Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Başkaldıran masallar



Toplam oy: 1257
Samed Behrengi
Büyülü Fener
Mevcut olanın içinde sıkışıp kalmak yerine olması gerekeni arayan ve savunan Behrengi'nin -bu nedenle canından olduysa da- çocuklara bıraktığı miras sayesinde yüzyıllar boyunca yaşayacağı aşikar.

Masallar, çocuklara -bazen büyüklere- içinde yaşadıkları kültürü ve bu kültürün değer yargılarını, dünya görüşünü, anlayışını öğretmeyi amaçlar. Bu nedenle genellikle didaktik olmalarıyla ön plana çıkarlar. İçinde yaşadıkları kültürün doğrusu / yanlışı neyse çocukları da o konuda "bilinçlendirme" yoluna giderler. Çoğu kez anonim bir nasihat moduna geçerler ki -bu hem çocuklar için hem de büyükler için sıkıcı bir durum olmanın ötesine geçmez. Bir de anonim olmayan ve sanatsal olarak adlandırılan masallar vardır; ilk aklımıza getirdiği ise La Fontaine'dir. Bu tür masallar toplumdaki aksaklıkları yermeyi amaçlasa da "Sürüden ayrılanı kurt kapar" gibi atasözlerinden öteye geçmeyen, tecrübeyle sabit bilgileri aktarmaya çalışır. Bu janrın tamamını "didaktik" diye eleştirmek doğru değil tabii ki. Böyle bir genelleme yapmak Samed Bahrengi gibi bir masal anlatıcısına haksızlık olur.

 

 

Behrengi'nin şımarık olmayan ve/veya yoksul çocuklara adadığı masalları, "yaramazlık" yaptığında ya da "söz dinlemediğinde" başına olmadık iş gelen çocukları yansıtan hayal ürünlerinin ya da -meli/-malı gereklilik ekini çocuklara zorla dayatan örneklerin çok daha ötesinde. Çoğu kez "büyükler için" yazılmış kitaplarda karşımıza çıkan adalet, eşitlik, direnme, sorgulama gibi kavramlar çocukların çok büyümeleri beklenmeden anlatılır. Didaktik yapısıyla çocuklara kabullenici olmayı öğreten masalların aksine toplumdaki "gerçek sorunları" apaçık ama onların anlayacağı dilde yansıtır.

 

Ulduz ve Kargalar'da çocukların, körü körüne "inanan" cahil büyüklerden daha bilinçli olabileceği ve büyükler tarafından ötekileştirilerek tu kaka ilan edilenlerin (kargaların) aslında doğru yolda oldukları konu edilir. Çocuk kitabı olmasına rağmen "yasaklılar" listesinde yer alan meşhur Küçük Kara Balık ise yine büyüklere karşı çocukları savunmaktadır aslında. Özgürlüğü, merak etmeyi ve bu sayede aydınlanıp yeni yollar aramayı öğreten Behrengi, büyüklerin verdiği kısır bilgilere inat, hayatın anlamının daha çocukken sorgulanmasını amaçlar. Mevcut olanın içinde sıkışıp kalmak yerine olması gerekeni arayan ve savunan Behrengi'nin -bu nedenle canından olduysa da- çocuklara bıraktığı miras sayesinde yüzyıllar boyunca yaşayacağı aşikar.

 

Yasaklı olmaktan nasibini alan bir diğer masal Bir Şeftali Bin Şeftali ise çiftçilerin ve işçilerinin emeğiyle ortaya çıkan ürünlerin, onlara ait olması gerektiği üzerinde durur. Hep çalışmayı öğütleyerek "İnsan ekmek yediği kaba tükürmez," atasözünün ardındaki sömürüyü gizleyen masalların aksine, sömürüye karşı isyan etmeyi ve meyve vermeyerek başkaldırmayı öğretir. Behrengi'nin şeftalinin biyolojik gelişiminin ardına sakladığı başkaldırı her çocuğun / büyüğün meyve vermeye başlamadan önce okuması gerekenlerden biri.

 

Pancarcı Çocuk ve Püskülü Deve ise merkezine yoksulluğu alır. "Azıcık aşım, kaygısız başım," düşüncesinin arkasında yatan "yalanı" gözler önüne serer. Sosyal adaletsizliğin insanları -özellikle çocukları- mutlu etmediği ve bu haksızlığın yarattığı burukluk anlatılır. Kim çocuk yaşında okula gitmek yerine pancarcı olmayı tercih eder ki? Büyükler bize kimsenin eşyasına el uzatmamayı öğretedursun, Behrengi çocukluğu çalınan çocukların uğradığı haksızlığı ve aslında onların haklarına uzatılan ellerin kibrini anlatır.

 

Kel Güvercinci ve Sevgi Masalı ise sınıf kavramını ve bu kavram üzerinden yaratılan hegemonyanın anlamsızlığıyla tanıştırır çocukları. "Yerini bil!" diye öğütleyen söylemlerin aksine sınıf kavramının insanlar üzerinde baskı ve sömürü mekanizması kurmaktan başka bir işe yaramadığını yansıtır. Konuyla ilgili literatürü "yalamış yutmuş" büyükler için Behrengi'nin anlattıkları basit görülebilir. Yine de yoksulluğu kabullenmek yerine adaletsizliğin yarattığı sonuçları çocukken öğrenmek, hak arayışı için geç kalmamayı sağlar.

 

Bu kez Büyülü Fener Yayınları tarafından İldeniz Kurtulan çevirisiyle ve Toplu Masallar adıyla basılan Behrengi'nin bu masalları ve çok daha fazlası, çocuklara sorgulamayı, bilinçlenmeyi, mücadele etmeyi, özgürleşmeyi aşama aşama; bilinç-cehalet, varsıl-yoksul, direnme, sömürülme gibi kavramları da çocukların anlayacağı dilde anlatır. Bu masalların öğütlediği tek şey vardır: Boyun eğmek ve kabullenmek yerine başkaldırmak ve sorgulamak. Yani, Behrengi masallarıyla okurlarını şaşırtır, düşündürür; güldürür, üzer ama hiç mi hiç yanıltmaz, kandırmaz; onları bir derede çaresiz bırakmak yerine engin denizlerde aydınlığa çıkarmak için çabalar durur.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.