Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

			

Kulis


Kulis

Fanus




Toplam oy: 851

CEMAL KARANLIK

 

Sevgili güzel okurlar, Nadir arkadaşımızı aradım; abi sorma iyileşemedim daha, dedi. Vallahi yorgan döşek yatıyorum. Antibiyotikler falan da bana mısın demiyor. Zavallı Nadir, kendisine söylemedim ama bizimki anlaşılan şu meşhur keçi gribine yakalanmış. Biliyorsunuz bu keçi gribi öyle bir felakettir ki, yani Allah düşmanımın başına vermesin. Aman bir inat bir inat. Yani kalıcı misafirden farkı yoktur. Eve yayılır, sigarasının külünü halıya silker. Öf yani. 

 

 

Neyse, madem öyle, ben de kırk yıllık mekânımı boş bırakacak değilim, kalkıp her zamanki yerime gittim. Efendim bizimkiler bildiğiniz gibi açık hava meselesini çözdüler, bir naylon çadır, bir elektrik sobası, değme keyfime. Çayımı da söyledikten sonra oturup yeni aldığım kitabı okumaya başladım.

 

 

Fakat, bu kitap öyle böyle değil. Daha çıkmadan kült olmuş bir kitap! Gelecek kuşaklar için şimdiden hayırlı olsun. Kimbilir üstüne ne tezler yazılacak. Ne konferanslar düzenlenecek hakkında...

 

 

Zira efendim, bu kısa roman, yaşadığımız dönemin şahane bir manzarasını çiziyor. Toplumumuzu çok şık bir biçimde çözümlüyor ve sosyal problemleri yerinde değerlendiriyor. Sabitfikir’den komşumuz Behçet Çelik Beyefendi’nin de altını çizdiği gibi, Türk toplumunun değişik yüzlerini başarıyla aktarıyor. Eline su dökülmez yani!

 

 

Güzel okurlar, kitabımızın adı, Taş Uykusu. Yazarını bileceksiniz, afili kuşağın önde gelenlerinden bir hanım: Aslı Tohumcu. Kitap, Kırmızıkedi Yayınları tarafından basılarak armağan edilmiş edebiyatımıza. Taş Uykusu kitabının arka kapağında yayınevi şunu söylüyor:  “Taş Uykusu, edebiyatımızın hapsolduğu fanusu küçük bir dokunuşla paramparça edebilecek işaret fişeklerinden biri.”

 

 

Efendim, Aslı Hanım’ın romanında, bir belediye otobüsüne binen kişileri tanıyoruz. Hepsi kendi iç sesleriyle kendilerini anlatıyorlar. Hiçbir yenilik barındırmayan bir metin; beş sayfadan fazla okumak zor. Zamanında sevgili Orhan Hançerlioğlu benzer bir kısa roman yazmıştı, metin pek çok kahramanın iç konuşmalarından oluşuyordu. Yani biçim olarak öyleydi. Yanlış olmasın; Büyük Balıklar olabilir o güzel kitabın adı. Çok zaman oldu okuyalı.

 

Aslı Hanım’da yazar kumaşı yok; bu benim şahsi kanaatim. Fakat önemli olan bu değil; ben yine döneceğim arka kapak fütursuzluğuna.

 

 

Edebiyatımız bir fanusa mı hapsolmuştur? Bunu kim, nasıl bir cüretle iddia edebilir? Edebiyat zaten doğası gereği bu şekilde tanımlanmaz. Yeni bir roman çıkmıyorsa eskileri okursunuz. Mesela ben afili kuşağın yazdıklarından baygınlık geldiği zaman oturur bir Bereketli Topraklar Üzerinde’yi, bir Aylak Adam’ı, bir Alemdağda Var Bir Yılan’ı yeniden okurum. Bu kitaplar kolay kolay eskimez ve doğal olarak zaten hep günceldir. Ve gençler de eninde sonunda okunacak şeyler yazarlar. 

 

 

Diyelim Türk edebiyatı bitti… Taş Uykusu, bu durumu “küçük bir dokunuşla” halledecek bir kitap mıdır? İnsaf.

