Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Doğabilim 101



Toplam oy: 1180
Gerald Durrell
Helikopter
Belki de Gerald'ın Korfu'da yakaladığı o samimiyet ve sorularına bulduğu yanıtlar olmasa, "Doğabilim 101" de denilebilecek Büyülü Ada kitabı ortaya çıkmazdı.

Zaman, insana türlü oyunlar oynuyor, bunların en büyüğü ise hafızanın ters yüz oluşu. Atik davranıp bunları bir yerlere not ettiğimizde hiç olmazsa yıkıcı etkiyi azaltabiliyoruz. Şans biraz yardım ederse yayıncılara ulaşan anılar etrafa dağılıyor ve zaten ondan sonra, o notları tutana da yazar denmeye başlıyor. Aslında tüm bunları Lawrence Durrell için söylesek kimse şaşırmaz. Çünkü onun kitaplarını ama özellikle Kıbrıs'ın Acı Limonları'nı okuyanlar demek istediğimi hemen anlayacaklar. Çocukluğunun önemli duraklarından Kıbrıs'ta hayli uzun bir süre geçiren Lawrence Durrell'ın gözlemleri ve roman-anı karışımı kitabı, orayı anlatan sayılı yapıtlar arasında.  

 

Durrelllar epey ilginç bir aile. Daha doğrusu eğlenceli, gittikleri her yerde kendilerine güzel anılar yaratabilecek kapasiteye sahip. Lawrence Durrell, bu kaynaktan beslenmiş bir yazar. Kardeşi, doğabilimci Gerald da aynı şekilde. Yolculuklar sırasında ve molalarda başlarından geçenleri romanlaştıran ve anıların yitip gitmesini engelleyen bu iki kardeş, edebiyat tarihine keyifli kitaplar armağan etti.

 

Hayvanlardan ve bitkilerden bir krallık

 

 

Gerald Durell, Büyülü Ada ismini verdiği kitabında, annesi ve üç kardeşiyle İngiltere'den Yunanistan'a uzanan yolculuğu ve Korfu Adası'ndaki günlerini anlatırken kardeşinden hiç geri kalmıyor. Beş kişilik aileye, Korfu'da papağanlar, baykuşlar, güvercinler, peygamberdeveleri, kaplumbağalar, su yılanları, kertenkeleler, martılar ve köpekler eşlik ediyor. Yirminci yüzyılda Nuh'un Gemisi gibi bir ortam kısacası.

 

İngiltere'nin berbat ikliminden kaçmak için çocukların açtığı isyan bayrağı karşısında annenin Yunanistan'a; Korfu Adası'na gitmekten başka çaresi kalmaz. Biraz daha, hatta tamamen güneşli günler adına yola çıkarlar.

 

Gerald için Korfu tam bir cennet. Çünkü merak ettiği doğa ayaklarının altında: Renk değiştiren örümcekler, çiçekler, dağlar ve kırlar. Korfu'nun büyüsü hepsini ama özellikle Gerald'ı kısa sürede etkisi altına alır: "Adanın büyüsü ağır ağır, yumuşak yumuşak ve bir polen gibi yapışırcasına üzerimize çökmüştü. Her gün öyle sakin, öyle zaman dışıydı ki hiç bitmesin isterdik. Derken gecenin kara derisi soyulur, taptaze bir gün, bir çocuğun yapıştırmaları gibi parlak ve renk renk, biraz da gerçek dışı, bizi beklerdi."

 

Gerald, iyi niyetle başlayan ama hiçbir şeyin doğru düzgün yapılmadığı Korfu'da, her şeyin mümkün olduğunu öğrenirken kendisine, hayvanlardan ve bitkilerden bir krallık kuruyor. Orada geçirdiği günler ise adeta bir masal gibi. Zaten anlattıkları da bu minvalde. Böceklerle konuşuyor, kaplumbağaların çiftleşmesini izliyor, bitkilerin serpilişini gözlemliyor. Elinin altında ne varsa hepsine hayvanları sokuşturması yüzünden ailesine gına geliyor. Kibrit kutularına yerleştirdiği akrepler evi basıyor. Bu durum, Gerald dışında herkesin paniklemesine yol açıyor. Akrep istilası, Gerald'a evde yaratıklarını barındırabileceği bir oda verilmesiyle geçiştiriliyor.

 

Korfu Adası: Kurtarılmış bölge

 

Gerald'ın maceraları, hem doğaya duyduğu derin aşkın hem de gözlemlerinin titizliğinin bir yansıması. Tabii bu aşk, sadece evde hayvanlar üzerindeki incelemelerle sınırlı değil. Gerald ve kardeşlerinin ayağı toprağa basıyor; Korfu'nun dağlarında da etrafındaki ovalarda da geziniyorlar. Böylece çember tamamlanmış oluyor. Tanıştıkları yeni mekanlar, özellikle Gerald'ın büyük bir iştahla öğrenmeye uğraştığı doğanın işleyişine dair bir dolu bilgi veriyor. Çıkılan avlar ise bu gezintilere ve merağa biraz tezat gibi görünüyor.

 

Gerald, Korfu'daki ortamın hiçbir şekilde bozulmasını istemeyen bir çocuk. Bu nedenle annesinin İngiltere'deki hasta ve çatlak teyzesinin yanlarına taşınmasına hiç sıcak bakmıyor. Ada, Gerald için kurtarılmış bölge olmasının dışında hayatı boyunca sorduğu pek çok sorunun yanıtını bulmasına yardım edecek bir yer. İşte o nedenle değerli ve bu ritmin değişmesinden yana değil.

 

Gerald'ın Korfu'yla arasında özel bir bağ oluştuğu tartışmasız. Bunu ifade edişi de son derece samimi: "Tarlaların çoğu tepelerde yaşayan köylülere aitti; arkadaşımdı onlar: Bu sayede, orada dolaştığım sırada dostlardan biriyle dedikodu yaparken üzüm yiyip dinlenebileceğimden ya da Yorgo'nun tarlasındaki karpuzların altında bir tarlakuşu yuvası olduğu gibi ilginç haberler alacağımdan emindim."

 

Belki de Gerald'ın Korfu'da yakaladığı o samimiyet ve sorularına bulduğu yanıtlar olmasa Durrell Vahşi Yaşamı Koruma Vakfı kurulamazdı. En önemlisi "Doğabilim 101" de denilebilecek Büyülü Ada kitabı ortaya çıkmazdı.    

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.