Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Hikayeyi kim çizdi, cinayeti kim çözdü?




Toplam oy: 959

Aptülkadir Elçioğlu… Bu ismi söylemem birçoğumuz için bir anlam ifade etmeyecektir belki, ancak Aptülika desem… İşte o zaman her şey değişir… Zira Türkiye’nin mizah kültürü içinde bir mihenk taşıdır bu nev-i şahsına münhasır isim. Gırgır dergisinde çizmeye başladığı “Grup Perişan” ile hayatımıza girdiğinde yıl 1987’diydi. Başlı başına muhalif bir kültür demek olan mizahın içinde daha da farklı, daha da ayrıksı bir duruşu vardı, ama hayatımızın tam da ortasına dalmakta ustaydı. Daha doğrusu Aptülika’nın kendini, kendi gönlünü bize açarak çizmesi, bizim onun hayatına dalıyormuş gibi hissetmemizi sağlamıştı sanki. Bunda bantlardan yayılan keskin elektrogitar sesinin de önemli bir katkısı olduğunu söylemeliyim tabii. Gırgır’ın ardından Hıbır geldi. Kurucularından biri olduğu bu derginin 11 sene sonra kapanmasının ardından Grup Perişan da hayatımızdan çıkıp gitti. Aptülika bu yıllardan itibaren kaleminin ucunu daha da sivrilterek politik karikatür üzerine yoğunlaşmaya başlamıştı. Bu defa kuruluşuna katkıda bulunduğu dergi Cumhuriyet’in mizah eki olan Dinozor’du. Bilenler biliyorlar, o şimdi Cumhuriyet’in Cumartesi ekinde çiziyor, her pazartesi gecesi Rock FM’de nefis programlar hazırlıyor, perşembeleri Baraka’da Blues Perişan gecelerinde dj’lik yapıyor ve Kuzguncuk’ta yaşıyor.

 

Aptülika’nın Kuzguncuk’ta yaşaması önemli zira Ahmet Ümit’in Başkomser Nevzat maceralarından biri olan “Davulcu Davut’u Kim Öldürdü?”nün başkahramanı Kuzguncuk. Ve kitabın çizeri de Aptülika… Hal böyle olunca insanın önce bir solukta okuyup bitirdiği, sonrasında da bazı ayrıntılara tekrar tekrar dönüp bakmak istediği bir çalışma çıkmış ortaya. Hikaye bir yana, sanki orada yaşadığını açık edercesine, biz hayranlarına da yıllardır yaptığı gibi, Kuzguncuk’un da ruhuna dokunmayı başarmış bu usta çizer. 

 

Tabii, hikaye bir yana sözü, sözün gelişi. Başta da dediğim gibi “Davulcu Davut’u Kim Öldürdü?” bir başkomser Nevzat macerası. Polisiye seven okurların yakından tanıdığı, daha önce dizi filmlere kahraman, İsmail Gülgeç’in de çizgilerine mazhar olmuş bu ünlü kahraman bu defa kozmopolitliğiyle öne çıkan sakin bir Boğaz semtinde işlenen cinayeti çözmek üzere harekete geçiyor. Bir ramazan vakti, semtin davulcusu Davut kanlar içinde Kuzguncuk’un Ayios Panteleymon Kilisesi’nin önünde bulunuyor. İlk akla gelen elbette çok uzun yıllardır gül gibi geçinip giden Müslüman ve Hıristiyan halkın arasını açmak için ortaya konmuş bir nifak tohumu olabileceği. Kendisi de köklü bir İstanbullu olan Nevzat, bu senaryonun üzerinde durmayacak kadar deneyimli. Bunun dini-milli bir dava olamayacağının, muhtemelen vaka-i adiyeden olduğunun farkında, ancak bir davulcu neden öldürülür ki, hele ki bir ramazan vakti? İpuçlarının peşinden zarifçe yürüyor Nevzat hep olduğu gibi; kriminolog Zeynep’in bilimsel tespitlerinden yararlanıyor, yardımcısı Ali’yi sakinleştirerek olaya odaklanmasını sağlıyor ve elbette karşısına çıkan insanları büyük bir dikkatle dinliyor, her hareketlerini gözlemliyor. Davulcu Davut’u Kuzguncuk’un entelektüel sakinlerinden bir ressam mı öldürdü yoksa gücüne hakim olamayan yarım akıllı bir Çingene çocuğu mu? Peki her ramazan davul çalma işinde büyük paraların döndüğünü bilip bunun peşine düşen küçük mahalle çetelerinin bu cinayette parmağının olma olasılığı nedir? Aslına bakarsanız Ahmet Ümit, bir polisiye yazarı olarak ‘katil kim’ sorusunu hikayelerinin sonuna kadar saklamayı beceremeyen, bazen ortalara doğru hatta bazen her şeyin en başında açık eden bir yazar. Ancak katilin kim olduğunu tahmin etmek iyi polisiye okurunu durduran bir unsur da değildir. Davulcu Davut’u kimin öldürdüğünü, hatta ne sebeple öldürmüş olduğunu bile çok başlarda tahmin etmeye başlıyoruz, fakat hikayenin akıcılığı ve Aptülika’nın nefis çizimleri sayesinde hevesimiz kaçmıyor.  Hikaye boyunca İstanbul’un eski semt kültürünün vurgulanışı, suçun psikolojisi üzerinde, katilin sebepleri ve yol açtığı sonuçlar üzerinde yoğunlaşılması “Davulcu Davut’u Kim Öldürdü?”nün ana eksenini katil kim sorusundan, katilin sebebi ne sorusuna kaydırıyor.

 

“Davulcu Davut’u Kim Öldürdü?” Kuzguncuk’u bilenler için küçük süprizlerle de dolu, semtin sahafından komşu hanımlara kadar tanıdık simaları yerleştirmiş hikayenin içine Aptülika. Bir de son olarak balıkçı İdris’in tezgahındaki balıklardan ressam Yusuf Katipoğlu’nun “Deniz ve İnsan” adlı sergisine geçişin hikayenin en etkileyici bölümlerinden biri olduğunu, kendisine tekrar tekrar baktırdığını söylemeden geçmek istemem.  

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.