Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Yazarlar


Selçuk Uygur

Tüm Yazıları

18.yüzyılda yaşamış olan Leopold von Renke, tarih anlayışından sıklıkla yararlanılan ve zaman içinde “Renke’ci Tarih Anlayışı” ya da “Renke Metodu” olarak anılacak olan yöntemin babasıdır. Renke, tarih araştırmalarının Anglo-Saxon dünyasında “primary resources” olarak dile getirilen birincil kaynaklara dayanması gerektiğini ifade etmişti. Bu düşüncenin arkasında çok temel bir mantık vardı.

Otuz yıllık yaşantısıyla Rus edebiyat tarihine adı “holigan şair” olarak geçmiş olan Sergey Yesenin köylü bir ailenin çocuğuydu. Yüzyılın en büyük olaylarından biri olan 1917’deki Rus Devrimi’ni, içlerinden yetiştiği köylülere daha iyi bir hayat getireceği umuduyla ve coşkusuyla karşılamıştı.

Hermann Hesse, bilhassa Türk okurunun “Bozkırkurdu” ve “Demian” gibi eserleriyle beğenesini kazanmış, 60’larda, Amerika’daki gençlik hareketinin (kısmen yanlış algılanarak da olsa) ilahlarından biri haline gelmiş, iki dünya savaşı esnasındaki toplumsal nevrozu yaşayarak eserlerine yansıtmış, bireyin; kitle, otorite ve kolektivizm karşısındaki direnişinin simgelerinden biri haline gelmiş, Berlin

Elimizdeki kitap Can Yayınları’nın henüz Türkçeye kazandırmış olduğu, “Oniki” isimli eserin devamı olan “On Üç Yıl Sonra”. “Danilov Beşlemesi”nin ikinci kitabı, hikayeye 1825 yılından  devam ediyor. Serinin ilk kitabının konu aldığı 1812 yılındaki Napolyon istilası geride kalmış, Fransızlar yenilmiştir.

Otobiyografileri severim. Modern bağlamda Jean Jacques Rousseau’nun, Aziz Augustine’in çalışmasından etkilenerek 18. yüzyıldaki “İtiraflar”ıyla başlattığı, yazarın kendisine dönük olan bu derin ve psikanalitik arayışı bana dürüst olduğu ölçüde yakın ve samimi gelmiştir. Yazar ile yapıtları arasında köprü kurmak kolay değildir.

Rus romanının iki ustasından biri olan Fyodor Mihailoviç Dostoyevski, arkasında tarihe geçen bir çok romanın yanı sıra, Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları (1863) ve Bir Yazarın Günlüğü (1873-1881) isimli iki kurgu dışı eser bıraktı.

Haydi, gelin itiraf edelim; ekonomi denen iblisten çoğumuz hiçbir şey çakmıyoruz. Ufak tefek terimler hakkında selin içerisinde beliren kaya parçaları gibi zihnimizde soluk ışıklar yanıyor ama, iş bütüne gelince Pandora gibi kutuya yaklaşmaktan korkuyoruz. Ya içinden çıkamayacağımız bir labirente girmekten çekiniyoruz, ya da çıksak bile harcanan emeğin bir getirisi olmayacağına inanıyoruz.

Verili bilgilerden, 'a priori'lerden siz de benim kadar nefret eder misiniz? Güzel! Oturun öyleyse azizim, anlatacaklarım var size. Buyrun şöyle geçin, çekin bir sandalye.

Doğu Almanya’lı ünlü yönetmen Karl Wolf, 1968 tarihli “Ich war neunzehn” (On dokuz yaşındaydım) isimli filminde, İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde, doğduğu topraklara Kızıl Ordu mensubu bir çevirmen ve istilacı olarak döndüğünde yaşadığı tecrübeleri ölümsüzleştirmiştir.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.