Kaç gündür yazmakla yazmamak, yazmak ama nasıl yazmak sorusuyla boğuşuyorum. İki ”uyduruk” roman yazdım. Yıllardır gazete, dergi “köşe”lerinde yazıyorum ama böyle neyi nasıl yazacağımı bilmediğim günler yaşamadım. Gündemimiz malum, e ben de malumunuzum. Çoğunlukla burada tatlı sert yazdım. Sağ gösterip sol vurdum sandım. Gündemin merkezinde arızalı bulduğum ne varsa, kendime bir muhatap edinip onların gözüne, zihnine kitapları uzattım. Cahil Paul Auster’dan kürtaja, Uludere’den akil adamlara, vicdandan adalete, düşünce özgürlüğünden Cumartesi Anneleri’ne kadar birçok memleket meselesini mesele edindim. “Ama sen de hep eleştiriyorsun, yettin artık,” diyenler de oldu, “Hep böyle yazsan ya,” diyen de… Bence hepsini unutun, ben unuttum çünkü. Tüm yıl boyunca okullara gidip gençlerle söyleşi yaptım. Onlara da söylemiştim, “Benim kuşağım apolitik yetişti ama sizin de bizden geri kalır bir yanınız yok. hiçbir şeyden haberiniz yok. Yapmayın çocuklar! Ülkede neler olduğuna bir bakın, neler olacağı sizin elinizde olacak,” diye… Şu an utanıyorum bunları yazarken... Gezi Parkı Olayları sayesinde boyumun ölçüsünü aldım.
Üç beş ağaçla birlikte çoğunluğu gençlerden oluşan dünyanın en güzel halk hareketi beni ters köşeye yatırdı. Şu an o yattığım yerden yazıyorum. Bir yandan da gülüyorum, çünkü en güzel yanıtı kıvrak zeka ve muhteşem bir mizah anlayışıyla veren gençler gördüm. Duvarlarda, pankartlarda gördüğüm o muazzam sloganları, yaratıcı cümleleri ben hiçbir kitapta okumadım. Sadece komik değillerdi, parlak akıllardan çıkmış muhteşem cümlelerdi… İlk kez gaz bombası ve TOMA'yla tanıştınız, sırtınız tazyikli sudan kızardı belki ama şahane bir şey yaptınız. Sizinle birlikte, sizden yaşça büyük ama yıllardır sadece sofralarda memleketi kurtarmaya çalışanlar da ayaklandı. Benim gibi karanlık kuşağın umutsuzları da şaşkınlıktan ve sevinçten ne yapacağını bilemedi. Şimdi ben, sanki çok biliyormuşum gibi size nasıl bir okuma listesi yapayım? Siz tarih yazdınız! Ben onu okuyorum… İştahla okuyorum…
Ve direnenlere
Direnen dediysem aslında demek istediğim günlerdir olan biteni anlamamak için direnenler. Duvarlarda yazanları, meydanlarda söylenenleri, mektupları, olaylarda hayatını kaybeden sivil ve görevlilere yakılan ağıtları duymayanlar. Size de diyecek bir şey yok. “Onları anlamadıysanız alın bunları okuyun belki anlarsınız,” diye önereceğim kitap yok. Çünkü henüz yazılmadılar, ama unutmayın ki o üç beş ağaç yüzünden memleketin tüm sokaklarında 70 yaşındaki teyzelerden 23 yaşındaki gençlere kadar herkes tarih yazdı. Tavalara tencerelere vuran çatallar kaşıklar tarih yazdı. Baskı ve yalanı o kaşık ve çatallarla yemeyi reddettiler. Siz şimdi onları okuyorsunuz. Okumuyor gibi yapsanız da okuyorsunuz! Anlamıyor gibi yapsanız da anlıyorsunuz! E bu da yeter size…
Direne direne…
Şu an bu satırları Gezi Olayları'nın yirminci gününde yazıyorum. Çok kızgınım ama yazmayacağım. Şimdi, burada yazmayacağım. Okuma Listesi sonsuza dek sürecek bir geziye çıkıyor. Mutlaka sizin okuduklarınızla yazarının okudukları aynı gezi sırasında çarpışıp gülüşecekler. Edebiyat, kitaplar ve yazarları arasında “gezi”nmeye devam edeceğiz.
Yeni yorum gönder