Uzayın ve zamanın sınırlarına tabi değilseniz, tam olarak ölümlü olmayan bir uzaylıysanız, üstelik bir değil, iki adet sevgi dolu kalbiniz varsa, türünüzün diğer üyeleri çoktan yok olmuşsa ve elinizde bir adet TARDIS, bir adet sonic tornavida bulunuyorsa, kötülüklerle savaşmamak için hiçbir sebebiniz kalmamış demektir. Yayın hayatına 1963’te başlayan Doctor Who, işte bu bir çırpıda özetlenebilen fikir üzerine koca bir evren kuruyor. Doktor’un her rejenerasyonuyla tazelenen evren, tıpkı ana karakteri gibi zamanın yıpratıcı etkilerine direniyor ve özünü, yani o ilk parlak fikri yitirmeden güncelleniyor.
1966’da Doktor’u canlandıran aktör ölünce, dizinin devamını getirebilmek için yeni bir kural icat edilmişti. Bir Zaman Lordu olan Doktor, ölümcül bir darbe aldığında yeni bir vücut ve hafifçe değişmiş bir karakterle yeniden doğuyor, dizinin jargonuyla rejenere olabiliyordu. Kendisini canlandıran aktörden bağımsız, yüzü değişse de özü aynı kalan bir kahraman, dizinin yaratıcılarına ve yazarlarına sonsuz bir serbestlik sağlıyordu. 2005’te yeniden başlayan dizi, Doktor’u daha trajik bir figür olarak güncelledi; yaklaşık 2000 yaşına gelmiş olan Doktor, yok ettiği bir halkın son temsilcisi, Zaman Lordlarının sonuncusuydu. Geçmişinin bu biçimde güncellenmesi, karakterin motivasyonlarını belirliyor, sureti belli aralıklarla değişen bir karakter olarak Doktor’u, izleyici açısından hâlâ ilişki kurulabilir kılan zaaflarını ve pathos’unu yeni bir ışık altında açıklıyordu.
26 yıl boyunca kesintisiz devam ederek kült mertebesine erişen Doctor Who, 1989’da, sonradan “klasik” olarak adlandırılacak olan dönemin sonuna gelmişti. İlk bölümü Kennedy suikastından bir gün sonra, son bölümü ise Berlin Duvarı’nın yıkılışından bir ay önce yayımlanan dizi, yayından kaldırıldığında dünya tarihinin önemli bir dönemi de kapanmıştı. 26 yıl boyunca, mavi bir polis kulübesinin içinde evrende ileri, geri ve yanlamasına seyahat ederek kolonicilik, emperyal hüzün, İkinci Dünya Savaşı’nın travmaları, Ada’nın Kıta Avrupası ile sancılı ilişkisi gibi unsurların toplamını, yani İngiliz geist’ını mükemmelen temsil etmiş olan Doktor, değişen televizyona ayak uyduramamış, Star Trek gibi daha “zengin” muadilleriyle rekabet edecek bütçelere erişememişti. Ailelere, çocuklara, ortalama bilimkurgu severe ve daha fanatik izleyiciye aynı anda hitap edebildiği gibi,bir “camp” hassasiyeti de tatmin edebilen dizinin son bölümünü İngiltere’de 5 milyon kişi izlemişti. Televizyon kanalının, İngiltere’nin eski sömürgelerine gönderdiği eski kopyaları 90’larda fanlar bulup çıkarıyor, Ada’da imha edilmiş ya da kaybolmuş kopyaların ele geçirilmesi başlı başına bir hadiseye dönüşüyordu. Nitekim Doktor, 1996’da bir uzun metraj sinema filmi olarak geri döndü. 2005 yılında da BBC diziyi yeniden başlatmaya karar verdi.
Seyircinin sonsuz şefkati
Polis kulübesi her bölümde yeni bir zaman-mekana iniş yapıyor, içinden fırlayan Doktor, korkunç canavarlarla savaşıyor ve her seferinde sevgi, umut, keskin zekasının gücü, bir tornavida ve bir de kadının yardımıyla kötülere karşı galip geliyordu. Bu temel anlatıya, Doctor Who’yu kendisine has kılan başka özellikler de zaman içinde eklendi. Bunlardan biri “kötü bilim”di. Oyunun kurallarının süreç içinde koyulması, Doctor Who’nun alımlanmasını hep istihzayla karışık derin bir sevgiye endekslemiştir. İzleyici, bu “ciddiyetsiz” öyküye, içinden çıkılmaz görünen çatışmaları çözecek olan buluşa mutlaka bir kılıf uydurarak her seferinde her şeye rağmen mutlu son vaadini kıvrak bir manevrayla yerine getirmesine manidar bir gülüşle ve Doktor’a beslenen sonsuz şefkatle yanıt verir. Tüm o uydurulmuş bilimsel araç-gereç isimlerinin ve fantastik kavramların ötesinden izleyici başka bir şey duymaktadır. Çünkü “Evrenin öbür ucuna gidebilmek için bir sürü şeye ihtiyacın olacak, zaman-mekanı bükecek bir araç, kurt deliği refraktörü vesaire, ama her şeyden çok ihtiyacın olan şey elini tutacağın biridir,” demektedir Doktor.
