurken beni terk eden ruhun belki de bir daha geri dönmeyeceğinden korkuyorum.”


Kafka’nın uykusuzluk sorunu sadece edebi bir sansasyon olmanın da ötesine geçip araştırmacıların da ilgisini çekti. Alman yazarın sınırda kişilik bozukluğundan mustarip olduğunu düşünenler de oldu, ancak doktorlar Antonio Perciaccante ve Alessia Coralli’nin yaptığı çalışma, Kafka’nın eserlerinin pek çoğunu yazarken rüyavari bir durumun içinde olduğunu ortaya koydu. Kafka’nın yazma tarzı, bilimsel bir şekilde incelendi.

 

Nöroloji dergisi The Lancet’ta yayımlanan çalışmada Kafka’nın hepimizin uykudan önce hissettiği rüyanın farkında olma durumunu yaşadığını belirten yazarlar, Kafka’nın günlüğündeki “Uykuya dalmadan önce dahi beni uyanıklığa sürükleyen, uyumama izin vermeyen şey, rüyalarımın gücüydü,” ifadesini alıntılıyor. Kafka’nın yazımının bir bakıma terapötik bir nitelik taşıdığını dile getiren araştırmacılar Perciaccante ve Coralli’ye göre “bu, hipnagojik halüsinasyonun, uykuya dalmadan hemen önce deneyimlenen güçlü bir görsel halüsinasyonun berrak bir tanımı gibi.”

 

 

Bununla birlikte Kafka’nın yazma sürecinin aslında çok da keyifli ve havalı geçmediğini biliyoruz. Uykusuzluğunun gölgesinde kelimeleri peş peşe getiren yazar, mektuplarından birinde “Yazmadığım zaman bayağı yorgun, üzgün, sıkıntılı hissediyorum; yazdığım zamansa korku ve kaygıya kapılıyorum,” diye anlatıyor hislerini.

 

Gelgelelim araştırmacılar Kafka’nın uykusuzluğunun sıradan olmadığı görüşünde. Zaten Alman yazar bunu “normal koşullarda neredeyse erişilemeyecek bir derinlik” sözcükleriyle bizzat ifade ediyor.

Yazarın yaşam tarzı ve ruhsal hastalıklarının yanı sıra hakkında yazılan biyografik metinlere ve eserlerine dair edebi yorumlara bakan Perciaccante ve Coralli, Kafka’nın entelektüel çalışmalarını bile isteye gece vakti, uykuya dalmadan önceki o tuhaf ruh halindeyken yazdığının kesin olduğunu söylüyor.

En meşhur eseri Dönüşüm’ün “aynı zamanda niteliksiz uyku, kısa uyku süresi ve uykusuzluğun ruhsal ve fiziksel sağlık üzerindeki olumsuz etkilerine dair bir metafor anlamına gelebileceğini” belirten ikili, uykusuzluğun, Kafka’nın eserlerindeki temel tema olduğu görüşünde.

Aksini savunanlar olsa da, Kafka uykusuzluk çekmeseydi, en çok bilinen eserlerini yazamayabilirdi. Çünkü onun yazma biçimi kendine hastı.

 

 

CS

 


 

*Bildungsroman: Ana karakterin ahlaki ve psikolojik gelişimini konu alan roman

 


Kaynak: Open Culture

 

Görsel: Servet Kesmen

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.