Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Çok daha farklı olabilirdi ama olmuyor



Toplam oy: 661
Joy Williams // Kıvanç Güney
Yüz Kitap
Joy Williams ile mutlaka tanışın. Diğer kitaplarının da Türkçeleştirilmesini hep beraber dört gözle bekleyelim.

Kuzey Japonya'da yaşayan Aynu halkını duymuş muydunuz? Ayıların neredeyse şeref konuğu muamelesi gördüğü bu toplumun en ünlü ritüeli günümüzde kaybolmaya yüz tutmuşsa da, şaşkınlık yaratmayı sürdürüyor. Kış sonlarında kaçırılan bir bebek ayının bir kadına verilmesiyle başlayan bu ritüel, ayının büyük ihtimam ve sevgiyle büyütülmesini, şımartılmasını kapsıyor. Derken günün birinde köyün şefi o güne dek el üstünde tutulan ayıyı, çok sevdikleri halde öldürmeleri gerektiğini hatırlatıyor. Kafesi halatlarla çekilen ayı, bir kazığa bağlanıyor, işkence görüyor ve yaşamı, detaylarını vermekten çekindiğim bir yöntemle son buluyor.

 

2004'te yayımlanan 12 öykülük derlemesinin “Şeref Konuğu” adlı ilk öyküsünde bu ritüeli hatırlatan ABD'li yazar Joy Williams, annesi ölümcül bir hastalıkla mücadele eden Helen adlı karakterine, "Yaşamak şeref konuğu olmak gibi bir şeydi. Sonra birden şeref konuğu olmayıveriyordunuz," dedirtirken, insanlığın kurduğu düzen içinde hayvanlar ne kadar değer taşıyorsa, sanılanın aksine insanların da daha değerli olmadığını anlatıyor. Derlemenin İngilizce baskısına adını veren öykü, kitabın genelinin altını çizdiği gibi, zihnin insan yaşamına atfettiği önemin ve insana atfettiği üstünlük ile biricikliğin anlamsızlığına dikkat çekiyor aslında. Fakat kitabın Türkçe baskısı, adını, “Şeref Konuğu”ndan değil “İyilik” adlı öyküden alıyor. İnsan, yayınevinin neden böyle bir tercihte bulunduğunu merak ediyor doğrusu.

 

Williams, “Şeref Konuğu” ile kurduğu çatıyı, derlemenin diğer öykülerinde öne çıkardığı birkaç alt temayla da sağlamlaştırıyor diyebiliriz. “İyilik” de bu temalardan birini barındırıyor. Hayatın inceliklerine değil de, statüye önem veren kocası Richard'dan sıkılan Janice, sevgi dolu olduğuna inandığı kalabalık bir aileye iyilik yapmak istiyor. Yolda karşılaştıkları bu ailenin benzin parasını karşılamak için, kocasını mola verdikleri yerde bırakarak tek başına aileyi gördükleri yere dönüyor. Aileyle tanıştığında ise hayal kırıklığına uğruyor ve bu hayal kırıklığı da kocasını duyduğu kızgınlığı büyütmekten başka bir işe yaramıyor. Kocasından mutsuzluğuna çare bulmasını bekleyen Janice, derlemede karşımıza çıkan bir istisna değil. “Şeref Konuğu”nda tanıştığımız hasta anne, vakitsiz ölümünün intikamını kızından alıyor. “Çekiç” adlı öyküde tanıştığımız Darleen ise babasızlığının acısını annesinden çıkarıyor. Bu bağlamda aile, hayatlarımızda bir günah keçisi işlevinden fazlasını görmüyor. İyilik ise içimizi rahatlatmak için başvurduğumuz bencilce bir yoldan ibaret kalıyor.


İyilik, ilk romanı State of Grace ile National Book Ödülü'nü kazanan, son romanı The Quick and the Dead ile 2001'de Pulitzer Ödülü finalisti olan Joy Williams'ın Türkçedeki ilk kitabı. Orta sınıf uçurumunun ve ruhsal çöküşün kıyısında, sallantıda yaşayan karakterlerinin çocukluktan yetişkinliğe ilerledikçe, yani zihnin kurduğu yapay dünyaya kapıldıkça kaybolduğunu gösteriyor Williams. Ve bu yapay dünyada hiçbirimiz benzersiz değiliz aslında.


Joy Williams ile mutlaka tanışın. Diğer kitaplarının da Türkçeleştirilmesini hep beraber dört gözle bekleyelim.

 

 


 

 

Görsel: Dilem Serbest

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.