Çeviri edimi, ideolojiden ayrılamaz. Çevirmen, bir metni bir dilden ötekine taşırken kişisel, toplumsal, kültürel, düşünsel, bağlamsal ve belki de tüm bunları içeren ideolojik temellerden etkilenir. Bu etkilenme hem bilinçli hem de bilinçsiz gerçekleşir ve sonucunda, yeni bir bağlama ve kültüre yerleştirilmiş bir erek metin ortaya çıkar. Hiçbir metin oluşturma süreci ideolojiden bağımsız düşünülemez, fakat ideolojik nedenlerle erek metindeki bilinçli yapılmış anlam kaymaları, sözcük seçimleri, eklemeler, çıkarmalar, anlam daraltma ya da genişletmeler, sonuçlarıyla birlikte etik bir bağlamda da tartışılmalıdır. 27 Ağustos’ta Yeni Şafak’ta Burcu Bulut imzasıyla çıkan Noam Chomsky röportajı, akıllara birçok soruyu getiriyor. Röportajı hazırlayan gazetecinin kaynak metne bağlılığı, erek metinde son derece “özgürce” yapılmış değişiklikler, kaynak dilde Chomsky’ye yöneltilen soruların yansıttığı zayıf yabancı dil edinci düzeyi, medya ve çeviri ilişkisine, medyadaki çeviri algısına, medyada çeviri yapanların dil düzeyleri ve çeviri algılarına, çeviri ile ideoloji ve etik arasındaki ilişkilere kadar onlarca soruyu tetikliyor.
Felsefeci ve dilbilimci Chomsky kendi internet sitesinde Türkçe yayımlanan söyleşide, kendisinin İngilizce verdiği yanıtların dışında ifadelerin bulunduğunu açıklamış ve çelişkili savunmaların ardından söyleşi gazetenin internet sayfasından kaldırılmıştı. Türk basını da bu durumu yoğun bir biçimde tartışmıştı. 2 Eylül’de Pınar Öğünç’ün Radikal’de yazdığı gibi, gerçekten de “bu özgüven ve cüret üzerinde düşünülmesi” gerekiyordu. Çeviri metinlerde ideolojiin izini sürme son yirmi otuz yıldır çeviri çalışmalarının önemli bir kolunu oluşturmuştur. Lefevere, Hermans, Hoey, Hatim ve Mason ve Jeremy Munday gibi çeviri kuramcıları, çalışmalarında ideolojinin bilişsel, toplumsal ve bağlamsal düzeyde çeviri sürecini ve çeviri metnini nasıl etkilediği üzerine düşünmüşlerdir. Manipülasyon, kaynak metni çarpıtma, yeniden yazma, yeniden bağlama oturtma, sözdizimsel farklılıkların izini sürme, gizleme, vurgulama, biçemsel tercihler, bilinçli/bilinçsiz anlam kaymaları gibi metinsel stratejiler çeviri ve ideoloji ilişkisi çerçevesinde birçok kuramsal çalışmanın temelini oluşturmuştur. Türk basınında, farklı görüş ve ideolojilerin son derece sıcak ve hassas bir ilişkiler dinamiği içinde olduğu şu günlerde, bir gazetecinin çeviri bir metin üzerinde yaptıklarının ve bunu sunuş biçiminin tartışılmasına da şaşmamak gerekiyor.
Kim çeviri yapıyor?
