Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

"O"nunla her şey şahane ama aynı zamanda da çok mutsuzum…



Toplam oy: 1153

Hiç şöyle bir çaresizliğe tanık oldunuz mu?

 

Bir kadın -kendiniz veya kız arkadaşınız, hatta  kızınız, veya bazen bir erkek- hayatındaki eş, sevgili ile ilgili olarak belirsizlik içinde kıvranıyor: Bir yandan yolda, masada, yatakta dünyanın en muhteşem erkeklerinden biri ile beraber olduğunu düşünüyor, bir yandan da hayatının dayanılmaz bir işkence olduğunu söylüyor??!!

 

Bu son derece etkileyici, cazip, konuşkan, zeki, renkli, yaratıcı, canlı, hayat dolu, düşünceli erkekle beraberliğin içinde canının acıdığını anlatıyor. Bir yandan bu ilişkinin sona ermesi gerektiğini düşünüyor ve beri yandan bu düşüncesinden ötürü de kendinde adeta bir anormallik olduğuna inanmaya başlıyor. İnsan hiç bu kadar mükemmel bir erkekten (bazen de kadından) ayrılmak ister mi? Yoksa kendisinin bağlanmak, ilişki kurmak ile ilgili sorunları mı var?

 

Robert Johnson, günümüzde  yaşamak için harcanan toplam enerjinin %75’inin  ilişki kurmak, sürdürmek, sorunlarını çözmek için kullanıldığını söyler.

 

Rollo May, Yaratma Cesareti  adlı kitabında, günümüz şartlarına uyan bir ilişki formatı kalmadığını, bugünü yaşayan insanın, bugünün insanına, yaşama tarzına uygun ilişki formatını da bizzat yaratmak durumunda olduğunu ve bunun için de cesaret gerektiğini belirtir.

 

Yakınlaşmak, mutlu olmak, çatışmak, darbe almak, reddedilmek, kopmak...  birleşmek, tekrar kopmak, tekrar yakınlaşmak veya kendi kendine adeta tecrit cezası vermişçesine yapayalnız yaşamak...

 

Durum cesaret ile üzerine gitmeyi gerektiriyor gerçekten de.

 

Peki, ya şöyle bir şey olsa: Bir kitap yazılsa ve okuyunca akıldaki düşünce düğümünde ciddi bir miktar çözülme olsa...

 

İletişim yayınlarından çıkan “İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon, Narsist Bir Partnerle Yüzleşmek “  bu taşlı çakıllı yolda adeta bir harita, bir pusula  niteliğinde.

 

Karanlıkta körebe oynadığını düşünenlere bir projektör desteği sağlayan kitabın henüz İngilizce baskısı dahi yapılmadan Fransızca orijinalinden Türkçeye çevrilmiş olması teşekkür hakkeden bir durum.   

 

"Kalmak mı zor, gitmek mi zor… O sabahı bir de bana sor"

 

İkili ilişkilerde sorun yaşamak bir sorun değildir. Zaten kaçınılmaz olduğu için değil, bu sorunlar kişiye gelişme, ilişkiye de derinleşme imkanı sunan hayırlı vesileler olduğu için.

 

Önemli olan, yaşanan sorunların yapıcı özelliklerini yitirip yıkıcılık  boyutuna varıp varmadığını anlamaktadır. Gitmekle, büyüme gelişme potansiyeli olan bir ilişkiyi sabote mi etmiş oluruz, yoksa kalarak çıkışı olmayan bir yolda zaman, hatta ömür mü yitirmekteyiz? İşte burada bir rehbere ihtiyaç duyulabilir.

 

Bu arayış içinde iken ilk başvurduğumuz destek kaynağı genellikle arkadaşlar olur. Her kafadan başka bir ses çıkması durumunda durum iyice karışabilir: “Amaaan, biraz da diş sıkmak lazım canım. Bak herkes yalnız, iyi kötü bir eşin var işte. Hem o kadar huysuzluğu hangi başka kadın/erkek yapmıyor ki...” veya “ Vallahi, ben senin yerinde olsam, bir dakika daha sabretmezdim.........” Buyrun bakalım.. Napıcaz şimdi?

 

Pascale Chapaux-Morelli ve Pascal Couderc kitapta ikili ilişkileri  kafamızda ölçüp biçme, evirip çevirme, tartma egzersizi yapabileceğimiz çeşitli modellerden söz ediyor.

