Devrimler tarihinde devrimcilerin kendilerine yönelik aşağılamaları sahiplenip bu sözlerin anlamlarını değiştirmelerinin çok sayıda örneği vardır. Bir halk, bir hakaret sözcüğüne nasıl el koyar ve kendisinin kılar, nasıl hakaretin içeriğini değiştirip hakaret etmeye kalkışana geri gönderir bunu da ilk kez içeriden, hep birlikte deneyimlemiş olduk. Başbakan'ın çapulcu dediği eylemciler biraz da o ana kadarki anlamıyla çapulcu olmadıklarını bilmenin büyük rahatlığıyla, hakaretin temelsizliğinin verdiği özgüvenle, ama daha çok her şeyin anlamının birlikte nasıl değiştirilebileceğini deneyimlemeye başlamış olmanın verdiği rahatlık ve inançla eyvallahı çektiler ve çapulculuk makamını mülk edindiler. Kısa zamanda Gezi'de ve Taksim'de giderek tüm Türkiye'de ve hatta dünyada kendisine çapulcu diyen yüzlerce insan, çapulcu çadırları, çapulcu kütüphaneleri belirdi. Insanlar isimlerine çapulcuyu eklediler, adlarını soyadlarını sosyal medyada çapulculaştırdılar. Çapulcuoğlu, Çapulcuyan, Özçapulcu gibi türevlerini doğurdular, kurulan bağımsız radyo ve televizyon yayınına Çapul TV, Çapul Radyo adları verildi. Chapulling diye İngilizce-Türkçe karışık bir fiil yaratıldı, chapulling direnişe devam etmenin her hali için kullanılır oldu. Daha da ilginci Gezi Direnişi aşağıdan bir hareket olduğu ve katılımcıları tek bir çatı altından gelmedikleri için ortak adları yoktu. Yani bunlar sosyalistler, anarşistler, kemalistler, antikapitalist müslümanlar değildiler, bu grupları da içeren daha fazlasıydılar, sadece gençler değildiler, yaşlılar da vardı işin içinde pencereden limon atan teyzeler de. Çocuklar değildiler, anneler de işin içindeydi. Bütünlüklerini ideolojiden, etnisiteden veya sosyal katmanlarından ya da yaş gruplarından değil bizzat birlikteliklerinden ve birlikte eylemelerinden alıyorlardı. Işte bu noktada iktidar istemeden hayırlı bir iş yaptı: Bu bütünlüğe, bu birlikteliğe toptancı bir şekilde hakaret etmeye kalktı. Halkın ele avuca gelmez devasa organizmasına, bu yaşayan, nefes alıp veren kitleye "çapulcular" dedi. Bunu demesiyle kitle kendi içindeki ortak şeyin adını ele geçirmenin keyfini yaşadı. Evet insanları birbirine bağlayan ortak noktalarının ne olduğu bulunmuştu: Muktedirlerin gözünde nasıl netse direnişin bütünlüğü, direnişin içinde de net oldu. Farklı yazılışlarıyla, her gün çapulling'e, her akşam chapulling'e devam edildi.
Çok hoş, doğru, ama direnişin yaygın sloganında da dendiği gibi: “Bu daha başlangıç”. Direnişin dilini bulmamız gerekiyor, direnişin kendi dilini bulması gerekiyor çünkü eski sözcükler, kategoriler, kavramlar çok büyük ölçüde geçersizleşti, anlamsızlaştı, işe yaramaz hale düştüler. Eski terimlerle neler olduğunu kavramak hemen hemen imkansız. Çapulling yeni dili bulmak yolundaki bir başlangıç adımı bu anlamda. Çapulca kurulmakta. Bugün kullandığımız Türkçe ile ilgili en ciddi eleştirilerden biri de Türkçenin bir laboratuvar dili olmasına dayanırdı. Türkçe bir takım yetkililerin ve uzmanların dil labaratuvarlarına kapanıp buldukları sözcüklerle donatılmış, sokakta konuşulan dil yukarıdan aşağıya empoze edilmişti. Bu yüzden dilde karşılaşılan çok sayıda sorunu aşmaya bile kalkışamıyorduk ve görmezden gelmeyi tercih ediyorduk. Çapulca ise Türkçeden farklı olarak labaratuvarda değil parklarda bahçelerde kuruluyor! Tabii doğal olarak Çapulca Türkçeyi de güzelleştirecek, özgürleştirecek, Türkçeyi de elinden tutup labaratuvardan çıkartacak gibi görünüyor.
