Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Bir Amerikalı, iki farklı dünya



Toplam oy: 691
Henry James // Çev. Mustafa İrfan Seyrek
Ayrıntı Yayınları
Henry James’in Amerikalı romanı, şimdilerde bile gündeme gelen çeşitli tartışmaları eşeleyen ve bu anlamda evrensel öğeler barındıran bir yapıt.

19. yüzyıl Amerika’sının içini dışını ve dışarıdaki Amerikalıları en iyi anlatan yazarların başında kuşkusuz Henry James geliyor. Harvard’daki öğrenciliği sırasında, ABD’nin düşünce ikliminden uzaklaşıp Avrupa’ya açılan James, bu sayede, topraklarındaki kültürel noksanlıkları fark ettiği gibi oradan uzaklaşma imkanı da bulur. Böylece her biri klasik haline gelen ve insanlık komedileri etrafında dönen romanları için ana malzemeyi toplamaya başlar.

Henry James’in kitaplarının dikkat çeken bir özelliği, ruh hallerini çözümlediği insanların öznelliğine epey yer vermesi. Kentsoylularla aşağı tabakanın veya çeşitli kültürlerden gelen bireylerin hayatı algılamadaki ayrımları, yazarın sık sık başvurduğu temalar arasında. James’in klasikleşmiş yapıtlarından biri olan Amerikalı’da da benzer meseleleri bulmak mümkün.

James’in Amerikalı’da yarattığı zengin, akıllı ve idealist, aynı zamanda bilgi ve görgüsünü kendi çabasıyla katlamış Christopher Newman karakteri, hayatını birleştireceği bir eş bulmak için Avrupa’ya yollanır. Newman, bu seyahatin kendisinde eksikliğini hissettiği yüksek kültürle buluşması için kapılar açacağını da umar. Nitekim Paris’e vardığında, Amerikalı arkadaşı Tom Tristan’la karşılaşması, Newman’ın hayatını değiştirecektir. Çünkü Tristan’ın eşi, Newman’ı başından bir evlilik geçen ama kocası ölen Madam Cintré’yle tanıştırır. Evlilik teklifini kabul eder etmesine fakat Cintré’nin annesi, kızını bir soyluyla dünya evine sokma derdindedir ve Newman’ın özgeçmişi, müstakbel kayınvalidesinin kriterlerine pek uygun değildir.

James’in Newman karakteri, 19. yüzyıl Avrupa’sının kentsoylu ve soğuk aile yapısına ters düşen taraflarıyla da öne çıkar. Mesela, olur olmaz iyimserlikleri, neşesi, hemen her konudaki rahat tutumu ve çocuksu davranışları, Cintré’nin ailesi tarafından garipsenir. James’in bu anlarda, alttan alta Amerika ile Avrupa kültürünü –işin içine mizah da katarak– tarttığını görüyoruz. Yani ABD’deki, olaylara daha “esnek” bakma kültürü ile Avrupa’daki “katı” tutumun bireyler bazında okura yansıtılması bir anlamda bu.

Bütün bunların yanı sıra, James’in konuyu cinayet, sırlar ve intikam gibi çok güçlü yan öğelerle beslemesi, romanın salt kültürel çelişkilere bağlanmasını ustaca engelliyor. Yazar bu sayede, hem Newman’ın hem de Cintré ve aile fertlerinin öznelliğinde odaklanabilme ve bunu okura aktarabilme imkanı yakalıyor.


Dünden bugüne  göndermeler

 


Henry James’in başarılı bir romancı olarak nitelenmesini sağlayan en önemli şeylerden biri, acemi Amerikalılar ile tecrübeli ve insana pabucunu ters giydirebilecek Avrupalılar arasındaki girift ilişkileri, gerilimleri ve buradan doğan tuhaf kavgaları resmetmesi geliyor. 19. yüzyıl ABD edebiyatının kilometre taşlarından kabul edilen Amerikalı bu anlamda, yazarın romancılığındaki o temel özelliği hayli çarpıcı şekilde önümüze getiriyor. Daha da önemlisi, sadece o dönemle sınırlı kalmayan ve şimdilerde bile bir şekilde devam eden benzer ikilemleri ve tartışmaları gündeme getiren ve bu anlamda evrensel öğeler barındıran bir yapıt.

 

 

 


 

 

Görsel: Ömer Faruk Yaman

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.