Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Yazarlar


Esra Ertan

1974 yılında İstanbul'da doğdu, ilk ve orta öğrenimini İstanbul'da tamamladı. Mimar Sinan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını aynı üniversitenin Ortaçağ kürsüsünde tamamladı. Bazı öyküleri altZine'de yayınlandı. Halen öğretmenlik yapmakta ve hayatına İstanbul'da devam etmektedir.

Tüm Yazıları

Hayatın büyük bir boşluk olduğu hissi, insanın kendini kendiyle karşı karşıya getirdiği en büyük imtihanı olmalı. Hal böyle olunca neye ihtiyaç duyuyorsak, cevaplarımızın içini onunla doldurmak mümkün. Tanrının işaretlerini aramak, hazzın tadını çıkarmak, zengin olmak, aşkı ya da komployu tasarlamak…

 

Kendi yaşam alanlarımızın ne kadar bize has ve tam da bu nedenle ne kadar korunaklı olduğunu düşünsek de, dışımızda kalan dünyanın son sözü söylediği anlar, bir felaket de olabiliyor çoğu zaman…

 

"Kadınlar gerçekten muhteşem şeyler midir? Kadınlar belki de muhteşem şeylerdir, evet, kadınlar kesinlikle muhteşem şeylerdir ama son tahlilde kadınlar aslında 'şey' değildir…" (Sima Ku)

 

"Onsuz edilemeyen bir şeydir şiir, ama neden onsuz edilemez bir bilsem…" Jean Cocteau

 

Bilmeyi arzulamak, kendi kimliğimizi inşa ederken, daha önce az tanıdığımız birinin tedirginliğinden halas olmak çoğu zaman. Dilin bize biçtiği türlü çeşit kimliğin içinde öz olanı, gerçek ismini anımsamak…

 

"Tam da burada, bu mağazada birinin bana dünyada olmayı isteyip istemediğimi sormasını diliyorum…" Gezgin Satıcı

 

Söylemin renkleri hangi atlastan bakarsak bakalım gücünü, okuyucu ile metin arasındaki mesafeleri yıkarak, evrensel cümleler inşa etmesinden alıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun dilin içimizde yaşadığını hissettirecek metinlerle...

 

"Aşk ölçülemez, oysaki ölçüsüz bilim olmaz. Bu sebeple aşkı hep dışarıda bırakmayı seçtim…" (Alfred Kinsey) Kadın orgazmı hiç kuşku yok ki şık bir konu. Onu konuşulmaya ve incelemeye değer kılan şey, kadın bedeninin kendine dair söyleyeceği sözleri olmasıyla ilişkili olmalı.

"Müziğin kavramları yoktur, öneriler ileri sürmez, imgelerden, simgelerden, dilden yoksundur. Temsil gücü yoktur. Dünyayı anlatmaz…" Zihnimizde gezinen ve adının "müzik" olduğunu bildiğimiz yeryüzü dilinin, nasıl olup da yaşamımızı bu denli kuşatabildiği sorusunun elbette tek bir yanıtı olmayacaktır.

 

 

"Umea, Lulea, Pitea, Skelleftea…"

"Ne diyorsun tanrı aşkına?"

"Hiç sevgilim, Laponya’nın nehirleri…"

"Ne ilgisi var şimdi Laponya’nın nehirlerinin?"

"Hiç sevgilim. Hem de hiçbir ilgisi yok…"

(Çare: Coğrafya)


 

Bilimkurgu ya da fantazya türlerinin uzun zamandır güncelliğini yitirmeyen "kaçış edebiyatı"nı temsil edip etmediğiyle ilgili tartışmaları yeniden üretmeden, hayal gücünün olanaklarını nasıl çoğalttığının altını çizebilmek, şimdilerde Darwinya'yı, bir zamanlar Isengard'ı ya da Simeranya'yı yaşadığımızın en önemli kanıtı gibi.

Aşk, varlığını kutsayarak ötekinde kendimizi sınadığımız bir bilgi. Doğanın cömertliğine, talihin lütuflarına ve diğer şeylere de âşık olabiliriz elbette. Ancak en çok ötekiyle kurulan bir ilişkide tanıyoruz kendimizi, zihnimizin ötekini tasarladığı bir evrenin içinde, bizden talep edilmeyeni vermeye gönüllü, eksik şeyleri tamamlamayı ümit ediyoruz.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.