Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Bu Kitabı Okuyan Katil Olamaz


İyi
Toplam oy: 1001
Joseph Conrad
İletişim Yayınevi

Polonya asıllı İngiliz yazar Joseph Conrad en çok egzotik denizci maceralarını anlattığı kitaplarıyla tanınır. Kasırgaların, limanların, afetlerin, trajedilerin ve bunlara göğüs geren yiğit denizcilerin öykülerini anlatır Conrad. İngiliz Edebiyatı'nda adı büyük harflerle anılır. Adının büyük harflerle anılmasının sebebi sadece denizcilik romanları yazıyor olması değildir elbette. Çok az yazar onun anlatımını yakalayabilir, onun yarattığı atmosferi kâğıda dökebilir, onunkiler kadar gerçek karakterler yaratabilirler. İnsan psikolojisinin ve karakterinin eksikliklerini, hastalıklarını teşhis eden bir doktor, amansız hastalıklarının şifasıdır Conrad.

İnsan psikolojisinin hastalıklarının dermanı, Joseph Conrad’ın sunduğu ilaçlardan biri de Hint Okyanusu'nda isimsiz, unvansız yaşayıp gitmeye, geçmişini unutmaya çalışan bir denizciyi anlattığı Lord Jim’dir. Heyhat! Unvansız yaşamak isterken Lord olmuş...

Kitap kısaca hayatı boyunca yiğitlik öyküleri okuyan denizci Jim’in cesaretini kanıtlayacağı sırada bir anda korkusuna yenilip, hayatı boyunca bir korkak olarak damgalanmasını, tanınmamak için limandan limana dolaşmasını, utancından ve geçmişinden kaçışını anlatır. Doğrudur, insan geçmişinden kaçabilir ama maalesef saklanamaz.

Bir cesaret, yiğitlik, denizcilik macerasının katillikle, cinayetle ne alakası var? Bu polisiye bir roman değil ki katili arayalım. Hem kanunlar, hapishaneler, cezalar bile insanların katil olmasını engelleyemezken bir kitap mı insanların cinayet işlemesini engelleyecek?

Hayatı boyunca yiğitlik öyküleri okuduğu halde korkusuna yenik düşen Jim’in öyküsü sıradan bir denizci macerası değil. İnsanın korku, nefret ve utanç duyguları karşısında ne kadar savunmasız olduğunu anlatan bir roman bu. Uyarıcı bir roman. Tehdit etmiyor, korkutmuyor; haysiyeti ve şerefi için yaşayan bir insanın haysiyetini nasıl kaybettiğini ve geri kazanmak için nelere katlandığını, nasıl yaşadığını anlatıyor. Sadece anlatıyor. Bir anlık gafletin bedelinin bir ömür olduğunu gösteriyor.

Lord Jim’in doktor kontrolünde okunmasına gerek yok ama keşke daha sıkı bir editör kontrolünden geçseymiş diyoruz. Her ne kadar çevirmen Hasan Fehmi Nemli bu zor metni çevirirken başarılı olsa da, özellikle diyaloglar bazı bölümlerde çok sırıtıyor. Bir gemi tayfasının Viktorya döneminde yaşayan bir İngiliz asilzadesi gibi konuştuğunu düşünün. Saygıdeğer okuyucularım, sizi temin ederim bu türde diyaloglar kitabın içinde mevcut ve avam ahalinin terennüm ettiği gibi ‘kulak tırmalayıcı’. Neyse ki bu tür editör hataları kitabın büyüsünü ve etkisini bozacak kadar yaygın değil.

Gençler -çocuklar da tabii- bu kitabı mutlaka okumalı. Eski saf hümanist pedagojimize dayanan sloganımızı da atabiliriz burada: Gençlere bu kitabı okutalım anne babalar! Onların küçücük egolarının kültürsüzlükle ne canavarlıklara yol açtığını hala anlamadık mı?

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.