Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Size baba diyebilir miyim?



Toplam oy: 828
Jeanette Winterson // Çev. Yeşim Seber
Doğan Kitap
Shakespeare 400 projeleri arasında en ilginci, ödüllü yazarların kendi seçtikleri bir Shakespeare oyununu romanlaştırmalarıydı. “Shakespeare Yeniden” dizisiyle bu romanlar, şimdi Türkçeye kadar ulaştı.

Bir kış masalı. Defalarca anlatılırsa, roman olur. Perdita’nın adı değişmesin sadece. Zamanda, mekanda ve edebiyatın içinde kaybolsa da onu yeniden bulalım. Zaman neredeyse, hikaye orada devam eder.



Kral, kraliçenin kendisini en yakın arkadaşıyla aldattığını düşünüyor. Üstelik kraliçe hamile. Kralın kuruntusu kıskançlığa, kıskançlığı öfkeye, öfkesi intikam isteğine dönüşmekte. Kimseyi dinlemeyecek kral. Arkadaşının öldürülmesi emrini verdi ama o kaçmayı başaracak. Kraliçeyi zindana atıyor. Bir kız bebek dünyaya geliyor zindanda. Bebeği öz kızı kabul etmeyen kral, “Alın götürün bu bebeği, terk edin başka bir ülkede kaderine!” Kraliçe masumiyetini kanıtlayamadan ölür. Oğlu, küçük veliaht da annesinin üzüntüsünden... Ne yaptın sen kral? Kraliçenin bir heykelini dik bari.



Aradan on altı yıl geçer. Başka bir ülkede kralın oğlu, güzel bir çoban kızına âşıktır. Onunla birlikte olmak için kılık değiştirir. Ama baba kral gizlice oğlunu takip etmiştir, soyluluklarına layık olmayan bu çoban kızını terk etmesini emreder. Oysa kız, yıllar önce ormana bırakılan bebek Perdita’dır. Kralın arkadaşı öbür kralın evlatlıktan kovduğu prenses. Çoban onu bulmuş, kızı gibi yetiştirmiş meğerse. Sonunda herkes birbirini affeder. Bir de mucize olur. Kraliçenin heykeli hareket etmeye başlar. Onca yıldır üzüntüden taş olmuş kraliçe canlanır. “Kendimi esirgedim,” diyecektir.


Shakespeare yeniden

 

2016 yılı, Shakespeare’in ölümünün 400. yılıydı. Bu kapsamda, özellikle İngiltere merkezli çok sayıda etkinlik düzenlendi, çeşitli projeler başlatıldı ve bu projeler arasında en ilginci de, ödüllü yazarların kendi seçtikleri bir Shakespeare oyununu romanlaştırmalarıydı. Shakespeare’in de –oyunlarının hikayelerini başka kaynaklardan alan– bir yeniden yazma ustası olduğunu düşününce, neden olmasın! Shakespeare, günümüz yazarını bağlayacak olan “edebi imitasyon”, “uyarlama”, “cover etme”, “pastiş”, “fanfiction”, “metinlerarasılık”, “edebi şapka çıkarma”, “edebi meydan okuma” gibi terimlerle yargılanmaz. Seyirciler yeni oyun bekler, oyuncular yeni rol. Mesela Kış Masalı’nı, Robert Greene’nin “Pandosto” öyküsünden alıverir.



Hikayeden değilse, Shakespeare oyunu neden oluşur peki? “Iambic pentameter” ölçüsünde yazılmış dizeler beş kalp atışı ritmindedir: Ba-bam, ba-bam, ba-bam, ba-bam, ba-bam. Karakterler roman kahramanına dönüştüğünde seslerini yitirecekler, roman yazarının sesi eklenecek kaçınılmaz olarak. Romancının tutunacağı en sağlam dal, Shakespeare karakterlerinin Freudyen psikanalitik şemaları olacak ama roman bu sefer de karakter çözümlemelerini içinde barındıran bir açıklama metnine dönüşmesin sakın! Karakterleri üzerinden Shakespeare’e modern bir değerler sistemi yüklerse roman, bu Shakespeare’i tamamiyle yanlış anlamak olmaz mı? Shakespeare’in “deus ex machina” olması nasıl engellenecek? Shakespeare’in inandığı kader ve düzen, güncel kavramlar olan tarih ve adalete mi dönüşecek? Shakespeare’in fıtrat kabul ettiği kötücüllüğe, karakterlerin çocukluklarına giderek yanıtlar mı aranacak? Ya okur? Globe Tiyatrosu seyircisinden daha şefkatli mi olacak?

 

“Shakespeare Yeniden” dizisiyle bu romanlar, şimdi Türkçeye kadar ulaştı. Dizinin ilk romanı, Jeanette Winterson’ın, Kış Masalı’nın yeniden yazımı olan Zaman Boşluğu. Perdita, kendisi de evlat edinilmiş olan Winterson’ın hayatı boyunca özdeşleştiği bir mit olmuş; edebiyatını terk edilme, kaybolma, eksik anıların peşinden gitme temaları etkilemiş.

Ba-bam: “Oğullarını öldüren babalardır. Kızlar? Kızlar babaya kurban verilir.”