Senaryonun koyduğu engelleri hep uydurma icatlarla veya “deus ex machina”nın yardımıyla, yani kör talihin işe karışmasıyla aşar ama aslında Doktor’u Doktor yapan maceralarında kendisine yardım eden eşlikçileridir. Kendisine yardım eden ve çoğunlukla Doktor’dan daha ilginç değişimlere uğrayan karakterler, genellikle kadınlar arasından seçiliyor, kimileri Doktor’a âşık, kimileri gerçek birer dost, kimileri de Doktor’un asla itiraf etmeyeceği duyguların nesnesi olarak yine çoğunlukla her yeni Doktorla birlikte yenileniyor. Dünyayı her nedense çok seven ve korumak isteyen bu uzaylının “insanlık”la bağlarını tesis ederken aynı zamanda Doktor’u çoğu zaman kendi çılgın fikirlerinden ve melankolisinin yıkıcı etkilerinden koruyorlar. Doktor’un yola devam etmesini sağlayan bir diğer eşlikçi, Doktor’un hem en yakın arkadaşı, hem evi hem de vatanı olan TARDIS’tir. Polis kulübesi görünümlü ferah uzay-zaman aracı, kendi kafasına göre yol alan, şahsına münhasır bir canlıdır.
Şiddet değil, diplomasi
Joseph Campbell’dan ödünç aldığımız deyişle, hem mitolojik anlatısı itibariyle hem de kelimenin düz anlamıyla, bin yüzlü bir kahraman, uzay-zamanda iflah olmaz bir yolcu olan Doktor, kaçınılmaz kayıplarla ve yalnızlıkla mücadele ederken umudunu yitirmemesiyle ve sorunların çözümünde şiddetten çok diplomasiye ve yardımlaşmaya başvurmasıyla tanınıyor. Görünüşü ve karakteri değişse de değişmeyen özelliği, izleyicilerinin ona gösterdiği şefkati aynalayan bir iyi yüreklilik, ama Doktor ılımlı pasifizminin ardında binyılların bilgeliğiyle birlikte karanlık bir yönü de barındırıyor. Zaman Savaşı sırasında kendi gezegenini istilacı Daleklerle birlikte yok etmiş, yani savaşın kendisini bir öfke nöbeti neticesinde ortadan kaldırmıştır. Galaksinin tüm halkları adını duyduğunda korkuyla titrer çünkü gezegenleri ortadan kaldırmaya, zamanın akışını tamamen değiştirmeye kabildir. Neyse ki, Doktor’un ahlaki prensipleri en az evreni yöneten fizik kuralları kadar güçlüdür.
Doktor’un dizinin ilk yayımlanışından bu yana geçen zaman içinde çok farklı suretlere bürünmesi gibi, öykü de farklı mecralara taşındı, sinemada, edebiyatta, çizgi romanda kendisine yer buldu. “Whoniverse”ü, yani Who evrenini teşkil eden kurgu külliyatına bu ayın başında Türkçede de yayımlanan Doctor Who: 11 Doktor 11 Öykü adlı kitap değerli bir katkı sağlıyor. Aynı zamanda İthaki’nin 1000. kitabı olan bu derleme -Colfer, Ness, Gaiman ve Landy gibi- her biri Doktor’un maceralarıyla büyümüş yazarların yazdığı maceraları bir araya getiriyor. Fan kurgusu, fan kurgusu olalı böyle bir performans görmemiştir diyelim, bilimkurgu sever okuru da, efsaneyle yeni tanışacak olanları da Doktor’un ölmüş olan 11 farklı suretinin buluştuğu, her birinin kendine has sesiyle konuştuğu ve o tek, ezeli ve ebedi Doktor’u bir kez daha oluşturduğu kitabı okumaya davet edelim.
* Görsel: Mert Tugen
Yeni yorum gönder