Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

İnsan ruhunu sınama sayısı



Toplam oy: 501
Olga Grushin // Çev. Petek Demir
Editura
“Kırk, Tanrı’nın insan ruhunu sınama sayısıdır. İnsanın dayanma gücünün sınırıdır.”

Hayat, hepimize hayal kurmak için fırsat tanıdığı gibi, onları gerçekleştirebilmemiz için de bizi teşvik eder aslında. Gündelik koşuşturmamıza kapılmışken, tüm bu tekdüzeliğimizin ortasında bir kişisel devrim yapabilmemiz için bazı ipuçlarını yakalamak mümkündür. Fakat bugün değil de yarın harekete geçmek, hayalini kurduğumuz hayata şu elimizdeki işler bitince –terfi edince, evlenince, emekli olunca– adım atmaya cesaret edeceğimize kendimizi inandırmak, elimizdeki mevcut zamanı kendimize ayırmayı ertelemekten başka hiçbir sonuç getirmez. Neden şimdi değil de yarın? Cevap, büyük ihtimalle, konfordur. Kendimizi riske atmaktansa planlı bir hayatın garantisi içinde yaşamak daha güvenli görünür. Tıpkı Olga Grushin’in Kırk Oda’sında adım adım kurgulandığı gibi; çocukluktan yaşlılığa, diğer bir deyişle hayal kurmaya başlandığı andan artık o hayalleri gerçekleştiremeyecek yaşa gelene kadar, “hâlâ şans var” denilen o son ana kadar hayat, risklere her daim açıktır ve belki de bize düşen, riskleri göze alacak cesareti kendimizde var etmek olmalıdır.

 

 



Kırk Oda
, okuyucuya yalnızca bir hayat hikayesi değil, bir sorgulama sunuyor. En basit ertelemelerin bile aslında geleceği inşa etmede nasıl önemli bir rol oynadıklarını hatırlatıyor. Çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık; bir kadının yaşamındaki tüm evreleri ele alan Grushin, isim koymadığı başkarakterini şair olma hayalinin peşinde ilerletiyor. Fakat peşine düşülen bu hayal, daha çok bir takıntı; bozuk bir plak gibi hayatının fonunda tekrar edip duruyor. Başlangıçta kararlılıkla atılan özgürlükçü adımlar, yerini konformist bir bakış açısına bırakıyor. Zamanla orta-üst sınıf ev hanımına dönüşen karakterin gerçekleştirmediği her konuşma, her hayal içinden çıkılamaz hale geliyor. Grushin’in ona bir isim vermemesi de bu yüzden; çocuklukla başlayan kimlik oluşturma evresi, karakterin olmayı arzuladığı noktaya doğru gitmiyor. Kocasının soyadıyla anılan bir Bayan Caldwell ortaya çıkıyor.


“Kırk, Tanrı’nın insan ruhunu sınama sayısıdır. İnsanın dayanma gücünün sınırıdır,” sözü aslında kitabı tanımlar nitelikte. Kırk tane odada, kırk ayrı zaman dilimini ele alan Kırk Oda, insanların değişip dönüştüğüne ve bu dönüşüm aşamasında farklı zamanlarla, insanlarla, anlarla sınandığına, tüm bunların sonucunda kendine bir kimlik oluşturduğuna ve o kimliğin de tercihlerle anlam bulduğuna vurgu yapan bir roman. Grushin’in bir diğer meziyeti de, ayrıntılarda saklı.

 

 

 


 

 

 

Görsel: Ece Zeber

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.