Polisiye edebiyatın okuru cezbeden en önemli yönlerinden biri, cümleler, satırlar, sayfalar boyu körüklenen merak duygusuysa, bir diğeri de yazarın zekasına saygı duyulmasını sağlayan, zeki dedektiflerdir. Okurun ilk bakışta göremediğini gören, ipuçlarını toplayıp vakayı çözen dedektif, sıradan bir polis olabileceği gibi, kimi zaman da Arthur Conan Doyle’un ikonik karakteri Sherlock gibi muazzam bir dehaya sahip olabilir. Natüralist’in kahramanı Profesör Theo Cray de dedektiflik skalasında dehaya yakın bir yerlerde, ancak tam olarak öyle olduğunu iddia etmeyeceğim. Zira bu defa kahramanımız bir polis değil, bir biyolog. İşinde iyi bir akademisyen. Ve kitap boyunca aslında sadece işini yapıyor; doğayı okuyor. Tabii bu onun, insanların göremediği pek çok detayı ve ipucunu görebildiği anlamına geliyor.
Son zamanlarda en merakla okuduğum romanlardan biri olan Natüralist’i Andrew Mayne kaleme almış. Yazarın biyografisi ise okuru sıra dışı bir kitabın beklediğini belli eden cinsten: “A&E kanalındaki Don’t Trust Andrew Mayne adlı programın yıldızı olan Andrew Mayne, bir sihirbaz ve roman yazarı. İlk dünya turnesine ergenlik yıllarında bir illüzyonist olarak çıktı ve sonra Penn & Teller, David Blaine ve David Copperfield ile birlikte sahne arkasında çalıştı. Andrew’un Angel Killer romanı şu sıralar televizyon dizisine uyarlanma aşamasında. Ayrıca Weird Things adında bir de podcast sunuyor.”
Cinayeti ancak bir natüralist çözebilir
“Vahşice işlenen bu cinayeti çözebilecek tek kişi, doğayı bambaşka açılardan gören bir natüralistti.” Kapağındaki bu tanıtım metninin hakkını veren baş karakteri Theo Cray ile Natüralist, bir solukta okunan bir roman. Ancak metni giriş, gelişme ve sonuç olarak ayırırsak, muhteşem başlayıp ilerleyen giriş ve gelişme bölümlerinin aksine, sonuç kısmı ne yazık ki yavan kalıyor ve tatmin etmiyor. Bununla beraber, bu olmamışlık hissini yaratan son, elbette romanı kötü bir kitap yapmıyor. Hikâyeden bahsetmek gerekirse…
Theo Cray, bilişimsel bilim ve biyoloji alanlarında son derece donanımlı bir profesördür. Bir araştırma ve inceleme için geldiği Montana’da, sakin bir gün geçirirken, konakladığı motele yapılan polis baskınıyla şaşkına döner. Kelepçelenip polis merkezine götürülür ve sıkı bir sorguya tabi tutulur. Yakınlardaki ormanlık arazide genç bir kadın öldürülmüştür. Bu vakada Cray’i şüpheli durumuna getiren şeyse, öldürülen kadının eski bir öğrencisi olmasıdır. Polisler onun masum olduğunu kısa sürede anlarlar çünkü cinayeti kimin işlediği çözülmüştür; bir ayı. Gerek kurbanın cesedindeki pençe izleri gerekse üzerinde bulunan kıllar, katilin yakayı ele vermesine sebep olmuştur. Cray karakoldan ayrılmadan evvel karşı koyamadığı bir hisle bir an fırsatını bulur ve delilleri ortadan kaldırmakla suçlanabileceğini bile bile ayının kıllarından birini yanına alır.
Cray derinden sarsılmıştır. Öğrencisini yıllar önce akademide ilerlemesi için teşvik eden kendisidir. Genç kadın akademik araştırma yapmak için geldiği ormanda bir ayı tarafından öldürülünce, kendisini suçlu hisseder. Kasabada konaklamaya devam ettiği birkaç gün boyunca bu konuyu düşünür. Ormana gidip öğrencisinin katledildiği ve polisin olay yeri olarak işaretlediği suç mahallini bulur. Yaptığı gözlemlerde onu huzursuz eden bir şeyler vardır. İncelediği boğuşma izleri, Cray’i katilin bir ayı olduğuna ikna etmez. Ancak çok geçmeden avcılar katil ayıyı bulup öldürürler. Bölgedeki ayılar doğal hayatı izleyen dernekler tarafından kimliklendirilmiştir. Cray karakoldan aşırdığı kılın DNA’sını inceletip başka bir ayıya ait olduğunu öğrenince, bunun bir cinayet olduğuna dair hiç şüphesi kalmaz. Çünkü kurbanın üzerinde kılları bulunan ayının bölgesi, sistemde görüldüğü üzere buralardan çok uzaktadır. Ne yazık ki polisleri ikna edemeyecektir. Fakat vazgeçmeye niyeti yoktur. Araştırmaya koyulur.
Yanlış sorular hatalı adımlara sebep
Bu aşamadan sonra Theo Cray’in peşine takılan okurları soluksuz bir macera bekliyor. Cray keskin zekasını kullanıp bir biliminsanına yakışacak şeyi yapıyor ve sorguluyor. Sorduğu doğru sorular kadar yanlış sorular da var ve çoğu zaman hedefine doğru emin adımlarla ilerlese de hatalı adımları sebebiyle arada başı belaya da giriyor. Ancak kesin olan şu ki, hikâyenin ritmi bir daha asla düşmüyor.
Olayı irdelediği için şerif tarafından kasabadan kovulunca, komşu kasabaya gidiyor. Burada da yakın zaman önce kaybolan genç bir kızın varlığını öğrenmesiyle ikinci ipucunu yakalıyor ve nihayet somut veriler elde etmeye başlıyor. Kaybolan kız için çoğu kişi evini terk edip uzaklara gitmiştir diye düşünürken, en yakın arkadaşı ormanda kendilerine saldıran bir yaratıktan bahsediyor. Bu da hikâyenin kırılma noktası oluyor.
Theo bir algoritma vasıtasıyla bölgede kaybolan ve ölü ya da diri kendisinden asla haber alınamayan insanların sayısının bir hayli fazla olduğunu öğrenince, meseleyi çözmeden bırakmayacağını anlıyoruz. Artık tamamen motive olmuş ve katili yakalamaya odaklanmıştır. Fakat bu o kadar kolay olmayacaktır. Yıllara yayılan cinayetler, çok geniş bir coğrafya ve kurbanlarını vahşi bir hayvan gibi katleden bir katil… Sahip olduğu bakış açısı bu karmaşık problemi çözmeye yetecek mi? Elbette. Yine de onu bekleyen pek çok kötü sürpriz ve tehlike var. Ne de olsa bir cinayeti çözmek, cinayeti işlemekten daha zordur.
Yeni yorum gönder