Kanımca, yaşanan bu olayda üzerinde durulması gereken nokta, ideolojinin çeviri metin üzerindeki yansımalarından çok, bu olayın çevirmen ve çeviri metin kullanma algısı üzerinde bize düşündürdükleri olmalıdır. Basında çeviri nasıl üretiliyor? Kim çeviri yapıyor? Bir metnin çevirisini yapmak ne kadar profesyonelleşmiş ve kurumsallaşmış bir edim olarak konumlanabiliyor? Salt yabancı bir dili bilmek, o dili basında haber üretmek amacıyla kullanma yetisini beraberinde getiriyor mu? Yayın organları tüm aygıtlarıyla, tıpkı devletler gibi ideolojileri doğrultusunda metinler üretirler. Kaynak ve erek metin arasındaki farklılıkların derecesi ise, çeviride sadakat algımızı oluşturan muğlak bir etik ölçüt içinde kabul edilebilir ya da kabul edilemez bulunabilir. Özellikle basında, ideolojiden etkilenmemişlik söz konusu değildir; bunun derecesi elbette her dönemde ve toplumda farklılık gösterebilir. Yukarıda sözü edilen metne yönelik etik algının daha somut bir hale gelmesi, çevirmenliğin toplumda kurumsallaşması, çeviri ediminin çok yüksek bir dil edinci ve algısı gerektirdiğinin çoğunluk tarafından kabuluyle olasıdır. Türk basınındaki Chomsky örneğinde yaşadığımız durumun bence bize gösterdiği en önemli unsur, Türkiye’de çeviri ediminin ve çevirmenlik kurumunun henüz kurulamamış olmasıdır.
Burcu Bulut’un çok yankı uyandıran söyleşisinin yayımlanmasının ardından, kendi haber üretme sürecini gerekçelendirirken yaptığı açıklamalar, Bulut’un çeviri sürecine, çeviri metnine ilişkin algısının ne kadar kaygan ve temelsiz bir zeminde bulunduğunu gösteriyor. Bulut, söyleşi metnini yayına hazırlarken “anlamın bozmadan genişletilebileceğini” ileri sürüyor. Bu ifadesini de, yaptığı işi simultane çeviriden ayrıştırırak gerekçelendirmeyi deniyor. Simultane çevirmenler gibi sözcüğü sözcüğüne bir çeviri metin oluşturmadığını açıklıyor. Oysa bu talihsiz bir dayanak, çünkü simultane çeviri de kesinlikle sözcüğü sözcüğüne bir çeviri edimi değildir. Konuşmacının sözlerini erek dile eşzamanlı olarak aktaran bir çevirmen, kaynak metni yine eşzamanlı olarak farklı bir sözdizim içinde yeniden kurgulayarak aktarır. Bir gazetede çeviri metin kullanarak haber üreten bir gazeteci, çeviri edinci açısından kendisini yetersiz görüyorsa, profesyonel yardım almalı ve bu süreci bir çevirmene emanet etmelidir. Bu da ancak, mesleki bilgiye saygıyla olur.
Halkın genelinde basında kullanılan çeviri metinlerin, eksiksiz, tam ve doğru haber metinleri olduğuna yönelik yerleşik bir algı vardır. Oysa çeviri haberlerin çoğu, son derece karmaşık kurumsal hedeflerin ve süreçlerin devreye girdiği bir yeniden bağlamlaştırma sonucunda ortaya çıkar. Çeviri haber metinlerini farklı temsiller, ideolojiler, sesler ve değerler oluşturur. Çeviri haber metninde eksiltmeler, eklemeler, genellemeler, vurgulamalar ve anlamı dönüştürüp değiştirecek onlarca strateji uygulanabilir. Bazı durumlarda basın ve devlet aygıtları, politik ve ideolojik amaçlar uğruna bu durumu empoze eder konumdadır. Ne yazık ki farklı ideolojilerin çatışma içinde olduğu dönemlerde, çeviri metinler üzerindeki bu ideolojik etki, basının tarafsızlığını da içeren etik sınırları zorlayabilir. Çeviri çalışmaları ve eleştirel dilbilim, bu karmaşık süreçleri kuramsal bir düzeyde incelemekte. Bu çeviri haberlerin üreticileri ve tüketicileri olarak toplum genelinde bilinmesi gereken, yerleşiklik kazanmasının yarar sağlayacağı yaklaşım, çeviri ediminin kurumsallaşmış ve uzmanlaşmış meslek temsilcileri tarafından yerine getirilmesi gerekliliğidir. İdeoloji, sözlü olsun yazılı olsun, ürettiğimiz her sözde kaçınılmaz olarak vardır, fakat kaynak ve erek metin arasındaki sadakatın, hem çeviri etiği hem de basının vazgeçilmez bir değeri olan tarafsızlık ilkesinin değerlendirilebilmesi için, çevirinin çok yüksek bir dil edinci gerektirdiğini, çevirmenlik mesleğinin de ayrı bir değeri olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Yeni yorum gönder