Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Ferrante’yi anlamak


İyi
Toplam oy: 314
Elena Ferrante // Çev. Eren Yücesan
Everest Yayınları
Frantumaglia, Ferrante’nin kaleminin ve üslubunun gelişme sürecine, edebiyatta kadına yaklaşımlar ile ilgili düşüncelerine ışık tutan bir kitap.

Bir tuşla dünyanın diğer ucundaki kişilerle görüntülü konuşmalar yapabildiğimiz bir teknoloji ve okuduğumuz kitabı, sevdiğimiz çiçeği, en özel anlarımızı, kızgınlıklarımızı, eleştirilerimizi yansıtarak her gün yeni bir ben ben inşa ettiğimiz sosyal medyaya sahip olduğumuz bir dönemde kitapları tüm dünyada beğenilen ve okunan, yarattığı karakterlerle okurun hayatına dokunan bir yazarın kimliğini gizlemek istemesi ve bu konuda çok dikkatli davranması, herkesin fazlaca meşgul olduğu bir konu haline geliyor ister istemez. Napoli Romanları olarak adlandırılan dörtlemenin yazarı Elena Ferrante’nin herkesten sakladığı kimliği, 2016 yılında bir gazetecinin “gazetecilik başarısı” hevesi sonucunda tüm dünya tarafından öğrenildi. Ferrante, kimliği gizliyken de kitapları, karakterleri ve bunlar aracılığıyla sunduğu kültür endüstrisi eleştirileriyle çokça konuşulan bir yazardı. Bu ilgi, halen devam etmekte.



Tüm bu “çalkantılı” süreç yaşanmadan önce, Ferrante’nin editörlerinden Sandra (yayıncısı ve editörleri de kendisiyle yalnızca telefonda ve yazılı iletişim kurabiliyordu), yazara, uzun e-postalarından, mektuplarından, röportajlarından oluşan bir kitap yayımlama önerisi sunuyor. Bunlar, sıradan yazışmalar değil; Belalı Aşk’ın sinemaya aktarılması sürecindeki fikir alışverişleri, kitaplar-karakterler üzerine detaylı sohbetler ve Ferrante’ye, onun metinleri ve karakterleriyle olan ilişkisine daha yakından tanık olmamızı sağlayan sınırla sayıdaki röportaj... Bir Yazarın Yolculuğu: Frantumaglia, aynı zamanda bu kitabın doğuşu, gelişimi, Ferrante’nin bu süreçteki çekinceleri ve tüm bunlar arasındaki bağlantılara da ışık tutan yayınevi-Ferrante yazışmalarını kapsayan bir kılavuz kitap olma özelliği taşıyor. Fikir kendisine ilk sunulduğunda çokça endişeye sahip olan Ferrante’nin, kitapla ilgili çalışmalar başladıktan sonraki ilk yorumu şöyle olmuş: “Zaman içinde La Frantumaglia kitabını çok sevdim, şimdi, sen bir araya getirirken göremediğim bir tutarlılığı olan dolu dolu bir kitap olduğunu düşünüyorum.”



“Ferrante gizemi”


Kitabın ilk bölümü, 1991-2003 yılları arasındaki yazışmalarda odaklanıyor; bu bölüm, daha çok Ferrante’nin Belalı Aşk ve Sen Gittin Gideli isimli ilk iki kitabına aşina okurlara yönelik. Belalı Aşk’ın Mario Martone tarafından sinemaya uyarlanma sürecinde Ferrante ile fikir alışverişleri ve Ferrante’nin kimliğini gizli tutmak konusundaki ısrarının nedenlerinin bir kısmı bu bölümde okurla paylaşılıyor. Bu bölüm, sadık Ferrante okurları’nın hayli ilgisini çekebilir. Bana kalırsa, bölüm içerisinde en dikkat çeken ayrıntı, Ferrante’den La Frantumaglia’nın anlamını öğrendiğimiz kısım: “Annem bana yerel lehçesinden bir sözcük bıraktı; yüreğini parçalayan çelişkili hisler aklını şuraya buraya çeldiğini hissettiğinde kullanırdı bunu. İçinde bir frantumaglia (kırık parçacıklar karışımı) olduğunu söylerdi… Frantumaglia gizemliydi, gizemli eylemlere yol açardı; son derece belirgin tek bir sıkıntıya indirgenemeyecek bütün rahatsızlıkların kökeniydi… Onu sık sık ağlatırdı ve işte bu nedenle, çocukluğumdan beri bende beklenmedik ve belirli nedeni olmayan bütün gözyaşlarını tanımlamak gerektiğinde aklıma bu sözcük gelir.”


Kitabın ikinci bölümü “Mozaik Parçaları” da, 2003-2007 yıllarında, La Frantumaglia yayımlandıktan sonraki röportajları, mektupları barındırıyor. Bu bölümde Ferrante, kimliğini gizlemesiyle ilgili soruları doğallıkla ve açıklıkla yanıtlıyor; özellikle “Bir Sayfada Hayat” başlıklı söyleşi, yazarın kimliğinin açığa çıkmasıyla ilgili endişelerini net şekilde hissettiriyor: “Yazarı tanımanın gereksizliğini savunan biri değilim. Sadece benim hakkımda neyin toplumsal kılınacağına ve neyin özel kalacağına kendim karar vermek istiyorum.” Bu açıklamayla birlikte, kimliğini gizli tutmasının arkasındaki en önemli nedenin kendisiyle ilgili çok şeyin toplum tarafından bilinmesi ve didiklenmesiyle ilgili yoğun endişesi olduğunu anlıyoruz. İkinci olarak da Ferrante’nin, biyografi ile eser arasındaki güçlü bağa itimadı olmadığını, bu ilişkinin öğrenilmiş olduğunu düşündüğünü ve biyografi ile eserin zayıf bir kanalla birbirine bağlı olduğunu düşündüğünü öğreniyoruz. Ferrante, kimliğini gizlemesinin (medya buna “Ferrante gizemi” ismini takmış) satış amaçlı olduğu iddialarına da hayli tepkili; gerçek okurların böylesi bir detayı umursamadığını düşünüyor. Kitabın üçüncü bölümü “Mektuplar” ise, 2011-2016 yılları arasında, ağırlıklı olarak edebiyatta odaklanan mektuplar ve söyleşilerden oluşuyor.



Bir Yazarın Yolculuğu: Frantumaglia, Ferrante’nin kaleminin ve üslubunun gelişme sürecine, edebiyatta kadına yaklaşımlar ile ilgili düşüncelerine, bu düşüncelerden doğan karakterlerine ve yazarın kültür endüstrisi eleştirilerine ışık tutan bir kitap ve yazar olma hevesi barındıran kişiler için de çok kıymetli.

 

 


 

 

 

Görsel: Fırat Bilal

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.