Eylülün gelişini yeni kitaplarla kutlamaktan fazlasıyla mesut olan kelebek, birdenbire her zamanki tuhaf sorularından birini sordu bana. “Roman kahramanlarıyla biz fani okurların paylaştığı ortak zevkin ne olduğunu biliyor musun?” Ben onun kadar zeki olmadığımdan hemen cevap veremedim elbette. Soru dolu bakışlarımdan sıkılmış olacak ki, gözlerini devirerek hafif bir bezginlikle yanıtladı; “Kitap okumak tabii ki! Hiç dikkat etmedin mi? Romanlarda ne kadar çok karakter kitap okur durur.” Şöyle bir düşündüm, haklıydı gerçekten. Sevdiğimiz kurgu karakterlerin çoğunun hayatı ilk okudukları kitapla değişmiş ve kitaplardan bir daha ayrılamaz olmuşlardı. Tıpkı bizim gibi…
Şimdi gelin de Orhan Pamuk’u anmayın! Yeni Hayat’ın ilk satırları nasıldır? “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti. Daha ilk sayfalarında, kitabın gücünü öyle bir hissettim ki içimde, oturduğum masadan ve sandalyeden gövdemin kopup uzaklaştığını hissettim.” Okuduğu bir kitaptan sarsılarak etkilenen, sayfalardan neredeyse fışkıran ışığa bütün hayatını veren ve kitabın vaat ettiği yeni hayatın peşinden koşan bir kahramanın olağanüstü hikayesidir bu. Kitaplar bize olduğu gibi roman kahramanlarına da hayaller kurdurur ve onların da hayatlarını değiştirir. Dünya edebiyatındaki ilk modern roman olarak kabul edilen Cervantes’in Don Kişot’u dahi şövalye romanları okuya okuya kendini şövalye sanmaya başlamamış mıdır? Romanlardan oluşan bir alemin Adem’i olarak kabul edeceğimiz Don Kişot’un yediği yasak elma, (yani bir roman kahramanının okuduğu ilk kitap) soyundan gelecek tüm roman kahramanlarını ve dolayısıyla biz okurlarını sonsuza dek bir büyünün etkisine sokmuş olabilir mi acaba?Örneğin Louisa May Alcott’un unutulmaz Küçük Kadınlar’ının Jo’sunun, okuduğu kitaplar sayesinde kurduğu yazarlık hayalleri değil midir onun kaderini değiştiren? Oğuz Atay’ı Tutunamayanlar’ının kahramanı Selim Işık’ı hatırlayın: "Bana kitap kurdu, boş hayaller kumkuması, hayatın cılız gölgesi gibi sıfatlar yakıştırılabilir, şövalye romanları okuya okuya kendini şövalye sanan Don Kişot'a benzetebilirsiniz beni. Yalnız onunla bir fark var aramızda: Ben kendimi Don Kişot sanıyorum." Tehlikeli Oyunlar’da da kitap kurdu bir karakterle karşılaşırız, Hikmet Benol’la… Aralarındaki farkı ise bizzat Atay şöyle açıklayacaktır; “Selim’le oldukça güç bir tip, yani olumlu insan -bir bakıma- denemiştim. Şimdi sürekli olumsuz bir tip düşünüyorum. Küçük hesapların olumsuzluğunu. Kimsenin okumadığı kitapları okuyan, kötü yaşayan bir adam. (...) Aşağılık bir adam. (...) Hikmet farkında. Fakat kötülüklerine engel olamıyor.” Edebiyatımızın kendi küçük dünyasını yalnızca okuduğu kitaplarla zenginleştiren bir diğer münzevi karakteri de Kürk Mantolu Madonna’nın Raif Efendi’sidir… Raif Efendi, bir çevirmen olarak çalıştığı şirketteki odasında boş zaman buldukça gizli gizli kitaplar okur durur. Bu sessiz ve çoğuna göre zavallı adamın mutlu olduğu yegane anlardır bunlar.
Gizemli bir kitabın peşinde...
Kitap okumak bazen kitap kahramanlarını aşık eder, tıpkı Bernard Schlink’in Okuyucu’sunun okuma yazma öğrettiği, kendinden olgun kadına aşık olan genç erkek kahramanı gibi. Bazen de ölüm getirebilir kitap kahramanlarına, tıpkı Umberto Eco’nun Gülün Adı’nda gizemli bir kitabın peşinde ölüp giden keşişler gibi… Paul Auster’ın ya da Roberto Bolano’nun kitaplarında da sık rastlarız kitap kurtlarına. Ama hiçbiri Jane Austen’ın romanlarındaki kadın karakterler kadar zarif okuyucular değildirler. Örneğin Aşk ve Gurur’un unutulmaz Elizabeth Bennet’ı, okuduğu kitaplar sayesinde edindiği ince zekası sayesinde çalmamış mıdır hepimizin kalbini? Ama bir roman kahramanı kalbimizi çalmak için ille de zarif olmak zorunda değildir. Muriel Barbery’nin Kirpinin Zarafeti’ndeki kitap kurdu apartman görevlisi kadın kahramanı anımsayın. Fiziksel açıdan hiçbir çekiciliği olmayan Renée, müthiş bir açlıkla okuduğu kitaplar sayesinde yalnızca bizim değil, yaşadığı apartmanın asil sakinlerinden bir Japon beyefendisinin de kalbini çalmıştır.
Ve son olarak Zülfü Livaneli’nin son romanı Kardeşimin Hikayesi’nde karşılaştık bir diğer “tuhaf” kitap kurduyla. Tüm evini büyük bir kütüphane olarak tasarlayan münzevi roman kahramanın tuhaf bir hastalığı vardır. O, insanlar arasında gelişen herhangi bir duyguyu hissedemez. Bu nedenle de bilemediği duyguları kitaplar aracılığıyla tanıyıp, öğrenmeye çalışır. Kelebek haklıymış gerçekten de.
Hepimiz bir gün bir kitap okuduk ve hayatımız sonsuza dek değişti…
Yeni yorum gönder