Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

			

Üye Eleştirileri


Üye Eleştirileri

Gerçekten kendine özgü mü?

Latife Tekin
Doğan Kitapçılık

Latife Tekin'i 15- 20 yıldır takip ederim. Hem edebi anlamda hem de Gümüşlük'teki faaliyetlerinden ötürü.

'Sevgili Arsız Ölüm' edebiyat tarihimizdeki dönüm noktalarından biridir kuşkusuz. Türk okuruna gelenekselliğini yeniden hatırlatır son satırına kadar. Kitabın bitişinde anlarsınız ki Türk geleneği; masalları, efsaneleri, batıl inançlarıyla bir deryadır hiç tükenmeyecek.

'Aşk İşaretleri' adlı kitabı ise bir kehanet gibidir. Biz dikkatli okurlara gelecekle ilgili ipuçları sunar satır aralarında. Tinerci çocuklar, romanın yazıldığı tarihlerde bilinmezken ya da çok önemsenmezken bir kaç yıl sonra bir bakarız ki medyanın gündemine bomba gibi düşüvermiş bu çocuklar...

'Ormanda Ölüm Yokmuş' adlı eseri  doğayla yitirdiğimiz bağı bize hatırlatır. Alt metin olarak rüya olgusu yoğun bir şekilde işlenmektedir oya inceliğiyle.

Ben iyi bir Latife tekin okuru olarak diyorum ki, bu son kitabı okduktan sonra, yazarın 'Ormanda Ölüm Yokmuş' adlı eserini de ihmal etmeyin bi zahmet bir daha okuyuverin.

Gelelim başlığa. Tam olarak adlandıramasam ya da belirtemesem de her zaman Latife Tekin'le G.G. Marquez ve U.K.Leguin'in eserleri arasında bir benzerlik yakaladığımı sanmışımdır. Sezgilerim bana bunu söylemiştir çoğu zaman...

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Üye Eleştirileri Yazıları

Roman hakkında bir şeyler yazmak gerektiğinde “bizde” izlenen usul, çoğunlukla yazarın dünyası ve kendisi hakkında oluşmuş genel kanaat üzerinde kanat çırpmayı gerektirmeyen bir uçuşla yazarla (ya da politik olarak mahkum edilmiş bir yazarsa “çoğunlukla”) aynı gökyüzünü paylaştığı izlenimi veren satırlar arasında süzülmektir. Ne de olsa böyle bir usulde romanı okumak da gerekmez.

Kitabın ismindeki aşkı görünce hem ilgimi çekmiş hem de romantik bir şeyler okuyacağımı düşünmüştüm. Ama kitabı okumaya başlayınca hiç de öyle olmadığını görüp, bir günde okuyup bitirdim. Çok az kitapta yaşadığım o nefessiz kalmayı yaşadım. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza´sında ki çarpıcılığı hissettim. Tam evet tam bir aşk romanı! Aşkı en çarpıcı ve vurucu biçimde anlatmış.

Felsefe devrimsel değil birikimsel bir süreçtir ancak bu birikimli yapının bazı devrimcileri vardır. Marquis de Sade işte bu devrimci filozoflardan biridir, hatta en başta gelenlerindendir, çünkü de Sade dokunulması en güç şeye dokunmuştur, en büyük tabuyu devirmiştir.

'Hatıra' sözcüğü hep tek yumurta ikizi 'Hüzün'le gelir insanın aklına. Öyle ki, ne kadar hoş, ne kadar eğlenceli anlarınızı hatrınıza getirirseniz getirin, attığınız en şiddetli kahkahaların ardından çöküverir o hüzün üzerinize. Bir daha o günlere dönemeyecek olmanın hüznü. 'İstanbul Hatırası' da tam böyle bir kitap.

Christopher Priest’ın bol ödüllü fakat ülkemizde ancak film uyarlaması ile adını duyurabilmiş ve hala daha pek de okunmamış romanı bizi eğlencenin kanlı canlı olduğu zamanlara götürüyor.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.