Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

			

Kulis


Kulis

OKUYUN SİNE ERGÜN’Ü




Toplam oy: 739

CEMAL KARANLIK

Yani sevgili okurlar, iyi bir kitapla, gerçekten iyi bir kitapla karşılaşmak ne kadar mutluluk verici oluyor. Önceki akşam, kitapçıda oyalanırken Yitik Ülke Yayınları’nın birkaç yeni kitabını gördüm. Pek severim Yitik Ülke Yayınları’nın kapaklarını.

 

Yayınevi, dergilerde zaman zaman görüp beğenerek okuduğum Sine Ergün’ün öykülerini basmış. Hemen alıp çantama koydum, evde, tarçınlı çay eşliğinde saatlerce dönüp dönüp okudum öyküleri. Nadir’le buluşunca da sözünü etmemek olmazdı elbette:

 

“Nadirciğim, Sine Ergün’ün öykülerini okudum dün gece, çok beğendim, senin de hemen okumanı tavsiye ederim kardeşim.”

 

“Abi kolay, okuruz.”

 

“Kolay değil. Bak, elbette bugün artık yapıta sınır, tanım koyamıyoruz, bu nedenle benim yargılarım da elbette hep öznel. Arada söyleyeyim, bir eleştirmen olmadığımı sık sık vurgulamama karşın kimi zaman yazdıklarım birer kitap eleştirisi gibi algılanıyor, hatta alınganlıklar oluyor. Bu doğru değil. Neyse. Evet, sınır koyamıyoruz. Ama bugün iyi, nitelikli edebiyattan söz ettiğimiz zaman bu pek de öyle kolay okunacak bir şey değildir. Böyle bir edebiyatın, okuruna verdiği mutluluk bile acıyla gölgelenmiştir. Ergün’ün öyküleri böyle. Ergün, yaşamda yer etmiş, bir an için bize çözümü mümkünsüz gibi görünen acıyı yazıyor. Ama şairanelikle, duygu bulamacıyla değil. Edebiyat yaparak değil. Galiba yazdığı öykülerden bize ulaşan gerçeklik duygusu da bu nedenle bu kadar güçlü. Yazarlarımızın yüzde doksanı sık sık söylediği için, ağızlarda sakız olduğu için inandırıcılığını yitirmiş, benim artık sevmediğim bir klişe var: Söyleyecek sözü olmak. Ne yazık ki Ergün için bu doğru; söyleyecek sözü olan, bu tanımı gerçekten hak eden bir yazar o. Anlatımı da öyle.”

 

“Anlatımı derken abi? Pardon, çaylarımızı alalım bu arada.”

 

“Ergün dili iyi kullanıyor. Alabildiğine sade ve ekonomik. Öykülerde hiçbir fazlalık yok. Böyle olunca dil zaten kendiliğinden kendi güzelliğini de yaratıyor. Bak ne diyeceğim, bir yazar, özellikle genç bir yazar, ‘büyük yapıta’, ‘büyük edebiyat’a özenmemelidir. Öykünme, edebiyatı öldürür. Yazarın kendi adı çevresinde bir efsane yaratmaya kalkışması, romanı ya da öyküyü bir gösteriye dönüştürmeye çabalaması iyi sonuç vermez, vermiyor. Bunu sakın cesaretle, özgüvenle karıştırma Nadirciğim. Yapıt, ne yaparsan yap, yazar kadardır. Bütün mesele bu, bana göre. Ergün bu hataya düşmeyen nadir yazarlardan. Şu yalın, güzel paragrafına bakar mısın:

 

… Sonra yüzüme baktı, güneşin üstünden bulut geçiyor olacak ki yüzü karardı. O an gözünde hiç görmediğim bir şey gördüm, hep orada mıydı, bilmiyordum. Yine sevecen, hayat dolu bakıyordu, ama o bakışın arkasında, biraz geride başka bir göz vardı, bir şey anlatmaya çalışıyordu, anlamıyordum, onun da bildiğini sanmıyordum.

Bulut geçti, göz kayboldu.

 

Bu izlenimler, Nadirciğim, tamamen öyküye özgü bir anlatım zenginliği ile aktarılıyor. Bu da yalınlığın zenginliği, onun şiiridir. Fakat kanımca Sine Ergün’ün, öyküleri yayınlamadan önce bir kez daha gözden geçirmesi iyi olur. Örneğin ilk paragraftaki ‘olacak’ın ‘olacaktı’ olması sanki daha uygun olurdu.”

