Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Garipten de garip


Vasat
Toplam oy: 572
Nick Mamatas // Çev. Begümnaz Yürekli
Nemesis Kitap
Hayranlarının Lovecraft’tan daha garip olmayacağını kim söyleyebilir ki?

Kurgusal dünyanın gariplikleri, delilikleri, dehası, dünyası, yaratıkları, mitleri... Sıralamanın sonunda gelecek isim Howard Phillips Lovecraft. Onun canavarları betimlemelerden fazlasıdır. Bu fazlalık sizin ona nasıl şekil verdiğinizle ilişkilenir. Ya kendindekinin hepsini bize vermez ya da cömert bir şekilde hayal gücünü paylaşmayı teklif eder. Hangisinin gerçek olduğunu artık bilemeyeceğiz ama bildiğimiz ve net olduğumuz bir şey; onun deliliğe vardırılan garipliğinin çıkarttığı hikayelerin ardından gelen takipçileri...


Bilinmeyenin korkutuculuğu, kendi seçtiği garip kurgulu öykülerle birleşince, fanatiklerinin ondan da garip bir grup olmasından daha az garip bir şey olamaz. Ama Nick Mamatas’ın dediği gibi “Lovecraft, kendine ait olanları bulup seçer.” Eğer Mamatas haklıysa ve siz de kendinizi Lovecraftyen olarak görüyorsanız, sizde de ona ait bir şeyler olabilir.



“Bir eleştirmen, aynı şeyi baştan sona defalarca kez okuyup da onun hakkında sesini bir türlü kesemeyen bir okur değil de nedir? Ayrıca bir hayran, okuma işlemini tamamlamış olmasına rağmen artık susması gerekirken yine bir önceki gibi sesini bir türlü kesemeyen bir okur değil midir? Bunların hepsini bir araya getirip ucuz içki dağıtmak ne mükemmel bir fikir!” Lovecraft’ın cümlesiyle kitabı özetleyen bir paragraf.

 

 

 

Genelde takipçiler kendini o gruba ait görmeyenler tarafından zaten “garip” olarak görünür. Comicon’a giden binlerce insanı gözünüzün önüne getirin. En sevdiği karakterlerin kılığına bürünmek onlar için onur verici bir durumken diğerleri için garip, hatta çocukça olabilir. Durumu biraz daha ilginçleştirelim. Çağrısından fırlamış bir Cthulhu’nun ve daha birçok Lovecraft karakterinin koridorlarında gezdiği bir oteldeyiz. Summer Tantulacıları’nın. Karakterimiz Panossian. Gerçi yüz derisi yüzülmüş ve ölü olarak yattığı morgdan anlatıyor ama, Lovecraft’ın Külleri’nin en elle tutulur karakterlerinden biri de o. Ölüm ile ilgili meraklarınız varsa Panossian kesinlikle sorularınızı cevaplandırmaya hazır. Ne de olsa kendi ölümünün araştırılmasını anlatan da o. Ama diğer taraftan bu cinayeti takıntı haline getiren Colleen Danzing, onu son gören olarak mecburen kıyafetlerinden teşhis etmeye çalışacak ve bir grup umarsız insan arasında katilin peşine düşecek. Mamatas hikâyeyi Panossian’ın gözünden anlatırken Colleen’i üçüncü tekil kişi üzerinden konuşturmayı tercih etmiş. Bu durumda Panossian’ın da içinde olduğu sahnelerde bir tür olaya uzaklaşma imkânı sağlıyor. Belki biraz daha tepeden bir yerden.



Summer Tentacular, Lovecraft edebiyatını konuşmak için bir araya gelmiş, eleştirmenler, yazarlar ve hayranlardan oluşan bir topluluk. Çarpışan egolar, karakterler, kimlikler... Hepsinin elinde belki bir fanzin belki kendi imkânlarıyla basılı bir kitap ya da kendini gösterecek bir şey var. Ama dahası Mamatas’ın kaleminden dökülen Lovecraft eleştirileri.



Genelde spesifik bir yazarı konu edinmiş kitaplar için, yazarın kendi kitaplarını okumak algıyı daha doygunlaştırır. Merak edenler olacaktır ki evet, Lovecraft’ın Külleri’ndeki göndermeleri özümsemek için bir miktar Lovecraft okumuş olmak iyi olabilir. Panossian, “Takıntıya takıntılı bir insandım” diye anlatıyor Lovecraft düşkünlüğünü. Dolayısıyla böyle bir takıntıya daha yakından bakabilmek için temelindeki kişiyi biraz daha tanıyor olmak gerek.



Peki Lovecraft’ın Külleri'nin ne kadar "Lovecraftyen" olduğuna gelirsek... Bu daha çok içlerinde yaşadıkları tutku üzerine bir cinayet hikayesi. Yani eğer Cthulhu’yu görmek istiyorsanız hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Öte yandan Lovecraft’ın zihninin bir otopsi masasında incelenmesi ilginizi çekecekse, evet elinizdeki daha çok buna yakın bir metin. Ya da belkli insan kılığındaki egolarıyla gözü dönmüş canavarların bir araya geldiği bir dünya. Mamatas, Lovecraft’ın sevilen yönlerinin yanısıra, ırkçı ve seksist oluşunun da altını çiziyor. Yani öylesine bir hayran romanından ziyade bir aşk nefret ilişkisinin inceliklerini taşıyor. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.