Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Dan Brown’a karşı bütünüyle kuşkudayız!



Toplam oy: 1422
Dan Brown
Altın Kitaplar

Kayıp ruhlarımızın şifresi, hangi kayıp sembolde gizli? İçimizdeki o koskocaman manevi boşluğu dolduracak, o çok ihtiyaç duyduğumuz bilgi, hangi kayıp inanca götürür bizi? Bizden öncekileri hayata ve içinde yaşadığı topluma bağlayan ritüellerden yoksun, aklın almadığı noktada kendini sonsuz bir inanca bırakan ve ruhu huzura kavuşturan inançtan azade kaldığımız ve nihayetinde tüm bu yoksunluklarımızın temelinde yatan bilimsel düşünceden de hafif hafif şüphelenmeye başladığımız bu dönemde, el yordamıyla bir şeyler arayan, ne aradığını da aslında bilemeyen bir çağın yazarı Dan Brown, bizim zamanlarımızın şamanı... Yok artık, o kadar değil diyenler olacaktır elbette bu tespitime, Brown’un edebi lezzetten yoksun diline, aynı kurguyu temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önümüze sürmesine, yaratıcılıktan nasibini almamış tüm karton kahramanlarına, rağmen mi çağımızın yazarı, diye soracaklardır. Yanıtım ne yazık ki evet. Günümüz insanın kendine yönelttiği en temel soruyu kurcalayıp, bundan aslında olmayan bir hikaye çıkarıp ve nihayetinde hiçbir soruya cevap vermediği için, evet. –Mış gibi yapmayı en popüler şekilde gerçekleştirebildiği için, evet. Yaptığı işi en iyi şekilde pazarladığı, romanlarının içine bile reklam aldığı, onları filme çekilsin diye yazdığı, çok konuşulmayı ve çok para kazanmayı hedeflediği ve bütün bunları herkes fark ettiği halde, hala okunduğu için, evet...

 

Hikayemiz aslında aynı; “Da Vinci Şifresi” ile “Melekler ve Şeytanlar”ı alın, aralarına karbon kağıdı koyup isimleri ve mekanları değiştirerek yeni bir roman yazın, işte size Kayıp Sembol! Harvard’ın var olmayan Simgebilim bölümünde profesörlük yapan malum kahramanı Robert Langdon’un yolu bu defa Washington D.C.’ye düşüyor. Üst düzey bir mason olan Peter Solomon’dan aldığı bir konferans davetiye başkente gelen kahramanımız kısa süre içinde çok sevdiği dostunun başının dertte olduğunu konferans vermesi gereken yerde onun kesik sağ elini bularak anlıyor. Langdon, kendine Mal’akh adını veren, yaşamını gizli öğretilerin karanlık yüzüne adamış bir deli keşişin kurduğu oyunun içindedir artık. Dostu Peter ile onun Naotik Bilim uzmanı kızkardeşi Katherine’nin hayatını kurtarmak için masonların efsanevi piramidinin şifresini çözmesi gereklidir.

 

Langdon’ın etrafı bir anda kimin dost kimin düşman olduğu belli olmayan üst düzey masonlar, CIA ajanlarıyla çevrilir. Efsanevi şifreye giden bir gecelik yolda, Amerika’nın masonlukla iç içe geçen yazılmamış gizli tarihi, Noetik adı verilen yeni çağın biliminin ilk ayak izleri ve etrafta çözülmeyi bekleyen onlarca bulmaca vardır. Langdon’ın çözdüğü her şifre onu yeni bir şifreye, açtığı her kapı yeni bir kapıya götürür; tekrar tekrar, biteviye...

 