 



Bu kitabı idefix'ten satın alın

Yorumlar

Yorum Gönder


"Bak ne diyeceğim, bir yazar, özellikle genç bir yazar, ‘büyük yapıta’, ‘büyük edebiyat’a özenmemelidir. Öykünme, edebiyatı öldürür. Yazarın kendi adı çevresinde bir efsane yaratmaya kalkışması, romanı ya da öyküyü bir gösteriye dönüştürmeye çabalaması iyi sonuç vermez, vermiyor"

Bu cümleleri söylerken acaba Albert Camus ve Ernest Hemingway'in bugün herkes tarafından başyapıt ilan edilen kitaplarını 20'li yaşlarda yazdığınızdan haberiniz var mıydı? Öyle olduğunu sanmıyorum. Eğer öyle olsaydı yukarı da bu cümleleri söyleme hatasına düşmezdiniz. Bunun dışında Maria Magdelena'ya katılıyorum. Sine Ergün'ün öykülerinde hiçbir yaratıcılık ve insana kazandırdığı herhangi bir şeyde yok. sanırım siz okumayı sevmiyorsunuz. Çünkü eğer okumayı sevseydiniz Edgar Allen Poe, Çehov, Sartre, Lovecraft'ın öykülerini mutlaka okurdunuz ve bu öyküleri okuduktan sonra Sine Ergün'ün hikayelerini sevme ihtimaliniz ortadan kalkardı.

Haldun Taner öykü ödülünü gelince. Bildiğim kadarıyla eserler seçici kurulun önüne gelmeden önce başka kişiler tarafından okunuyor ve eleniyor. Muhtemelen seçici kurulun önüne en fazla 10 eser geliyordur ve o eserler arasından tercihini yapıyordur. Elbette burada sadece yazılmış hikayeler değil, aynı zamanda yazarın kim olduğu, yaşı, yayınları gibi unsurlarda ön planda tutuluyordur. Ben bu konuda Doğan Hızlan gibi düşünüyorum. Yani ustalar adına düzenlenmiş öykü yarışmalarının tekrar usta yazarlara verilmesi hiçbir şey kazandırmıyor. Bu tür yarışmalar daha çok edebiyatımıza yeni insanların kazandırılması amacıyla yapılmalı.

35%
65%

dünyada trend şimdilerde iyi eğitimli, genç kadın yazarlardan yana. star potansiyeli taşıyan kimse ödülü de ona veriyorlar. üzerinde iktidarını kurup egosunu tatmin edebileceği yazarı ödüllendiriyor jüri. zaten her yarışmada hep aynı isimler jüride oluyorlar. öykü yarışmaları o denli güvenilmez ki, bir yarışmaya 300 tane öykü dosyası gönderiliyor ve jüri sadece 14 günde birinciyi açıklayıveriyor. haldun taner öykü ödülü böyle mesela. hiçbir güvenilirlikleri yok. bu sene de buna ödül verelim diyorlar kendi aralarında. her şey önceden belli. yarışmalara ürün gönderenler çok saflar bence. posta paranıza yazık. her şey önceden belli. esere ödül verilmez isime ödül verilir. bu ülke böyle.

35%
65%

kusura bakmayın ama hayatımda ilk kez bir kitabı aldığıma pişman oldum. Yıldız parlayan öykücüymüş. İlk öyküsünü okudum. Bir arabanın içinde sevgilisi bunu azarlamış mış sonra akşam olmuş sevgilisi ona sarılmış. Kusura bakmayın ama resmen ilkokul günlüğü gibi bir kitap. Bir kenara bıraktım ikinci öyküde. Can Yayınları'nın bunu neden ve niye yayınladığını merak ediyorum. Yıllardır öykü okuyorum ama bu öykü kitabı kadar (öykü bile denmez aslında) kötü bir kitaba rastlamadım. Arada kaynayıp giden adı sanı duyulmayan öykücülere yazık diyorum. Sağlam torpilli olduğunu düşünüyorum

43%
57%

Yeni yorum gönder

Diğer Kulis Yazıları

 

 

 

 

Yeni romanınız Empedokles’in Dostları, Novalis’in “Romanlar Tarih’in kusurlarından doğar” sözüyle açıldığına göre, size tarihin hangi kısmı kusurlu geldi ve bu yeni romanınız ortaya çıktı?

 

 

 

 

 

Füruzan Yolyapan Hanım’la 9 yıl önce tanıştınız. Bir sohbetten kitaba giden yolculuğu dinlemek isteriz.

 

 

 

 

 

İlk eseriniz Muhtelif Evhamlar Kitabı’ndaki öykülerin tadı damağımızda kalmıştı ve siz, araya beş yıl gibi uzun bir süre koydunuz. Şimdi Kum Tefrikaları çıkageldi. Geçen sürecin edebi kısmını kısaca anlatır mısınız, neler yaptınız?

 

 

 

 

 

Son bir yıl içinde art arda iki ilginç roman yazdınız. Tarihimizdeki yer almış figürlerin hayat hikâyelerini romanlaştırmayı tercih ediyorsunuz. Sizin açınızdan önemi nedir bu karakterlerin?

 

 

 

 

Şermin Hanım, Deli Tarla’nın ortaya çıkışı, içindeki öyküleri bir araya getirme maceranızla başlayalım isterim…

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.