Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Dikkat Burroughs var!



Toplam oy: 1224
William S. Burroughs
Sel Yayıncılık

Beat Kuşağı’nın yaratılarına teğet geçen ya da bunları kavrayamayanların sığındığı en önemli bahane “bu heriflerin kafası güzel, kafası güzel olmayan okur ne etsin Beatleri” biçiminde. Eh, her naneye yüzeysel yaklaşanlar için biçilmiş kaftan bu; hal böyle olunca, bahaneleriyle dolu kayıklarına binenler Allen Ginsberg’i, Gregory Corso’yu, Lawrence Ferlinghetti’yi, Jack Keruoac’ı ve William Burroughs’u çekmek zorunda değil elbette. Ama vaziyet hayli ciddi, bu kaçıkların sorunu kafayı dumanlı tutmak değil; saman kafalılara karşı çıkmak. 

 

Burroughs, Beat’ler içindeki en üretken isimlerden. Saman kafalara attığı tokatların haddi hesabı yok. O beşkardeşlerden bir tanesi de Yumuşak Makine romanı; üçlemenin ilk kitabı. 

 

Yumuşak Makine’nin en belirgin özelliği, metinlerin birbirinden kopukluğu; bol virajlı ve yine vurucu, başkaldıran satırlar. Nedenine gelince: Burroughs, bağımsız teyp kayıtlarını art arda eklemiş. 

 

Burroughs’un asfaltın altındaki künklerde dolaştığı kitap, okuru, oradan oraya savuran; hiç beklemediği insanlarla (bir keşle, bir bankacıyla, tezgâhtarla veya operatörle) aynı anda yüzleştiriyor. Anlayacağınız tuhaf bir hayal dünyası. 

 

Burroughs, zihnimize kimi zaman “ruh kıracağı” gibi özgün alet ve kavramlar sokuyor, bazen de “yönetici kereste” türünden belirlemeler ortaya koyuyor. Romanda her zamanki gibi şiddet dozu yüksek; işkenceler, sanrılar ve alabildiğine seks hikâyeleri… 

 

Kitapta “kokainin ölümcül elektrik sesi”ni duyuyoruz. Tam altın vuruşluk bir öfke, dumanlı kafayla harekete geçen onurlu serseriler ve nerede patlayacağı belli olmayan sıyrık adamlar. Romanın özeti bu. 

 

Peki, roman ne anlatıyor? Şu tadımlık alıntı az buçuk fikir verebilir: “Aslında hiçbir zaman yapılamayan yeni köprüye yol açmak için nehir kenarında Çinli demiryolu işçilerinin afyon çektiği gecekonduları yıkmışlar ve gecekonduların altındaki sıçanlar kuşaklardır keş olmuş. Şimdi sıçanlar sokaklarda koşturup duruyor afyonsuzluktan, sinirli çığlıklar atarak ısırıyordu gördüğü herkesi…” 

 

Burroughs, tutunamayan ama birbirine tutunan tipleri yine başrole aldığı Yumuşak Makine’de okuru bir cangılın ortasına atıyor. 

 

Afiyet olsun…

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.