Aslına bakarsanız, Dan Brown’ın çalışmalarını, içine tarih, komplo teorisi ve birkaç bulmaca serpiştirilmiş bir tür polisiye-macera romanları olarak değerlendirmek de mümkün. Ama satış rakamları, romanların üzerinde kopan fırtınalar, bizim onlara karşı kendi kişisel komplo teorilerimizi oluşturmamıza yol açar nitelikte. Dan Brown’a karşı bütünüyle kuşkudayız! Kayıp Sembol’ün hikayesi içinde yürümeye devam edelim. Farmasonlarla bağlantılı yeni ve gizemli bir Amerikan tarihine dair göndermeler içeriyor kitap. Daha doğrusu Amerikalıların en büyük yaralarına, tarihsizlik hissine, tuz basıyor, diyebilirim. Bizim de bir tarihimiz var diyor Brown, hem de ne tarih! Bu söz konusu tarihin içini doldurmakta da hiç güçlük çekmiyor. Avrupa kilisesinin baskılarından kurtulmak isteyen aydınların, dindarların kurdukları büyük, yeni medeniyet, tek dünya devleti hedefinin ilk adımı olarak büyük Amerika hayali... Bu hayali canlandırıp gerçekleştirmeye devam etmek için de sadece geçmişe değil, geleceğe de yani bilime de bakmak gerekiyor tabii. Söz konusu yeni bilim, insanlığı inançtan ayıran o körü körüne akılcı eski bilim anlayışı değil, ezoterik bilgelikle uyum içinde olan, insanı bir kez daha tanrılaştıracak yeni bilim, yani Noetik. Dinle bağlantılı, bizi antik çağların inançlarına yönlendiren bu türden bilimsel göndermeler Brown için yeni değil, özellikle Melekler ve Şeytanlar romanını bu düşünce üzerine kurduğunu hatırlatayım. Cern’deki fizikçiler, yaptıkları ileri araştırmalarda büyük yaratıcıyı bilimin içinde yeniden buluyorlardı... Kimileri Brown’u Hıristiyanlığın en büyük düşmanı olarak suçluyor. Kanımca son derece haksız bir suçlama bu. O, olsa olsa kilisenin bugünkü işleyişine muhalif bir yazar, ve hiç şüphesiz okurlarını gelecekteki büyük Batılı-Teknolojik-Hıristiyan tek dünya anlayışına hazırlıyor. Bu anlamda da Hıristiyanlığın en büyük dostu! İçlerinde Dan Brown’un da yer aldığı birileri, belli ki bu dini kaybetmemek için ona yeni anlamlar yükleyerek daha güçlü yaşatmanın yollarını harıl harıl aramaktalar...

 

Bütün bunlar bir yana polisiye-macera türünün içinde geçen klişe aşk motiflerine alışık bünyelerimize bir parça da olsa gönül eğlencesi vermemekte direnen bir yazar Dan Brown. Kahramanımız Robert Langdon’un her macerasında ona eşlik eden zeki, kültürlü, güzel ve yardıma muhtaç kadınlar oluyor elbette, ama yazar bir adım ötesini göstermiyor kimseye. Pek çok eleştirmenin hemfikir olduğu gibi Dan Brown aşka ve cinselliğe dair yazmayı hiç mi hiç beceremiyor. 

 

Gelelim romanın Türkiye’de geçen bölümüne. Herkes üzerinden şöyle bir yazıp geçiyor ama açık açık söylemek gerekirse bu bölümler (bölüm de denemez ya topu topu birkaç cümle) Geceyarısı Ekspresi’nin kısaltılmış bir yeni versiyonu gibi. Brown’ın Türkiye’ye bakış açısı gayet belli. Herhangi bir az gelişmiş Ortadoğu ülkesi... Kitapta geçen Kartal Soğanlık F Tipi Cezaevi, insan hayatına değer verilmeyen berbat bir hapishane. Hapishanenin müdürü para için ruhunu satmaya hazır, can sıkıcı bir şark kurnazı, işte bu kadar. Bu, bize yabancı gelen, olmayacak bir şey değil tabii, elbette olabilir. Ama romanın içine sinmiş, o sözde tüm kültürleri, tüm dinleri kapsayan hoşgörülü “tek dünya devleti” hayalinin içinin nasıl da estetize edilip daha da idealleştirilmiş Hıristiyan-Batı hakimiyetine dayandığının bir küçük izini görüyoruz burada. Dan Brown’un batılı gözü, biz doğuluları, bakışlarıyla bir kez daha eziyor.

 

Peki, kayıp sembol bulunuyor mu? Brown’un diğer kitaplarından içerik olarak daha zayıf bir sona sahip Kayıp Sembol. Ve üstelik ne yazık ki daha uzun bir sona... Açıkça söylemek gerekirse, macera bittikten sonra roman bir türlü bitmiyor. Brown hikayenin sonunun zayıf olduğunu, okura bir şeyler söylemekte yetersiz kaldığını anladıkça daha çok yazmış, yazmış sanki. Kayıp Sembol’ün sonu, tekrarlarla, aynı düşüncelerin, okuyucuyu bir nevi aptal yerine koyarak, daha ayrıntılı açıklamalarıyla doldurulmuş bir hali.

