Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Sevecendir Avrupa'da Caz Çağı



Toplam oy: 1176
Francis Scott Key Fitzgerald
İletişim Yayıncılık
F. Scott Fitzgerald’ın 1934’te yayımlanan romanı Sevecendir Gece, adeta "demlenerek", defalarca değiştirilerek yazılmış bir roman.

1920’lerde sıcak güneş ışıklarının denize yansıdığı, narin beyaz tenleri ıstakoz rengine dönmesin diye kat kat koruyucu kremler sürünmüş, deniz kıyısına kadar bornozlarıyla giden beyaz Amerikalılarla dolu Fransız Riviera’sı. Bir önceki yaz sadece birkaç seçkin Amerikalı ailenin keşfettiği bakir bir koyken, şimdi popülerlik kazanmış; sadece aristokratların değil, savaş zenginlerinin tüm sonradan görmelikleriyle arzı endam ettiği, artık “gratis persona” sayılmayan gözden düşmüş Avrupalı soyluların, ülkeleri ilhak edilmiş prenslerin, güneşten medet uman hastalıklı entelektüellerin, ölmüş kocalarından geriye soyluluk ünvanları kalmış zengin dulların, kocalarıyla kimlik kazanan bol çocuklu ve mürebbiyeli kadınların cümbüşüne mesken olmuş bir sayfiye.

 

Son yılların en popüler eğlence endüstrisi sinemanın yeni parlamış körpe yıldızı Rosemary, annesiyle birlikte bu cümbüşe katıldığında keyfi çıkarılacak ve tüketilecek yeni bir nesnedir sadece. Öncelikle sayfiyenin "diva"ları Doktor Diver ve herkesi kendine hayran bırakan güzellikteki Nicole Diver’ın cemiyet hakimiyetine bir tehdit Rosemary, sonra ise akıllıca hamlelerle her türlü skandaldan kaçınmak için, karşılıklı yapay nezaketlerle kurulan uzun soluklu bir dostluğun nesnesi.

 

F. Scott Fitzgerald’ın 1934’te yayımlanan romanı Sevecendir Gece, 1920’lerin Buhran Dönemi Amerika’sının sosyolojik panoromasını ve bireylerin üzerinde yarattığı etkileri büyük bir aşk hikayesi üzerinden anlatan Muhteşem Gatsby’den sonra adeta "demlenerek", defalarca değiştirilerek yazılmış bir roman. İlk bakışta bir Fransız Riviera’sında yaz tatillerini geçiren Amerikalı zengin turistlerin hikayesi gibi görünürken, karakterler çoğalıyor, mekanlar Zürih’ten, Paris’e, Roma’dan yeni kıtadaki Buffalo’ya kadar çeşitleniyor; Muhteşem Gatsby’deki sosyolojik ve tarihsel panorama globalleşiyor. Avrupa’ya gelen Amerikalıların maceraları ve bakış açıları söz konusu olduğundan bir Henry James yapıtını da anımsatıyor. İletişim Yayınları’ndan çıkan yeni baskının sonunda yer alan makalenin yazarı Milton R. Stern’ün tabiriyle “birbirinin içine geçmiş karmaşık temalar”ı nedeniyle Amerikan edebiyatındaki estetik açıdan en zengin ve entelektüel bakımdan en doyurucu performanslar arasında görülüyor.” Avrupalı ya da Amerikalı olmak, Amerikan İç Savaşı ya da Birinci Dünya Savaşı, evlilik, aşk, ahlaki değerlerin alımlanışı; sağlıktan modaya, sinemadan spora yeni "modern" yaşam biçimleri, delilik ya da rasyonellik, modernlik ya da gelenek olmak üzere birbiri içine ustalıkla geçen çok sayıdaki tema Stern’ün düşüncelerini destekliyor.

 

Modernist edebiyatın yetkin örneklerinden

 

 

