Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

İnsan Kendi Gibilerinden Tedirgin Olur Ancak



Toplam oy: 1442
Mehmet Güreli
Sel Yayıncılık

Bütün Mehmet Güreli’ler aynı kişi mi, bir kişilik bölünmesi mi söz konusu olan yoksa birçok kişiliğin aynı bedende toplanmasından mı söz ediyoruz, bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki; bazı kişiler yaşadığı toplumun, çağın, içinde bulunduğu koşuların gerektirdiği her şeyi yaparak kendini iyi pazarlamayı bilir, bunun sonucunda paraysa para, şöhretse şöhret, artık hedeflediği her neyse, ona kavuşur. Bu yolda işine yarayacak kişilerle arkadaşlık yapar, bu yolda işine yarayacak kişilerle izdivaç yapar. Sanatçıdır ama sanatını pazarlamak, sanat üretmekten daha ön plandadır...

Bazı kişilerse ürettiklerini pazarlamayı asla düşünmez. Daha doğrusu, böyle bir seçeneği aklına bile getirmez. İşte biz, bu tarz sanatçılara “değeri öldükten sonra anlaşılanlar” diyoruz. İlk sınıflamaya girenlerse, estirdikleri fırtına yüzünden yaşarken değerli sandığımız ama ölür ölmez de unuttuğumuz kişilerdir. Unuturuz, çünkü biliyoruz ki, ölüler makyaj yapamaz. Ürettikleri işin üstündeki makyaj kalkınca da, içinin fos olduğu hemen ortaya çıkar. Apar topar toplumsal hafızanın dışına itiliverirler.

Mehmet Güreli, yani yazar, ressam ve sinemacı Mehmet Güreli, on parmağında on marifet olan nadir insanlardan biri olmasına karşın, kenardan ve derinden ilerlemeyi seçmiş, her biri kendi alanında önemli olan işlere imza atmakla birlikte, üzerine pazarlamacı gömleği giyerek poz vermek yerine bütün enerjisini üretmeye adamış saygın bir isim.

Sansasyonel değil, saygın. Her ikisi de “S” harfiyle başlamasına karşın, birbiriyle bu kadar zıt kutuplarda yer alan başka iki sözcük daha var mıdır, bilinmez.

Sözü Mehmet Güreli’nin Sel yayınlarından çıkan Hayaller ve Sokaklar adlı öykü kitabına getirmeden önce, kendisini Sıcak Bir Göz ve Alope'nin Odası adlı kitaplarıyla da tanıdığımızı belirtmek gerek. İyi müziğin peşine düşenlerse Vapurlar/Blues, Cihangir'de Bir Gece, Yağmur, Odamda Yolculuk ve İplerin Kopuşu adlı albümleriyle tanır onu.

1986 yılında çektiği Vapurlar adlı filmin ardından, Necdet Mahfi Ayral ve İstanbul'a Yolculuk-Dünya Yazarlarının Gözüyle adlı iki belgesel filme de imza atan Güreli, 2008 yılında ise Peyami Safa'nın, Türk edebiyatındaki en güçlü kadın karakterlerden birini yarattığı Selma ve Gölgesi adlı o müthiş romanını sinemaya uyarlamış, Selma adlı uzun metrajlı bir filmi sinemaseverlerin beğenisine sunmuştu.

Hayaller ve Sokaklar ise geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini aldı. Hâlâ raflarda duruyorsa, yani kapış kapış alınmadıysa henüz, yazık. Ona değil, bize yazık!

Mehmet Güreli’nin öyküleri, insanı sarsmayan ama sarmalayan öyküler. Ciddi bir felsefi birikimin süzülüp dil’e dönüşmesinin ve yalın, tertemiz bir Türkçeyle öyküye dönüşmesinin serüvenini de hissediyoruz öyküleri okurken. Yaşadığımız sıradanlığın içinde sarsıcı, akıl almaz bir konsept yaratarak okuru etkilemek yerine, hiç de sıradan olmayan, haddinden fazla kaotik bir hayatı rafine ederek yalın bir anlatıma kavuşturmayı tercih etmiş Güreli. Zoru tercih etmiş ve tahmin edeceğimiz gibi, başarmış.

O yüzden de geçici bir sarsıntı yaratmıyor okur üzerinde. Ama kalıcı olarak sarıp sarmalıyor. Bir yanıyla okurun hayatına uzanıyor ve farkındalığını arttırıyor. Ekşi Sözlük yazarlarından Corvus Corona’nın “Kendisiyle yarım saat konuşunca sizi daha iyi bir insan yapacak en az bir öğreti kalır aklınızda” diye tanımladığı Mehmet Güreli’nin kitabını baştan aşağı okuduğunuz düşünün bir de... Sizi daha iyi bir insan yapacak, hayatın farkına varmanızı sağlayacak kaç öğreti ondan size sirayet eder, tahmin edin artık...

Öğreti derken, öykülerin didaktik olduğu, teorik bilgilerle sarılıp sarmalandığı gibi bir düşünceye kapılmayın sakın. Aksine, böyle bir şeyden iz bulamazsınız. Ama bir bilgenin anlatısı, ister istemez sizi de yönlendirirse bilgeliğe, birbirinden keyifli öyküler okumanın yanında kazandığınız bir “bonus” olarak görebilirsiniz bunu. Elbette onları içselleştirecek kadar açıksa algılarınız!

“İnsan ne zaman kendini özgür hissetse, baş dönmesi de birlikte gelir. Farklı olduğunu hissetmenin rahatlığı bir tedirginlik yaratır, tedbirsizliğin yol açtığı huzursuzluk, bireyin yaptığı şey için değil, yapmak zorunda olduğu ve yapabileceği şey için kaygılanmasına yol açar” diyor Mehmet Güreli Medrano Sirki ve Baudelaire adlı öyküsünde. Kendini özgür hissetmeye, baş dönmesine ve tedirginliğe çok farklı anlamlar yüklemek için kendinizi hırpalamayın bence. Bir gün, pencerenin önünde otururken, eğer otobüs durağı görülüyorsa pencerenizden, son otobüsü bekleyen insanlara bakın sadece. Onlar sizi tedirgin edecektir.

Şu anda olmasa da, genelde onlardan birisiniz çünkü. Düşündüğünüzün aksine, insan, kendinden ve kendi gibi olanlardan tedirgin olur en çok.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.