 

Shakespeare’in oyunda bıraktığı zaman boşluklarını doldurma fırsatı Winterson’ın romanlaştırma gayretinin çıkış noktası. Akıllıca bir güncelleme yapmış Kış Masalı’na. Krallar yerine çağımızın iktidar sahipleri olan yüzde 1’lik zenginler var. Zaman Boşluğu babaya dair bir roman, babadan büyük boşluk yok çünkü. Perdita, romanın başından sonuna kadar babasız bir boşluğa düşmesin diye korunuyor.

 

 

 

Romanın en tüyler ürpertici bulduğum detayında Winterson, hastanelerdeki bebek kutularından söz ediyor. Eğer bir bebek terk edilecekse, güvenli bir şekilde kimse görmeden, hesap vermeden bu kutulara bırakılıyor. Terk edilse de hayatı devam etsin, kaybolmasın, bulunsun diye. “Bizlerin ortaya insanlar çıkarabildiği bu çılgın ve dikkatsiz dünya ne biçim bir yerdi?” diyor romandaki en şefkatli baba karakteri: “Seni hayatın hammadeleriyle donatan kişi mi yoksa seni büyüten kişi midir ebeveyn?” Bir çocuğun isteniyor olması gerekir. Evlat edinmek, bazen en çok istemektir. Evlerin tasvirlerine ve sahipleri için anlamlarına, odaların ve koridorların sahiplerinin iç dünyalarının haritası gibi olmasına çok önem veriyor Winterson.
Winterson, zamana dair aforizmalara çok sık yer vermiş. Zaman aileyi kapsıyor, nesilleri mümkün kılıyor. Gençliğin masumiyetini yitirmesi, aşkın şüpheyle çatırdaması hep zamanın aileye karşı işlediği suçlardır. Rekabet yine zamanın bir oyunudur. Dostluğu düşmanlığa, kuruntuyu gerçeğe, sevgiyi ihanete, tutkuyu günaha, evladı tehdide dönüştürür. İnsanlar zamanın kölesi değildir, irade zamandan özgürdür. Bu nedenle her şeyi berbat ederler. İşte bu kaçınılmazlık, zamandaki koordinatımız olur.

 

Roman, Winterson’ın arka arkaya sıraladığı görsel metaforlarla dolu, hatta dozu fazla kaçmış metaforların. Aynı doz aşımı güncel toplumsal sorunlara değinme çabasında da var. Sosyal medya çağı okurunun, Globe Tiyatrosu izleyicisi kadar politize olduğunun farkında yazar. Kendisine Shakespeare soytarısı rolü biçmiş diyebilirim.


Oyunun kuralını bozan Shakespeare

 

Globe Tiyatrosu’nda oyunda ara verilmesi âdeti önceleri yoktu. Ara verilmeye başlandıktan sonra, Shakespeare, “ara” kavramını, oyunlardaki tek yer-tek zaman-tek olay örgüsünü birbirine bağlayan üç birlik kuralını yıkmak için fırsat olarak gördü. Kış Masalı, Globe’da 1611’de ilk sahnelendiğinde, aradan sonra “zaman” rolünü oynamak üzere bir oyuncuyu sahneye yollar Shakespeare. Elinde bir kum saati vardır ve seyirciye on altı yılın geçtiğini haber verir.

 

Shakespeare düzene inanır ama ne krallığın ne de kilisenin düzenin adaletli olmadığını bilir. Yine de düzen, kaostan yeğdir. Sahnede bu temsil edilecektir. Hiyerarşi ve otoriteyi seyirciden gelecek eleştirilere karşı korur. Shakespeare aile hayatına hayranlık beslemez, evlilik felakettir ona göre. Oğulun ölümü, bir piçin varlığı, kraliçenin gözden düşmesi aile dramı kadar politik bir parçalanmadır, vatana ihanettir. Sıradan aileleri yıkmayacak olaylar sarayı sallayacaktır. Perdita 1. Elizabeth’tir. Sonunda babası kralı affetmesi sadece ailenin değil tahtın da devamını sembolize eder.



Kraliçe’nin heykelinin canlanıp hayata dönmesiyle Shakespeare trajedinin kurallara uygun sonunu değiştirir. Ölüm gibi sahne dışında gerçekleşen bir olay değil, seyirci önünde kolektif bir tanıklıkla gerçekleşen bir olaydır hayata dönme. Bu trajediye aykırı son, affetme sayesinde mümkündür.


Kendi eleştirisiyle biten roman



Winterson’ın romanı kurmaca olarak değil, bir eleştiri yazısı olarak bitiyor.


Shakespeare, Oedipus’un intikam kaçınılmazlığından özgürleşmesinin yolunun affetmekten geçtiğini çözmüş. Geçmişin, geleceği ipotek altına almamasının tek yolu bu. Romanın sonunda babaların affedilmesinin, yazarın titizlikle sıraladığı toplumsal meseleleri çözmeye hiçbir etkisi yok.



Usta yazar ile güncel yazar arasındaki Oedipal ilişikiyi körüklüyor genelde edebiyat eleştirisi. Önce edebiyatın tahtına yeni ve değerli bir vâris talep ediyor, ilk kafasını çıkaranı ise öldürüyor.

 

 


 

 

Görsel: Dilem Serbest

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.