Romanın başlangıç noktası olan Fransız Riviera’sına düşen yıldız Rosemary, aslında romanın kahramanı olan Doktor Dick River’ın çok boyutlu karakterini tanıma sürecini başlatan önemli bir karakter. 20. yüzyıl başında (ve elbette halen) toplumları etkileyen başlıca afyon tarlası Hollywood’dan gelerek çok mutlu ve düzenli bir evliliğe uzanan, dört başı mamur bir tıp kariyerine sahip Dick Diver’ın roman boyunca derece derece şahit olacağımız çöküşünü tetikliyor. Orta sınıftan çıkarak Yale, Johns Hopkins, Oxford, Zürich gibi kalburüstü merkezlerde burslar kazanan, kariyerini ve karakterini Savaş öncesi Avrupa’nın, Buhran öncesi Amerika’nın idealist değerleriyle inşa eden Dick, İsviçre’deki bir psikiyatri kliniğinde tedavi gören Amerikalı zengin Nicole’le yaptığı evlilik de çöküşünü hızlandırıyor. Bu çöküş Muhteşem Gatsby’nin hakim teması olan Büyük Amerikan Rüyası’nın çöküşüne denk düşmekle kalmıyor, eski kıtanın Savaş sonrası getirdiği buhranlardan ve yeniliklerden de nasibini alıyor. Bolşevik Devrimi sonucunda Batı Avrupa’ya kaçan Rus soyluları etrafa sosyalizm denen "dehşeti" sunarken, Batılı entelektüellerin zihinleri allak bullak oluyor. Dünya savaşlarının zengin ettiği insanlar bir yandan ölçüsüz bir lüks yaşamın, "özgürlük yanılsaması"nın içinde sefa sürerken, halen Viyana’da Münih’te konferanslar vermekte olan Karl Jung ve selefi Sigmund Freud’un modern dünyaya armağanı psikoloji ve psikiyatri coşkun bir hasta seliyle karşılaşıyor. Kariyerinin başlarında genç bir doktorken Dick River, savaş sonrası buhranları şiddetin doruğunda yaşayan koskoca bir toplumun akıl ve ruh sağlığını iyileştirmeyi kendine ideal belliyor. Ne var ki uzmanlığının elverdiği mikro ölçüde bir tedavi eğilimiyle, kadınını iyileştirme güdüsüyle yaptığı evlilik, zamanla onu ideallerinden ve aşktan uzaklaştırarak, içinde giderek daha mutsuz olacağı bir sosyete yozluğuna yönlendiriyor. Kaldığı her Avrupa otelinde Harvard üsluplu sıkıcı Amerikalılarla karşılaştığından ne kendi ülkesinden gerçek anlamda kaçabiliyor ne de dönüşmekte olduğu Yeni Dünya insanından.

 

Yeni Dünya’nın kadınları ise malum, “flapper”lar. Ülker İnce’nin bulduğu Türkçe karşılıkla “uçarı kızlar”. Caz Çağı olarak anılan 1920’ler Amerika’sında Viktorya Dönemi yaşayışını kökten reddederek, saçlarını kısacık kestiren, mini elbiseler giyen, ellerinden sigaralarını ve pahalı içki kadehlerini düşürmeyen, rahatça dans edip erkeklerin bulunduğu ortamlarda ‘serbest tavır’ içinde olan, feminenlikle maskülenliği zerafet ve şirinlikle birleştiren genç kadınlar bunlar. Tıpkı fırtınalı yaşayışları ve birliktelikleri  Fitzgerald’ın edebi kariyeriyle başa baş giden karısı Zelda Fitzgerald gibi kadınlar. Muhteşem Gatsby’deki “Bir gün bir kızım olursa aptal olmasını isterim” diyen, bir yandan yepyeni bir özgürlük halesiyle sarılı gözüken ama Fitzgerald’ın Sevecendir Gece’deki anlatıcısının gözlemiyle, “erkeklere karşı koyarak değil onların aracılığıyla kişiliklerini koruyan”, “doğuştan sahip oldukları şeylerden ziyade doğru erkeği bulmalarına ya da bulamamalarına bağlı olarak esaslı bir metres ya da esaslı bir eş olabilen” Daisy Buchanan gibi karakterler. Bunlardan biri olan Dick Diver’ın karısı Nicole, önce genç yaşta maruz kaldığı travma ve iyileşmesi Dick’e bağlı travma akıl hastalığı, sonra da parası ve sevgisinin yoğunluğuyla Dick’i elinde tutuyor. Sahilde Rus prenseslerin anılarını okurken, mürebbiyeye çocukların denize çok açılmaması için sesleniyor, sürekli dikkat çekmek istediği için Elektra kompleksinden mustarip kızların babalarına baş ağrısından yakındıkları gibi kocasına yakınıyor; genç kızlığı yavaşça elinden giderken gençliğe duyduğu kıskançlık Rosemary ile perçinleniyor, duygusal bağlılık ve aşk arasındaki bitmeyen mücadelenin, kocasınınkine bir bakıma benzer bir şekilde kendisi de esiri oluyor.

 

Savaşla gelen modern dünyanın resme Paul Cézanne ve Pablo Picasso gibi ressamları; edebiyata James Joyce ve Virginia Woolf gibi yazarları armağan ederek sanatı zarifçe deforme ettiği bir ortamın çağdaşı olan romanda, yeni sanat anlayışının baş aktörlerinin aurası kol geziyor. Bununla birlikte, romanın kendi anlatı biçimleri de özellikle karakterlerin çatışmalarını içlerinde bulundukları fiziksel koşullar eşliğinde ve etkisinde en kaleydoskopik yöntemlerle vermesiyle modernist edebiyatın en yetkin örneklerinin bugüne ulaşan gücünü bizlere gösteriyor. İletişim Yayınları’nın artık Murat Belge’nin yayın yönetmenliğinde yürütülen; özenli çeviriler ve editoryal çalışmalar, metinlere eklenen tarihçe, görseller ve romanlara eşlik eden zihin açıcı makaleler gibi zenginliklerle bezeli Klasikler serisi, Sevecendir Gece ile yepyeni bir değer kazanıyor.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.