Şunu da akılda tutalım: chapulling/çapulling fiili ve çapuldan türetilen diğer her tür sözcük, eylemleri analiz etmek veya tarif etmek için bulunmuş sözcükler değil. Eylemek için bulunmuş sözcükler. Çapul TV ifadesi direniş sırasındaki bağımsız yayın girişimlerini anlamak için sonradan bulunmuyor, bunları bizzat yapmak için bulunuyor. Everday I'm Shuffling şarkısının üzerine zerafetle yazılan Everyday I'm Chapulling şarkısından oluşturulan klibin/kliplerin amacı çapulculuğun ne olduğunu betimlemek değil, çapulculuk propogandası yapmak bile değil: klibin üretilmesinin ve yayılmasının kendisi bizzat chapulling! Ki çapulculuk etmenin sınırları e-dünyayı haydi haydi içeriyor. Bir günde yaklaşık 2 milyon tweet atan insanların hepsi o tweet tuşuna bastıkları her an çapulculuk etmekte olduklarını biliyorlar ve bu bilgi onları birbirlerine bağlıyor.
Çapulcular tek tek kartonlara elle yazdıkları yazıları bizlere gösterirken, diğer göstericilere ve fotoğrafçılara ve televizyonlara ve yoldan geçenlere gösterirken ne yapıyorlar? Birincisi bireysel olarak rol alınabilen, erk alınabilen bir direniş olduğunu bir kez daha örnekliyorlar. Kimseden onay alma ihtiyacı duymadan, çapulculuk ruhuyla yazdıklarında doğru birşey yazmış olacaklarını biliyorlar. Buradaki doğru, parrhesiatik anlamda doğru, yani söylenen şey ile söyleyenin arasındaki ilişki samimi ve doğru bir ilişki olduğu için dışarıda sınanmaya ihtiyaç duymadan doğru. Ikincisi bu dövizler, ki bazen bir A4'e elle yazılmış metinler olabiliyor ellerde taşınan, Gezi adına konuşma teşebbüsleri değil, Gezi'ye seslenme teşebbüsleri değil yukarıdan veya bilen ve öğreten bir yerden; bunlar Gezi'den konuşma halleri. Gezi ile konuşma halleri. Her bir çapulcunun kalemini çıkarıp bulduğu bir kartona olmadı boş bir A4'e içinden geleni çiziktirip sonra da havaya kaldırıp gururla taşıdığı ve gelene geçene gösterdiği an Gezi'nin konuştuğu bir an. Bütün bedenleriyle orada olarak nasıl bir söz oluşturuyorlarsa onun gibi o metni havaya kaldırıp tutmakla da bir söz oluşturuyorlar.
Böyle, belki binlerce havaya kaldırılmış kağıt, karton görmüşüzdür. Ağaçlara asılmış, iplere gerilmiş, ters çevrilmiş arabalara iliştirilmiş binlerce mesaj da gördük. Duvarlara yerlere arabalara camlara yazılan tonla yazı ve mübalağa ile değil gerçekten milyonlarca tweet. Çapulca, işte bütün bu konuşmalarla kendini dile getiriyor, Türkçeyi dönüştürüyor, yeni bir evreye sokuyor.
Yapan konumundan sözalan Çapulca dili Türkçeyi öyle bir değiştiriyor ki Türkçe Çapulcanın devreye girmesinden sonra bambaşka bir dil olmaya doğru gidebilir. Bu daha başlangıç. Güzel Türkçemiz sözü Türkün kendi kendine propagandası gibiydi bugüne dek. Veya yaratıcılık yoksunu yeteneksiz ellerden çıkma kötü edebiyat ürünlerinin sığındığı boş bir kategoriydi. Şimdiyse Güzel Türkçemiz denince yerdeki bir yazıya basmamak için etrafından dolaşarak yürüyen insanlar geliyor aklıma.
Yeni yorum gönder