 

Bizi ‘Çift’ olma tarihinde kısa bir gezintiye çıkarıyorlar. Gezintinin sonunda bugüne vardığımızda, teknik, tıbbi, toplumsal ve bilimsel değişimler sonucunda yaşamın tabi kısıtlamaları artık çok azalmıştır.  ‘Karnından sıpayı eksik etmemek’ artık kolay değildir, zira doğum kontrolü yapılabilmektedir. Damat kayınpederi ile aynı atölyede çalışırken ve evden sefer tası ile gelen yemeği yerken kayınçosunun tabi denetimi altındadır. (Kayınço da damadın tabi ki…)  Bugün ise sabah evden işe diye çıkan erkeğin, öğlen arasında veya ‘toplantıdayım’ tabelasının arkasında sevgilisinin koynuna kaçmaması nasıl kontrol edilecektir? Ev dışı profesyonel hayat kadının da kontrolünü yeterince zorlaştırmışken bir de internet ekranından firar imkanı eşin daha da güçlü mekanizmalar geliştirmesini gerektirir. Bazı durumlarda modern çift aynı evi bile paylaşmaz. Böylece modern toplumda ‘manipülasyon’  yaygın bir araç/ihtiyaç haline gelir yazarlara göre. Ve şu acı soruyu sorarlar: 

 

"Çifte veda mı?"

 

Pascal ve Pascale bu sert soruyu sorduktan sonra allahtan ki ayakları yere basan bir düşünme zemini yaratıyor. Mesleki formasyonları ve klinik tecrübeleri sayesinde pek çok durum, model, vaka, sorun ve çözüm önerisi içeren zengin bir açık büfe ile okuru ağırlayabiliyor. Kitabın bu kısmı bir yandan okumak bir yandan düşünmek için ideal.

 

Kitabın ikinci yarısında ise  sahneye ‘ASSOLİST’ çıkıyor.

 

Tam tamlar çalsa yeridir: Huzurlarınızda okuyunca, “Evet, evet onu tanıdım!” diye çığlık atmak isteyeceğiniz ve belki de sizin de benim gibi bugüne kadar prototip bir kişilik tablosu olduğunu bilmediğiniz: NARSİST

 

Burada, gündelik hayatta kullanılan anlamda narsisten söz edilmemekte tabi ki. Hemen her kişide bulunabilecek ‘kendini beğenme ihtiyacı’ değil kastedilen. Sağlıklı bir kendini beğenme, dış dünyadan olumlama, takdir görme için normal ölçülerde gayret gösterme, hatta bunun için manipülasyon yapmak ile marazi narsist arasındaki fark son derece detaylı olarak anlatılmakta kitapta.

 

Yazarlar ‘narsistik sapkın’ı deşifre ve teşhir etmeyi adeta mesleki bir görev addetmişler. Kendine yaklaşan her sevgili için garantili acı kaynağı olan bu kişilik tipinden korunmamın el kitabını yazmışlar adeta.

 

Neden? İlk andan itibaren karşısındakini kolayca cezbeden  narsist ile yakın ilişki kişiyi mutlaka yıkıma götüreceği için! (Başarılı bir dilbaz olan narsistin ses tonu da genellikle çok etkileyici olurmuş.)

 

Narsistin eşi maruz kaldığı sistemli manipülasyon sonucu giderek kendi değerine olan inancını yitirir ve yaşamını anlamlı kılmak için narsistin ilgisine bağımlı hale gelirmiş. Tam da bu aşamada ilişkinin başlangıcında sevgilisini övgü denizinde boğan, her saniye hayranlık dile getiren, anlayışlı, müşfik narsistin de ilgisi azalır, kayıtsızlaşan, arandığında ulaşılamayan (toplantıdaydım, telefonu arabada unutmuşum, meğerse şarjım bitmiş..) artık her şeyde kusur bulan, sürekli eleştiren, hiç bir şeyi beğenmeyen bir şikayet anıtı haline gelirmiş.

 

Cinsellik de narsistin için önemli bir manipülasyon aracıdır. Önceleri adeta bezdirecek kadar aşırı talep ve aşırı bir faaliyetle kurbanı yatakta da büyülemeye gayret eder. Kadınların kendisine bayıldığı anlatmayı en sevdiği hikayedir. İlişki ilerledikçe ilgisizlik baş gösterir. Çünkü kurban tedirgin edilerek güçsüzleştirilmeli böylece bağımlı hale getirilmelidir. Zira terk edilmeye dayanamaz.   Bu arada kurbanın dostlarından, arkadaşlarından, ailesinden tecrit edilerek destek alıp güçlenmesi de önlenmelidir.

 

Aşağıda sıralanan özellikler içinizde bir şeyler tetikliyorsa kitap ilk yardım kutunuza girmeli bence.

 

•‘O’ her konuda haklıdır.

 

•Öncelikle ‘O’ nun istekleri/tercihleri/ihtiyaçları önemlidir.