 

Brown’u hedefi belli ki çok satmanın, çok okunmanı yanı sıra modern zamanlara seslenen yeni mitler yaratmak. Seslendiği boşluğu bazı anlamlarda tam onikiden vurduğu da belli. Fakat, edebi yaratımını her şeyin ötesinde tutmayı beceremeyen tüm yazarlar gibi, unutulmaya mahkum. Tıpkı onun romanlarını okuyanların, ertesi gün okuduklarına dair herhangi anlamlı bir şey anımsamamaları gibi...

Yorumlar

Yorum Gönder


e günaydın.

52%
48%

Siz sadece Dan Brown'un kitaplarını kötülemek için bu yapımı yazmışsınız peki Cehennem kitabı için de bölüm şeyler söyleyebilir misiniz!?

44%
56%

Arkadaşlar ben dan brown un yanındayım adam kendi dünyasını hayal gücü ile olusturabiliyorsa bize de okurken zevk veriyorsa bize 2 duyguyu aynı anda yazarak yasatabiliyorsa sorun sizdedir begenmiyorsaniz okumayın kardesim

37%
63%

Yazınızı ilk okuduğumda herkes gibi belki de bende önyargı ile yaklaştım fakat okudukça anlatmak istediğini anladım sonra da kendimi sorguladım.Gerçekten yazdıklarınızda haklısınız.Belki de bizler bu adamı çok sevdiğimiz için yani elbette ki yazdıklarını bize sanki hiç bilmediğimiz bir bilgiyi altın tepside sunması gibiydi kitapları oysa herşey bambaşkaydı biz göremedik.

35%
65%

Dan Brown'un bütun kitaplarını okudum hepside çok hoşuma gitti.Ben sizi de anlamaya çalışıyorum ancak,yaptığınız yorumlar bu konuda belili bir bilgi birikiminizin olduğunu ne yazıkki ifade etmiyor.Bu konu hakkında bıraz daha fazlabilgi edinebilirseniz söylediklerinizi ciddiye alabilirim.

41%
59%

Ben kitabı çok beğendim Dan Brown dünyaca ünlü bir yazar.Bence Dan Brown her zamanki gibi gerçeklerden yola çıkarak bir senaryo oluşturmuş ben çok beğnedim.@-}--X(

50%
50%

1.si Harward değil Harvard
2.si Langtön değil Langdon
Daha ilkokul 3'ten terk insanların kendini ne halt yerine koyup da dünyanın yazarlarına kafa tuttuğunu anlamıyorum.Sen ne anlarsın noetikten ne anlarsın tarihten cahilliğin dibine vurmuşun haberin yok.

43%
57%

önceki kitabı okumayanlar bu kitabı anlamaz 2. ise bu adam gerçekler üzerinden senaryo yazarak anlatıyor . ve bu adamın büyükbabası mason. evde yapılan bazı ayinleri görmüş. ama hala kitabı okumayıp saçma sapan yorum yapanlar var. gerçi eleştiri yazanların ne mantıkla yazdıkları belli . adı üstüne sabitfikir.com

40%
60%

Dan Brown'ın neredeyse tüm kitaplarını okudum ve şunu söylemeliyim ki bu kitap sizin belirttiğinizin tamamen dışında. Kitap, içeriği ile bir sürü konuyu açıklıyor size. Bu konuda araştırma yapmadan bir bilgiye sahip olursanız, bilin ki bu yanlış bilgidir!!

37%
63%

Eleştiriniz çok acımasız olmuş.Tek dünya devleti anlayışına hizmet ettiği kısıma katılıyorum ancak düşünen bir insan bu numarayı yemez.Bazılarıda felsefi tarihi astronomi mitoloji kitapları okumayan insanların bu kitaba cahilce kapılabileceğinden bahsetmiş.Oysa tam tersine bu tarz geçmişin kadim dinlerinden bahseden ve semboller üzerine yazılan kitapları okuduğumuzda Dan Brownla ne kadar uyum halinde olduğunu görüyoruz.Nitekim Dan Brown bu kitabı yazarken Manly P.Hall gibi isimlerden etkilenmiştir ve içeriğindeki sembolik anlatımlar yine Manly P.Hall ve onun gibi zekalarla çelişki halinde değildir bilhassa kaybolmaya yüz tutmuş birçok okült sembolü gerçek anlamlarıyla ustaca kullanmıştır.Neye hizmet ettiği konusunda haklısın hikayenin sonunda evrensel tek dine dair okuyucunun kafasında pozitif bir bakış açısı bırakmaya çalışmış.Ancak amacı ne olursa olsun onun eserlerini bu şekilde eleştirmek kendisine yapılan büyük bir haksızlıktır.Melekler ve Şeytanlardaki Şeytanlaşmış illuminati örgütünün adını kullanan adamın aslında vatikanın içinden bir adam olarak çıkması ve bu şekilde insanların hristiyanlığa olan inancını artırması tarihteki birçok melekler ve şeytanlar oyununa dikkat çeken müthiş bir kurgudur.