 



Bu kitabı idefix'ten satın alın

Yorumlar

Yorum Gönder


"Kimdir bu Cemal Karanlık denen mendebur, gerçek adını söyleyin hemen, dava edeyim de alsın boyunun ölçüsünü bir." Bu mudur, edebiyatseverin eleştiri ile ilişkisi geçekten. Bir romanı beğenmediğini ama esas olarak da "edebiyatımızın bir fanusa hapsedildiği" tespitini eleştiriyor bana kalırsa ismini yazmaya cesaret edemeyen yazar. (Şu cesaret meselesi de ayrı konu: nasıl bir camiadır ki, 'beğenmeme' cesur olmayı gerektirir! "Adını söyle çabuk, sicil numaranı ver, ben kimin oğluyum biliyor musun?") Ya Taş Uykusu'nu -ki bence de güzel bir romandır- övmek için 'kurgusal anlamda klasik' ve 'okur tembelliği' diyerekten, Don Kişot'lara, Kırmızı ve Siyah'lara, Moby Dick'lere dudak bükmek oldu mu yahu. Etmeyin!

44%
56%

yapılmış yorumları neden siliyorsunuz? korkunuz nedir? sansürü kınamakta yeri geldiğinde kimse elinize su dökemez ama bizzat sansür yapmakta hiçbir çekince görmemeniz de çok manidar.

herhalde 'doğru' için değil sermaye için çalışıyor olmanızdan oluyor tüm bunlar.

50%
50%

5 sayfadan fazlasını okumadığınız bir kitap için eleştiri yazmaya cesaret edebilmeniz hayret verici. Bu ne gereksiz bir özgüvendir ki böyle? Bu şekilde yorum yapmanın sadece sizin değil kimsenin haddine olmadığını düşünüyorum. Bir daha bilgisizliğinizi ve önyargınızı gözler önüne çekinmeden sererken bir daha düşünmenizi öneririm.

52%
48%

afilli kuşağı diye bir kuşak olmadığını, hadi var olduğunu saysak bile afilli diye tabir edilen yazarların edebi anlamda birbirinden çok farklı yazdıklarını, yazarın tek bir kitabına bakarak(ki ben tek başına bu kitap için bile aynı fikirde değilim) yazar kumaşı olup olmadığını tahlil etmeye çalışmanın abes olduğunu, kurgusal olarak biraz zor sayılabilecek bir metin olsa da okuyucunun genel olarak tembel olduğunu, bahsi geçen eski kitapların ve yazarlarının çok değerli oldukları aşikarsada kurgusal anlamda klasik olduklarını ve bu kitapların yeniden okunmasının okuyucunun tembelliğinin gerçek bi kanıtı olduğunu, bahsi geçen kitapların doğal olarak güncel nasıl olabildiğini? güncellikle evrensellik kavramlarının birbirine karıştırıldığını, bu babda shakespeare'in de güncel kabul etmemiz gerektiğini(ki değil), Türkçe'nin bitmeden Türk Edebiyatı'nın da bitmeyeceğini, varsa bir fanusun kırılıp kırılmıyacağını zamanın, okuyucunun ve gerçek metin eleştirmenlerinin değerlendireceğini, bunu da on yıllar alacağını, metin eleştirmenin böyle yalap şap bir iş olmadığını, yıllar süren bir emeğin, çalışkanlığın ve ciddi bir birikim işi olduğunun hatırlanmasında fayda var.

63%
37%

Yazının imzasız olması neyi değiştirir ki? Açık sözlü bir eleştiri işte.

