Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Bir avuç meczup



Toplam oy: 1063
Birol Bayram
İş Bankası Kültür Yayınları

Mizahın ve yalakalık yapmayan, yani gerçek karikatürün, itinayla tu kaka edilmeye başlandığı bugünlerde, elimizden ağız dolusu eleştiri ve güldürüyü almaya yeltenenler var. Haybeye uğraştıklarını söylemek gerekiyor mu, bilinmez. Onlar tüm ucubeliğiyle ortalıkta fink atadursun, mizahı cesaretle savunanlar da yoluna devam ediyor. Bunlardan biri de hiç kuşkusuz Birol Bayram.

 

Yüz Çizgileri kitabıyla çizgi ve yazıyı kaynaştırmayı başaran, kitaptaki kahramanların (ya da portrelerin), aslında her dem yanı başımızda durduğunu ya da durabileceğini kanıtlıyor. Hatta okura “Bu kitaptaki insan hikâyeleri İstanbul’da geçiyor, kişilerin ve olayların, gerçek kişi ve olaylar veya kurumlarla hiçbir ilgisi yoktur, birisi dışında!” diyerek ufak yollu ve yanıtı belli bir bilmece de sunuyor.

 

Dört yanımızı saran kart papazlardan tutun da melankolik ve çekinik kişiliklere, eve tıkılıp eşini delirtmek üzere olan reklamcı eskilerine, balkonuna Hint keneviri döşeyen asosyallere kadar bir dolu kayık insanla, hem kitapta hem de Bayram’ın dediği gibi İstanbul’da karşılaşmanız mümkün.

 

Yüz Çizgileri’ni karıştıranlar kendilerince favori tipler yakalayabilir. Affa sığınarak bir iki tane sıralayayım: Örneğin Okan Yılmaz; “arka plan adamı” Yılmaz, sorumluluk alamayan sinik kontrbasçı. Alemde “takma ismi bile olmayan” ve “kuyruksuz bir kediyle yaşayan” adam.

 

Öbürü “halkla ilişkiler kraliçesi” Semiramis. Telefonlara dahi kendisinin baktığı bir şirketi var. “Çapkın” ve çocuğunu yurt dışında okutuyor. Mangal uzmanı bir kocaya ve aslında “her şeye” sahip Nurhayat Birsen’i de pas geçmeyelim.

 

Pasaj plakçısı, karışık kasetin isim babası ve “çok bilen abi” Hoca Cengiz de aynı kaba edenlerden. Heavy Metal tişört işindeki başarısızlığı yüzünden kubura gömülen kaybedenlerden anlayacağınız.

 

Ses sistemlerine meraklı ama evde kurduğu müzik sistemlerinin kalitesinden memnun olmayan, şofben zehirlenmesinden ve çıplak şekilde ölü bulunmaktan korktuğu için üzerinde kıyafetle yıkanma gibi “önemsiz” bir takıntı geliştiren Gökhan’a da kucak dolusu selam.

 

Kitap, seç-beğen-al kişiler geçidi. Bayram’ın mizahi kitabı için şöyle okkalı bir laf etmek gerekirse, her ne kadar yazar-çizerimiz sayfalardakilere gerçek dışı dese de, Yüz Çizgileri, İstanbul'un insan tipolojisinden bir tutam sunuyor.

 

Bir de soru: Metinler mi çizgileri doğurmuş, yoksa çizgiler mi yazıyı tetiklemiş? Size hangisi yakın geliyorsa artık…

 

Yüz Çizgileri, dümbelek gibi gergin yüzlere birebir. Biraz kırışıklık yaratabilir ama olsun varsın. Gülmeyeceksek neden yaşıyoruz ki?..    

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.