Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Yıllardan sonra


İyi
Toplam oy: 771
Tim Parks // Çev. Çiçek Öztek
Alef
Tim Parks romanları, gerçekten de kurguları ve anlatım biçimleri ile hayranlık vericidir. Üstelik Ölümü Resmetmek’te biraz daha ustalaşmış Tim Parks; dilini sivriltmiş, biraz parodi katmış, kurmacayı komplo teorileri barındıracak kadar karmaşıklaştırmış.

Tim Parks, son romanı Ölümü Resmetmek’te, yarım kalmış eski bir hikayeyi tamamına erdirmiş. İtalya’da yaşayan İngiliz vatandaşı Morris Duckworth’ün Sevgili Mimi ile başlayan ve Mimi’nin Hayaleti ile süren sıra dışı maceraları –ilkinden yirmi beş yıl sonra yazdığı– Ölümü Resmetmek ile noktalanıyor.



1954 Manchester doğumlu Tim Parks da –tıpkı roman kahramanı Morris gibi– yaşamak için İtalya’yı tercih etmiş bir İngiliz. Cambridge ve Harvard'da öğrenim görmüş, 1981 yılında Kuzey İtalya'ya, Verona'ya yerleşmiş. Üniversitede çeviri dersleri veriyor, önemli İtalyan yazarlarını İngilizceye çeviriyor, edebiyat eleştirileri kaleme alıyor. Ve bu yazıda konu edilmesinden de anlaşılacağı üzere, romancılığı da var Tim Parks’ın. 1985 yılında başladığı kariyerinde çok sayıda önemli roman adı sayılabilir.

 

 

“Yaşamak hırsı

 

2015 yılındayız. Morris Duckworth, ellisini aşmış, yetişkin iki çocuk sahibi, başarılı bir iş adamı. “İtalyanlardan çok İtalyan: Yirmi yıl gibi bir zaman zarfında ikinci sınıf bir aile şarap işletmesini büyük bir şirkete dönüştüren, yerel sanayiciler arasında ve tabii Rotary Kulübü'nde kilit bir isim haline gelen bir adam.” Aile işletmesi kendisinin ailesinden gelmiyor elbette. Karısı Antonella’nın aile işletmesini büyük bir ciddiyet ve hırsla zirveye taşımış, inşaat sektörüne el atmış, sonuçta Verona’nın önemli isimlerinden birisi haline gelmiş. Hikaye bu başarının taçlandırılacağı bir tören arifesinde başlıyor. Morris’e fahri hemşerilik beratı verilecek. O da kendisine yönelik bu teveccühe kayıtsız kalmayacak, Verona’da –koleksiyonundaki resimlerle birlikte tüm dünyadan toplanacak büyük ustaların bazı eserlerinden oluşan– büyük bir sergi açma sözü verecektir; serginin adı da şu olacaktır: “Ölümü Resmetmek: Caravaggio’dan Damien Hirst’e Cinayet Sanatı.”



Serinin ilk iki romanını okuyanlar –yoksul bir İngiliz gencinden başarılı bir İtalyan iş adamına dönüşüm sürecinin arkasında gizlenen cinayetleri bildikleri için– Morris’in ölüme duyduğu ilgiye şaşırmamışlardır. Morris, bizzat kendi deneyimlerinden hareketle, cinayet anının “iki insan arasındaki hakikat ânı, korkunç hakikat, affedilemez benliklerimizi ötekinden sakladığımız peçenin kalktığı an” olduğunu düşünüyor. Cinayet ile, çağdaş toplumun kolektif ruhunun derinlikleri ve örgütlenmesinin ne kadar derinden ilişkili olduğunun farkında. Ancak işler hiç de planladığı gibi gitmeyecektir. Önce müze müdürü, ardından sanat yönetmeninin çıkardığı sorunlar yetmezmiş gibi ailevi meseleler de canını sıkmakta, üstelik ansızın çıkıp gelen eski bir “dost” Morris’in işlediği cinayetlerden birisini açığa çıkarma potansiyeli taşımaktadır. Morris, bu kez işlemediği bir suçtan dolayı hapiste bulur kendisini. Tuhaf bir kumpasın içine düşen kahramanımızı ayakta tutacak olan bitmek tükenmez yaşama hırsıdır.



