Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

"Ejderhanın üflediği kendi soluğu / Biz onu alev, ateş sanırız’

Murathan Mungan
Metis Yayınları

Günler geçer, kitaplar yayımlanır, okunur, üzerinde düşünülür, konuşulur, sonra bir yenisi, bir yenisi daha… Ancak bazı hikayeler vardır, bilirsiniz, sizi içine hapseder. Benliğinizin bir parçasını bırakırsınız sanki o hikayenin dilinde, sözünde, sesinde, tuzunda. Her ne kadar başka hikayelerin, başka sözlerin içinde gezip dursanız da, için için hep o hikayenin içindesinizdir; kahramanı olursunuz bazen, ya da onun içinden geçen bir gölge ya da kıyısında duran bir ağaç sadece. Ama oradasınızdır işte, ne o sizin peşinizi bırakır, ne de siz ondan vazgeçersiniz. Vazgeçemezsiniz…

 

 

Şairin Romanı’nı okuyalı yaklaşık iki yıl oluyor. İşte ben bu romana; şiirin ve şairlerin baş tacı olduğu o fantastik dünyaya; işte ben Türk dilinin en büyüleyici yerlerinde usulca gezinen, dilden büyü çıkaran, “rüyalarımdaki kanı temizleyen”, o rüyaya takılı kaldım sevgili okurlarım. Ve bir okur olarak, birkaç gün önce romanın yazarına verilen ödülü, sanki yazardan çok ben aldım!

 

 

 

FABİSAD, yani Fantazya ve Bilimkurgu Derneği, bilindiği üzere Türkiye’nin fantastik, bilimkurgu ve korku üreticilerinin bir araya geldiği, türün ülkemizdeki gelişimini, sanatçıların korunmasını ve bilinirliklerinin yükselmesini, okur ve takipçi kitlesinin artırılmasını, daha nitelikli eserlerin ortaya çıkmasını ve hayal gücünün öneminin anlatılmasını amaçlayan bir dernek. Yazarlardan, çizerlere, akademisyenlere pek çok üyesi var bu amaç için çalışan. Dernek, fantastik edebiyat yazarlarımızdan Giovanni Scognamillo adına düzenlenen; yani adını 50 yılın üzerindeki gazetecilik, sinema yazarlığı ve araştırmacı yazarlık hayatında eserlerinin büyük bir bölümünü ülkemizde fantastik edebiyat, korku ve bilimkurgu gibi türlerin gelişimine adamış bu isimden alan, GIO Ödülü’nü Şairin Romanı’yla Murathan Mungan’a verdi.

 

 

 

Şairin Romanı yaklaşık altı yüz sayfalık ve tam on beş yılda yazılmış bir roman, açıkçası bir başyapıt. En önemli özelliği fantastik kurgunun yazarı kısıtlayan tüm sınırlarını dil aracılığıyla yok etmesi, sözün kısası edebiyatın hakkını fantastiğe vermesi. Başka önemli özellikleri de var tabii. Mungan’ın yarattığı fantastik diyarın Anadolu toprağından bolca beslenmesi, nefes kesici bir kurguya sahip olması ve düşler aracılığıyla dilin içinden çıkan dile kapılarını tamamen açabilmesi.
Açık söylemek gerekirse, Türk edebiyatında fantastiğin toprağı hala çok çorak, kurak, verimsiz. Bunun sözlü kültürümüzü iyiden iyiye yitirmemizle bir alakası olmalı. Ancak karamsarlığa en çok kapıldığımız noktada önümüze harika bir çiçek, içi ağzına kadar su dolu bir kuyu ya da tıpkı Şairin Romanı gibi yemyeşil kocaman bir ağaç çıkabiliyor. Ejderhalar soluk alıyor,  soy devam ediyor…

 

 

 

 

Bu haftayı Murathan Mungan’ın ödül alırken yaptığı konuşmayla bitirmek isterim: “Sözlerimi kendime ait bir ejderha alıntısıyla bitirmek istiyorum. Hayal gücü olanlara, ejderhalara inananlara ve belki de bütün ötekilere seslenen, Eteğimdeki Taşlar’daki ‘Ejderhanın’ başlıklı şiirimde diyorum ki; ‘Ejderhanın üflediği kendi soluğu / Biz onu alev, ateş sanırız’ ”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Manşette kullanılan görsel Lia Melia'ya aittir.)

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Yazıları

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.

Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman.

Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım.

Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur.

“Ev ki ayrıntıdır. Susmalar, küçük sevinçler, küçük acılar, küçük konuşmalar, küçük yalnızlıklar...Hepsi hepsi.” Tüm dünyayı eve sığdırmaya çalıştığımız şu günlerde İlhan Berk’in evle ilgili metnine bile küçük şeyleri konu etmesi o kadar güzel ki. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama bana göre de evle ilgili olan her şey “küçük”tür.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.