41%
59%

Ülkemizde, özellikle de edebiyat çevrelerinde eleştiri yapmak cesaret isteyen bir şey. Çünkü bunun sonunda eleştirilmek de var. Bu nedenle eleştiri genellikle yanlış kullanılan bir mekanizma haline geldi.
Aslı Tohumcu'nun kitabıyla ilgili yazılan 'eleştiri' yazısına yapılan bazı yorumlara değinmem gerek. Aslı Tohumcu ve yayınevi, birilerinin tekerine çomak sokmuş anlaşılan. Öyle görünüyor ki bu kitap birilerini fazlasıyla rahatsız etmiş. Kitap okunmadan tanıtım yazıları yazma geleneğimize şimdi bir de sadece kitabın arka kapağını okuyarak eleştiri ve karalama yazıları yazma alışkanlığı eklenmiş gibi görünüyor.
İkinci olarak, eleştiri yazısını bu kadar cesur yazıp kitaba dair hiç bir şey söylemeyen 'eleştirmen', neden yazıya imzasını koymamış? 'Eleştirirken' cesur olup eleştirilmeye gelince kaçak güreşmesi ne kadar etik? Sanırım bu da eleştirmenlik kumaşı olmayan 'eleştirmen'lere özgü bir yaklaşım biçimi.
Son olarak da kitaba dair bir şey söyleyeyim: Aslı Tohumcu, Taş Uykusu'yla bir HALK OTOBÜSÜNE biniyor, toplumsal meselelere ve sıradan insanların iç dünyalarına dikkati çekmek istiyor. Ve bunu da çok gerçekçi ve cesur bir dille yapıyor. Türkiye'de şiddetin günlük hayata nasıl yansıdığını gözler önüne seriyor. Ancak toplumdan uzak olan bazı 'eleştirmenler'se yazılanların üzerine düşünmek yerine '5 sayfa okuyup kapatarak' yargısız infaz yapıyorlar.

Salih
Aslı Tohumcu umarım o otobüsten inmez.

57%
43%

Bence burada kitaba dair herhangi bir hakaret yok. Kitaba dair bir söz de yok. Kitabın "şimdiden kült" olarak sunulmasına tepki var. Ve kısa bir cümleyle, Aslı Tohumcu'nun yazarlığına da genel anlamda bir olumsuzlama...
Bu olması gereken türde bir yazı. Bunun varlığından rahatsızlık duymak anlaşılmaz.

52%
48%

16 Şubat günü yazıyı Kulis bölümünde göremeyince kaldırıldığını düşünüp üzülmüştüm. Şimdi tekrar yerinde görmekten memnunum. Bu sitede en sevdiğim yazılar Kulis köşesinde. Eleştri Bölümündeki yazar arkadaşlar Kulis Bölümü yazarıyla arada sırada görüş alış-verişinde bulunmalı. Naçizane, fikrim budur. Bu sefer kendime saklayamadım.

36%
64%

eleştiri yapılmış ancak kitaba dair değil, ya da kitaba dair olan eleştiriler daha çok kötüleme... keşke eleştirnin metin inceleme olduğu unutulmasa...

43%
57%

Çok yerinde bir yazı.

65%
35%

bu yazı hazır imzasızken, oldu olacak daha cesur olsaymış, yeni roman çıkmıyorsa eski roman okusunlar diyebilen bir yazı, edebiyatın doğasından ne kastedildiğini biraz daha açıklasaymış da, hazır yazarı imzasını da sakınıyorken, ağzına nasıl geliyorsa öyle tatlı tatlı, uzaktan yukardan yazsaymış diyor insan.

64%
36%

Yeni yorum gönder

Diğer Kulis Yazıları

 

 

 

 

Yeni romanınız Empedokles’in Dostları, Novalis’in “Romanlar Tarih’in kusurlarından doğar” sözüyle açıldığına göre, size tarihin hangi kısmı kusurlu geldi ve bu yeni romanınız ortaya çıktı?

 

 

 

 

 

Füruzan Yolyapan Hanım’la 9 yıl önce tanıştınız. Bir sohbetten kitaba giden yolculuğu dinlemek isteriz.

 

 

 

 

 

İlk eseriniz Muhtelif Evhamlar Kitabı’ndaki öykülerin tadı damağımızda kalmıştı ve siz, araya beş yıl gibi uzun bir süre koydunuz. Şimdi Kum Tefrikaları çıkageldi. Geçen sürecin edebi kısmını kısaca anlatır mısınız, neler yaptınız?

 

 

 

 

 

Son bir yıl içinde art arda iki ilginç roman yazdınız. Tarihimizdeki yer almış figürlerin hayat hikâyelerini romanlaştırmayı tercih ediyorsunuz. Sizin açınızdan önemi nedir bu karakterlerin?

 

 

 

 

Şermin Hanım, Deli Tarla’nın ortaya çıkışı, içindeki öyküleri bir araya getirme maceranızla başlayalım isterim…

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.