Eleştiri Arşivi
Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Haykırmayacaklar. Şenlik olmayacak. Annemi üzmeyecekler.
//php print_r ($fields); ?>
Klasik kelimesinin ne anlama geldiğinden ziyade bizde klasiğin olup-olmaması mevzuunu tartışmışız anladığım kadarıyla.
//php print_r ($fields); ?>
Fransa’nın Paris kentinde 1396 yılının ekim ayında kiliselerin çanları kent sakinlerini uzun sürecek bir yasa davet için hiç durmamacasına çalıyordu. Kral VI. Charles dâhil herkes şiddetli bir mateme tutulmuş; Valois Hanedanı’nın amansız düşmanları bile ‘Son şansımızı yitirdik… Şimdi neler olacak?’ diye titrek mum alevlerinin eşliğinde sabahlara dek düşünüyordu.
//php print_r ($fields); ?>
Böyle kitapları sanırım haddinden fazla seviyorum. Bir mesaj kaygısı vermeye odaklanmadan, belli bir izleği takip etmeden, öyle kendiliğinden akıp giden kitapları yani. Kitabı bitirdiğinizde farkettiğiniz şey başladığınız andan daha fazla bir şeylere sahip olduğunuz hissi. Bu kitapta da aynısı oldu. İtalyan yazar Guido Sgardoli’nin kaleme aldığı Yolun Ötesi’nden bahsediyorum.
//php print_r ($fields); ?>
Başka bir şey için olmasa da yazmak için daha uygun bir zaman olamazdı sanırım! Hiçbir bahaneye sığınmadan “Hayatım roman olur” mu diyordun, belki de “harika!” bir fikrin vardı… Tam zamanı… Öyle ya, hâlâ evdeyiz, değil mi? Ama işte herkesin bir yazma ritüeli var, sırf evde olmak yeterli gelmeyebilir. “Büyük” yazarların ilham için yaptıklarını ya da çalışma ritüellerini duymuşsundur.
//php print_r ($fields); ?>
William Faulkner’ı romancı olarak biliriz. Ses ve Öfke, Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı gibi benzersiz romanlarını okumuş olmak yeter bunun için. Halbuki Faulkner aynı zamanda öykücü ve şairdir. Gerçi okuduğum birkaç şiiri, şiir konusunda ısrarcı olmamasının gayet isabetli bir karar olduğunu düşündürmedi değil ama öyküleri için aynısını söyleyemem.
//php print_r ($fields); ?>
Kâğıthane köyünde hiç kitapçı yok. Her zaman takım elbise giyen Bahri Bey züccaciye işini bırakıp gazete bayii açtı. Ona gelen yayınların tamamı çizgi romanlardan oluşuyor. Sonradan bir tane dergi geldiğini öğreniyorum. Geldiği gibi geri gidiyormuş. Artık her ay düzenli olarak aldığım bir dergi var: Türk Edebiyatı. Önce şiirleri okuyorum.
//php print_r ($fields); ?>
Tamam, bir yılı daha geri bıraktık ama ne değişti hayatımızda? Zaman kavramı önemini yitirmiş gibi… Pandemi nedeniyle doğal olarak uygulanan yasaklarla zaten kımıldayamıyorduk yine kımıldayamıyoruz. Sıkıştık kaldık. Bu yıl acaba 2020’nin tekrarı gibi mi olacak? Tam da Alice Harikalar Diyarında’ki; Şapkacı, Mart Tavşanı ve Fındık Faresi gibi Zaman’ı mı kızdırdık yoksa!
//php print_r ($fields); ?>
Ev dediğimiz şey, içinde yaşadığımız, yediğimiz, içtiğimiz, kararlar aldığımız, güldüğümüz, ağladığımız, öfkelendiğimiz, âşık olduğumuz, seviştiğimiz, acı çektiğimiz, uyuduğumuz, hayal kurduğumuz, rüya gördüğümüz, yas tuttuğumuz, zaman zaman mağaraya kapanır gibi içine kapanıp yaralarımızı iyileştirdiğimiz yer. Sığınağımız aslında.
//php print_r ($fields); ?>
Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.