 

•‘O’ nun ipiyle kuyuya inilmez. Sözüne güvenilmez. Verdiği söze, vaad ettiği programlara sadık kalmaz. Sonuçta o konsere
gidilmeyecek, hafta sonu o tamirat yapılmayacaktır.  “Akşam gelirken bir yoğurt alır mısın” ricanız bile ‘unutulacaktır’.

 

•Başkalarının duyguları ile empati kuramaz. Ansızın başlattığı tartışmanın masadaki diğer kişileri ne kadar rahatsız ettiğini fark eder ama hissedemez. Dolayısıyla da rahatsızlık veren davranışları kesmez, sürdürür. Tanıdığı bildiği tek duygu ÖFKE’dir.

 

•Çok iyi bir gözlemcidir. Başkalarının beyninin ve kalbinin içini kitap gibi okur.

 

•Yalan söyler, cömertliği de yalandır. Bir süre sonra ‘kredi kartını evde unutur’.

 

•Halk kültüründe ”Ele mestan, eve aslan” “Elin iyisi, evin delisi” derken anlatılmaya çalışılan ‘O’dur. Konu komşu, hatta süpermarketin kasiyeri bile onun ne hoş, cana yakın, hoşsohbet, kibar, düşünceli biri olduğu konusunda hemfikirdir. Bir de açık unutulmuş banyo lambası önünde bağırırken görseler onu...

 

•En ufak bir gerginlikte öfke patlamaları yaşayacağı ilk tanışılan günlerde tahmin etmek mümkün bile değildir.

 

•Eşini başkalarının yanında kolayca küçük düşürür, zamane deyimiyle ‘satar’.

 

•Köşeye sıkışırca dilbazlık simidine sarılır. Demogoji yapar, konuyu değiştirir, kılıçtan keskin cümlelerle yaralar. İnkar sık başvurdukları arasındadır.

 

Ne olmuş, neden bu hale gelmiş? Neden kadınlardan ziyade erkekler narsist olurmuş? Neden modern zamanlara has bir fenomenmiş, narsistin kendisi nasıl şifalanabilirmiş, narsist mağdurları nasıl kurtulur ve nasıl yeniden hayata dönebilirlermiş... Kitapta hepsinin cevabı var.

Yorumlar

Yorum Gönder


Ben de manipülasyona uğradığımı sekiz yıl sonra fark ettim. Onunla yazışırken, iletişimimizin bozuk olduğunu beni kendine bilerek bağladığını fark ettim. Onun bana yaptığı birkaç şeyi nette aradım ve manipülasyona maruz kaldığımı buldum. Sırf kendini sevdirmek için, birileri onu sevsin diye yapmış. Kimse benim gibi güçlü sevemiyormuş çünkü. O yüzden kendine hağlamış beni. O kitabı okuyacağım; zira ruh sağlığım bozuldu. Bana bunu yapan, bir hocamdı. Sevgilim ya da arkadaşım değildi.

45%
55%

inanmiyorum agzim acik okudum bu kadar olmaz pes dedim pes verdim hersey ama hersy ayni ben tam 3 yil mucadelesini verdim ama allahtan ailemin ve aklimin destegiyle
siyrildim ve suanda bunu okuyunca ben neler yasamisim dedirtti mukemelll

32%
68%

kitap çok iyi bir çalışma. bu tür ilişki yaşayan yaşamayan herkes okumalı. ancak kitap hakkında yazılan bu yazı yetersiz ve yanlışlar barındırıyor.

