Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Bazı oyunlar kaybetmek için oynanır



Vasat
Toplam oy: 1041
İsmail Güzelsoy
Mephisto Kitaplığı

Uzakdoğu felsefesi bireyin evrensel bilince ulaşmakta atması gereken en temel adımlardan birinin sessizlik olduğunu söyler. İnsan zihninin sessizliğini fark etmesi, sessizliği dinlemeyi öğrenmesi, benliği ve evreni bütünleştirir. Hep ve hiç sessizliğin içindedir. Bu hep’in ve aynı anda hiç’in içinde neler yoktur ki, sevgi, aşk, tutku, sevinç, mutluluk, hakikat, bilgi ve korku. Sessizliğine dalmak bu yüzden o kadar zordur ve tam da bu yüzden insan sessizliği bulmaya mecburdur, neticesinde ölüm de olsa… İsmail Güzelsoy, hiç şüphesiz Türk edebiyatının en başarılı ve ne mutlu ki en verimli romancılarından biri. Çok katmanlı eserlerinde duyumların ise özel bir yeri var. Sesler, renkler, hisler… Son romanı “Çıt Yok”da ise sessizliğin içine, tam kalbine kuruyor hikayesini. Bunu yaparken de önce korkuyu, sonra da ölümü kurcalıyor.


Hikayemiz 1941 yılında İstanbul’da geçiyor. İkinci Dünya Savaşı günlerinde, kahramanımız Sohrab geçmişinden getirdiği bir hayaletle hayata dair ümitsiz ve derin sohbetlere dalarken karartma gecelerinin sessiz ve ışıksız gecelerinde bir vampir İstanbul sokaklarını kana buluyor. Sohrab, emekliliği gelmiş bir konsolos görevlisi. İran’da doğup büyümüş, bir şekilde İstanbul’a yerleşmiş, evlenmiş ve iki kız çocuk büyütmüş. Ancak gençliğinde Japonya’da özel bir görev sonucu tanıştığı ve kaybettiği Kameko’yu zihninden de, kalbinden de atamamış. Ondandır ki, delirerek ölen bu genç kadının hayali sohbetleri, hayaleti, vicdanını temizlemeye çalıştığı yaşamının bu son yıllarında onun yol göstericisi. O vicdanını temizlemekle uğraşır, “Eyüp Vampiri” kurbanlarını birbiri ardına seçerken, damadının beklenmedik ölümü torunu İskender’i sokar Sohrab’ın hayatına. Babasının ölümüne anlam veremeyen, ölümün ne olduğunu bilmeyen on bir yaşındaki İskender’e ölümü ve yaşamı anlatmakla yükümlü hisseder kendini. On bir yaşındaki bir çocuğa yaşam ve ölüm nasıl anlatılır? Kameko’ya göre bir insanın bunu anlayabilmesi için ancak olgunlaşması gerekir ve gel gör ki “olgunlaşmak coşkunun ölümü” demektir.




Üç şey verecektir torununa Sohrab: Bir saat, bir kaybetme hikayesi ve kimseye anlatılmamış bir aşk. Saat, bizi doğumdan ölüme götüren zamanı temsil eder. Horoz dövüşçülerine dair kaybetme hikayesi ise daha girifttir. Sohrab’ın Konsolosun özel ricasıyla ilgilenmek üzere tanıştığı Yaver Bey, bu hayatını horoz yetiştirmeye ve horoz dövüşlerine adamış, takıntılı, tutkulu adam, Şıh Asil’in horozlarından birini elde etmeyi amaçlamaktadır. Sohrab’dan aracılık etmesini ister. Şıh’ın olağanüstü gizemli şartlarda yetiştirdiği, hiç yenilmeyen olağanüstü horozlarından bir tanesini elde etmektir amacı. Tutku ve hırs, kazanmak isteyeni kaybettirir. Yaver Bey amacına ulaşamaz ancak Sohrab’la Şıh’ın kaybetmek üzere kurdukları satranç oyunu oldukça etkileyicidir. Birbirine denk olduğunu anlayan iki insanın kaybetme tevazusu gösterebilmesi üzerine kurulmuş bu satranç hikayesinde dede torununa bazı oyunların kaybetmek üzere oynandığını anlatır, tıpkı hayat gibi… Aşk ise bir kez yakalandı mı, öyle ya da böyle, ömür boyu yakasını bırakmayacaktır insanın.


Doğu mesellerini çağrıştıran bunun gibi başka hikayeleri de vardır Sohrap’ın torununa anlatacağı. Arılara ud çalan Vahide ve Seda’nın, düşündüğü şeyleri söyleyip söylemediğini bilemediği için her sözünü tekrarlayan Efkar’ın hikayeleri ile hikaye içinde hikaye anlatır. Bütün bu hikayeler anlatılırken torunun aklı bir yandan “Eyüp Vampiri”nin kim olacağı üzerine çalışır. Çeşitli akıl yürütmelerle Efkar’dan Seda’nın kocasına, Konsolos’tan bizzat vampiri arayan komiserin kendisine, herkes vampir tanımına uyar tuhaf bir şekilde.



Etrafa ölümle birlikte sessizlik de getiren vampirin kim olduğu sorusu üzerine kurmamış ama Güzelsoy romanını. Vampirin kim olduğunu kendinizce keşfettiğinizde bitmiyor hikaye. Üstelik yazar, romanın sonunda anlatım biçimini değiştirerek bir epilogla araya giriyor ve hikayelere inanmak-inanmamak üzerinde, dille kurduğumuz ilişki ekseninde okurun anlatılan hikayeye yaklaşımını etkiliyor. Bu anlamda da oldukça ilgi çekici bir sonu var diyebilirim, “Çıt Yok”un. Yazar bu noktada sanki Kameko’nun Sohrab’la oynadığı körlük oyununu bir kez daha anımsatıyor bize. Bu oyunun sonunda “dünyayı onu sevdiğimiz birine tarif ederken yaşarız aslında”, diye düşünürken Sohrab, Güzelsoy’un da romanlarında dünyayı sevdiği birine tarif eder gibi yazdığını hissediyoruz.
            

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.