34%
66%

Öncelikle gerçekten de bir yazarı eleştirmek için; onlarca, yüzlerce hatta binlerce 'Polisiye, Kriptoloji ve Masonizm' üzerine kitaplar okunmalı ve notlar alınmalı. Daha sonra tüm eleştirileri dinlemeli,okumalı ve sonra hiç bir sert dil kullanmadan yazarı, daha doğrusu o yazarın bu eleştirileri görüpte yazdığı kitapların bazı noktalarına,bölümlerine çeki düzen verebilecek şekilde olmasına; yani eleştiriye abartılı şekilde özen gösterilmesidir! Ve Sabit Fikir yazarlarının bu dikkat çektiğim noktadan yoksun kaldıklarını gördüm. Sadece bir kitabı 84 milyon adet satan bir yazarın ve aldığı yüzbinlerce olumlu eleştiriye rağmen böyle saçma insancıklar tarafından mantıksız; eleştiri bile denilemeyecek kadar yorumları.. Hiç iç açıcı değil. Bu Sabit Fikir yazarının Dan Brown'a dair yazmış olduğu 'eleştiri yazısı' sanılan yorumunun hiç kimseye bir faydası yoktur.

45%
55%

Dan Brown öncelikle saygı gösterilmesi gereken bir yazardır.Bunun yanı sıra kitaplarında anlatmak istedikleri sabitfikir.com adlı bir sitede aptalca eleştirilerde bulunan bir kişinin anlayamayacağı kadar derindir.Önce açın masonluk tarihini araştırın , geçmişteki büyük masonları mason localarını araştırın , illuminati ve noetik bilim dalını araştırın , sonra Dan Brown'u araştırın , anlatmak istediğini anlamaya çalışın ve hala yüzünüz kalırsa onu eleştirin.

39%
61%

Yanlış yanlış yanlış !!!
Mantıksız eleştiriler,ukalaca yorumlar..
Çok az şey başarmış , ismi hiç duyulmamış -ki yazılsa bile okunacak derece iyi olacağını sanmıyorum- insanların kafası düşünecek kadar basmayan 2 beyin hücresi olan garibanların aklını çelen insanlar..
yanlış yanlış yanlış !
VE YAZIK

36%
64%

Dandik kitap...Felsefe,tarih,din,astronomi,mitoloji,bilim,arastirma vs. gibi kitaplari okumadan,hap seklindeki kitaplarla bir sonuca varmayi uman insanlara;bu bilimsel kitaplardaki milyonlarca bilginin bikacindan ve ispatlanmamis teorilerin en ucuzlarindan serpistirilmis konulariyla yanit veren! dan brown'un muhtesem basyapiti!!!

34%
66%

Bir yemeği eleştirmek için o yemeği daha önceden bir çok kez tatmış olmak gerekir.Yemek yapmayı eleştirmek içinse o yemeği bir çok kez yapmış olmak.Eminimki sizde,sayın Yılmaz,daha önceden bir çok kez bu tarzda kitap yazdınız.Saygılarımla.

44%
56%

Adı Üstünde sabitfikir.com Buraya yorum yapandan ne bekliyorsun sizin gibi yobaz cahil ve karanlığın kör köşelerinde sıkışıp kalmış kişilerle tartışmaya bile girmem ama böyle bir önyargılı düşünceye de bir çift söylemek gerktiğini düşündüm.Kitap hakkındaki fikirleriniz beni ilgilendirmez doğru veya yanlış ama yazar bir saygıyı hak ediyor bence.ayrıca kitap hakkındaki acımasız eleştirilerinize cevabın beğenmediysen okuma ayrıca çoğul konuşma sadece sen böyle düşünüyosun sen kuşkudasın biz değil !!!

39%
61%

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.