27%
73%

SANKİ, YAZAR BENİ VE EŞİMİ TANIYORDA BİZİ YAZMIŞ, BEN 66 YAŞINDA, 46 YILLIK EVLİYİM,ÖMRÜMÜ NARSİST SAPKINLIK HASTASI BİR KADINLA GEÇİRDİM, DAHA DOĞRUSU BU DÜNYADA CEHENNEMDE YANARAK YAŞADIM. ÖNCELERİ BUNUN DİYER HASTALIKLAR GİBİ GEÇECEĞINI UMDUM,İKİ ÇOCUĞUMUZ OLDU ONLARI BABASIZ ÇARESİZ BIRAKMAMAK ADINA SABRETTIM,SONRA ÇOK BÜYÜK BİR KAZA SONUCU, ORTABETİK ENGELLİ OLDUM,EŞİM BENİ TERKETMEDİ,ÇOCUKLARDAN AYRI KALMAK PAHASINA BENİ HİÇ YALNIZ BIRAKMADI,BANA HEP ÇOK İYİ BAKTI.BU DA ASLINDA ONUN EKMEĞİNE YAĞ SÜRDÜ.BEN HASTALANINCA O BENİM YANIMDA,O HASTALANINCA BEN ONU NASIL TERKEDERİM.ŞU AN İÇİM BOŞALMIŞ,KİŞİLİKSİZ,PASİFİZE VE ONA MECBUR BİRYAŞAMLA ÖLECEĞİM GÜNÜ BEKLİYORUM,KENDİSİ BÖYLE BİR HASTALIĞA DUCAR OLDUĞUNU ASLA KABUL ETMİYOR VE BEN BU GÜZEL KITABI OKUMASINI BİLE TEKLİF EDEMİYORUM.ŞİMDİ ÇOCUKLARADA HUYSUZLUK YAPIYOR ONLAR UZAK DURUP TAVIR ALINCA DA BEN ONLARA NE YAPTIM,NE TALİHSİZ ANNEYİM DİYE HIÇKIRA HIÇKIRA AĞLIYOR.DEVAMLI İLGİ BEKLİYOR TAM BİR İLGİ OBEZİ,KİM BİRAZ İLGİ GÖSTERİRSE O DOSTU,GÖSTERMİYEN DÜŞMANI OLUYOR.ÖYLEKİ AİLE VE ARKADAŞ TOPLANTILARINDA ORANIN KRALİCESİ OLMAK İSTİYOR,HATTA DİKKAT ÇEKMEK İÇİN ÇOÇUKSU SESLER ÇIKARIP,EDA VE TAVIRLAR SERGİLEYE BİLİYOR,ASLINDA ÇOK MÜKEMMEL EV HANIMI,MÜŞFİK,ŞEFKATLİ BİR EŞ.EŞİ,ÇOÇUKLARI VE DOSTLARI TARAFINDAN TERKEDİLMEKTEN ÇOK KORKUYOR,NE BİZLERLE MUTLU OLUYOR NEDE BİZSİZ OLABİLİYOR.DOKTOR YARDIMINI KABUL ETMİYOR ÇÜNKÜ HASTA OLDUĞUNU KABUL ETMİYOR.SİZ GİDİN DOKTORA DİYE KAVGA ÇIKARTIYOR.ŞİMDİ BEN NE YAPACAĞIM GEÇEKTEN BİLMİYORUM.ONDAN AYRILAMIYORUM ZİRA 46 YILLIK EŞİM KIYAMIYORUM,GERÇEKTEN KIYAMIYORUM,DİYER TARAFTAN HUZURSUZ BİR YAŞAMDAN BIKTIM,TÜKENDİM BENİMDE RUH SAĞLIĞIM BOZULDU,OLMADIK ŞEYLER DÜŞÜNMEYE BAŞLADIM,HER TÜRLÜ ALANI ONA BIRAKTIM,BOZGUNA UĞRAMIŞ BİR ORDU GİBİ GERİ ÇEKİLE ÇEKİLE DENİZE DAYANDIM,ÖNÜM DENİZ,ARKAMDA EŞİM DAHA DOĞRUSU ONUN İFLAH OLMAZ ÜMİTSİZ HASTALIĞI. ŞUNUN ŞURASINDA BİR KAÇ SENELİK ÖMRÜMÜZÜ HUZURLU MUTLU GEİRMEK İÇİN,BİR İLACI YADA BİR AMALİYATI OLSA KESİN TEDAVİSİ BULUNSA TÜM VARLIĞIMI VERİRDİM.HUZURDAN CIMBIZLA HUZURSUZLUK BULUP ÇIKARIR, NE KENDİ HUZUR BULDU,NE YAKIN ÇEVRESİNENE HUZUR VERDİ.SON SÖZ, ATSAN ATILMIYOR,SATSAN SATILMIYOR, YA SABIR,YA S A B I R..

28%
72%

Isabelle Nazare-Aga'nın Aşk Manipülatörleri kitabı da narsist sapkın ile yaşanan deneyimlere ve çözümlemelere yer veriyor. Bu sorunu yaşayanların kendilerinin tek örnek olmadığını bilmeleri gerekiyor. Kurtuluş zaman alsa da, imkansız değildir, bu noktada aile ve arkadaş çevresinin desteğine, bir uzmanın yardımına açık olmak sürecin lehlerine işlemesini sağlayacaktır.

28%
72%

bende okudum ve tespitler inanılmaz doğru. Şiddete kadar gitmişti.. Şimdi ise hala psikolojik olarak atlatmaya ve kendimden uzak tutmaya çalışıyorum(biteli 4ay olsa da)... Umarım darısı benim de başıma olur...

28%
72%

kitabı bir solukta okudum ...bu kadar doğru tespitte bulunabilir mi bir kitap,bir insanı bu kadar herşeyiyle tarif edebilir mi ...edebiliyormuş demek ki ...ben kurtulabildim böyle narsistik sapkın bir insandan darısı diğer bayanların başına...

52%
48%

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.