Önemli olan olay örgüsü

 

Tim Parks’ın ilk okuduğum romanı –2004’te Türkçeye çevrilen– Kader’di. Çok beğenmiştim. Ertesi yıl çevrilen Europa’nın hayal kırıklığı yarattığını söyleyebilirim. Sevgili Mimi, Mimi’nin Hayaleti ve Yargıç Savage güven tazeleyiciydi. Şimdi onlara Ölümü Resmetmek de ekleniyor. Bu beş romanında benzer bir arayışın izlerini bulmak mümkün. İnsan hayatlarındaki kader ve kırılma anlarında odaklanıyor Tim Parks. Daha doğrusu, o anın insanı düşürdüğü çaresizlikler ya da çare olarak bulunan çözümlere. Gençliğinden beridir tanıdığımız Morris’i başkalarından farklı kılan da işte bu çözümler; suça meylediyor Morris, hatta suçların en büyüğüne, cinayete...

 


Peki nasıl bir insan işlediği cinayetlerle barışık yaşayabilir? Morris –veya Patricia Highsmith’in Ripley’i ya da Sacha Arango’nun Henry’si– için yalana, suça, cinayete  sevk eden, bu eylemleri normalleştiren kişilik yapısı şeytani bir kötülükle açıklanabilir mi? Parks, Highsmith ve Arango yanıtın kolayca verilemeyeceğini düşünüyorlar. Morris, Ripley ve Henry için iyilik ve kötülük zıtlık olarak yaşanmıyor; iç içe geçmiş haldeler. Mesela Morris tıpkı diğerleri gibi verili mutluluk normlarına uymak, iyi bir vatandaş, iyi bir aile babası olmak istiyor. Ama bir yandan da bütün toplumu kuşatan ve kışkırtan şeyleri arzuluyor. Güzel kadınlara, güzel nesnelere, paraya, şana, şöhrete düşkün. Kısacası arzuları ile toplumsal varlığı arasında kıstırılmış bir adam. Morris karakteriyle Tim Parks’ın, günümüz insanının belki biraz abartılı bir portresini sunarken aynı zamanda geleneksel romanlardaki “acı çekerek ve acıyı yenerek anlam kazanan kurmaca benlik” anlayışını da eleştirdiğini söyleyebilirim.



Ölümü Resmetmek üçlemenin son romanı. Bu nedenle final sahnelerinin öncekilerden daha fazla önemli olduğu düşünülebilir. Ancak –Türkçede yakın bir zaman önce yayımlanan Ben Buradan Okuyorum adlı inceleme kitabından da anlaşılacağı üzere– Tim Parks için sonlar sıkıcı, nadiren tatmin edicidir. Önemli olan, olay örgüsünün açmazı, devreye sokulan güçler ve aralarındaki dengelerdir. Şöyle ifade etmiş Parks: “Yani bir romanı sonuna varmadan bırakmak, benim için romanın şeklinin, estetik niteliğinin olay örgüsünün dokusunda ve en iyi romanlarda yazı üslubuyla bu dokunun birleşiminde bulunduğunu kabul etmektir. Üslup ve olay örgüsü, genel bakış ve yerel ayrıntı bir arada, tamamen birbirine karışarak okuru büyüler. Bir kez yapı kurulduktan ve anlatı topu yuvarlanmaya başladıktan sonra, bir sonun gerekliliği talihsiz bir yükten, bir utançtan, onca imkânın önünün ne yazık ki kapatılmasından ibarettir. Birçok yazarın romanı sonlandırmak için kendini yaratmak zorunda hissettiği elli sayfalık gerilimi psikolojik bir işkence olarak yaşarım bazen; yarı yarıya da olsa inandığımız sonlar elbette mutsuz sonlar olduğu için hayatı pathos ve trajedi üretme makinesi olarak görmeye mecbur ederler beni.”


Gerçekten de Tim Parks romanları, kurguları ve anlatım biçimleri ile hayranlık vericidir. Üstelik Ölümü Resmetmek’te biraz daha ustalaşmış Tim Parks; dilini sivriltmiş, biraz parodi katmış, kurmacayı komplo teorileri barındıracak kadar karmaşıklaştırmış. Diğer bir deyişle Ölümü Resmetmek keyifle okunan, tipik bir Tim Parks romanı.

 

 

 


 

 

 

Görsel: Gökçe İrten

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.