Her nedense en rahat ve yaygın olarak takip ettiğimiz edebiyat dili İngilizce gibi geliyor bana. Bir zamanlar Fransızcanın belirgin bir ağırlığı varmış, hatta yazarlarımız Fransızca okudukları romanlardan ve şiirlerden hareketle modern edebiyatımızı oluşturmaya başlamışlar. Sonra her ne olduysa, Britanya’nın ve Amerika’nın diliyle yazılmış yapıtlar yaygınlaşmış, bu yapıtları çevirirken geliştirilmiş dil çözümleri de günümüz kuşaklarının diline farkında olmadan ya da kimi zaman özgün çakışmalarıyla sızıvermiş. Herhalde eğitim ve kültür politikalarında yön, ağırlıklı olarak İngilizceye dönünce, ilk dalgası 1950’lerden itibaren ama asıl olarak 1980 sonrasında kitleselleşerek İngilizce diğer rakiplerini (başta Fransızcayı, ama ülkede köklü eğitim kurumları olan Almanca ve İtalyancayı da, ne yazık ki milli eğitim düzeyinde yer almayan ama dünyanın en yaygın Latin dili olan İspanyolcayı da; Rusça ve Arapça dahil farklı alfabeleri olan dilleri de) geride bırakarak kültürümüzün başat yabancı dili haline gelmiş durumda. Küreselleşme paradigması doğrultusunda tüm dünyanın küresel dili olabildiği için de pek çok farklı dilde yazılan metinler açısından bir köprü dil olabiliyor İngilizce (bir zamanlar bu konumda yine Fransızca vardı, unutmamalı).
İngilizce edebiyatın önemli ödüllerinden Man Booker, bu yıl 50. yılını 6-8 Temmuz günlerinde Londra’da Southbank Centre’da gerçekleşecek özel bir festivalle kutlayacak ve yıllar boyunca (her ne kadar son yıllarda Amerikalılara da ödül verseler ve bu konuda protestolar yaygınlaşsa da) Britanyalı yazarlara verdikleri ödülleri kazananlar arasından bir kişiye Altın Man Booker ödülünü verecek (daha önceki, 25. ve 40. yıldönümlerinde olduğu gibi Salman Rushdie’nin Geceyarısı Çocukları seçilmez umarım yine). Seçim iki aşamalı gerçekleşecek. Jüri olarak seçilen beş isim, her biri kendisine önerilen dönemin ödül kazanan yapıtlarını okuyacak ve seçtiği bir yapıtı önerecek, ardından bir ay boyunca beş altın aday halk oylamasına açılacak ve sonunda 50 yılın altın yapıtı seçilecek. Yazar ve editör Robert McCrum 1970’leri, şair Lemn Sissay 1980’leri, romancı Kamila Shamsie 1990’ları, romancı ve radyo programcısı Simon Mayo 2000’leri ve şair Hollie McNish de 2010’ları gözden geçirecek. Böylece elli yıllık bir dönemde, tam da 1969’dan bu yana küreselleşen dünyanın başat dilinin seçkin yapıtlarının okurlar tarafından gözden geçirilebileceği ve nereden nereye geldiğimizi anlayacağımız aylar geçireceğiz.
Percy Herbert Newby’nin dilimize hiç çevrilmemiş Something to Answer For romanıyla başlayan, Bernice Rubens, V. S. Naipaul, G ile John Berger, J. G. Farrell, Nadine Gordimer, Stanley Middleton, Ruth Prawer, David Storey, Paul Scott, Deniz, Deniz ile Iris Murdoch’tan geçerek Penelope Fitzgerald’a kadarki ilk on ismi McCrum okuyacak. Dilimize daha fazla çevrilmiş yapıtların bulunduğu bir dönemde William Golding’in Geçiş Ayinleri, Salman Rushdie’nin üç “Booker’lısı”, Thomas Keneally, Coetzee’nin Michael K. Yaşamı ve Yaşadığı Dönem, Anita Brookner, Keri Hulme, Kingsley Amis, Penelope Lively, Peter Carey ve son Nobellimiz Kazuo Ishiguro’nun Günden Kalanlar kitapları Sissay tarafından incelenecek. 1990'ları kapsayan bir listedeyse A. S. Byatt, Ben Okri, Michael Ondaatje, Barry Unsworth, Roddy Doyle, James Kelman, Pat Barker, Graham Swift, Arundhati Roy, Ian McEwan ve ikinci bir romanla Coetzee Shamsie’ye düşüyor. 21. yüzyıl başladığında Margaret Atwood, ikinci bir romanıyla Peter Carey, Yann Martel, DBC Pierre, Alan Hollinghurst, John Banville, Kiran Desai, Anne Enright, Aravind Adiga, Hillary Mantel gibi pek çoğu hâlâ yıldız isimler Mayo tarafından okunacak. Ve çağdaş zamanlarda Howard Jacobson, nihayet Julian Barnes, tekrar Hillary Mantel, Eleanor Catton, Richard Flanagan, Marlon James ve Amerikalılar Paul Beatty ve George Saunders McNish’in payına düşenler olacak. Bakalım İngilizcenin yayıldığı ve bir zamanlar Britanya’ya ait olan topraklarda üretilmiş edebiyatın zirvesine kimi yerleştirecek bugünün jürisi.
“New Elizabethans”
Tam bu dönemde, mart ayı sonunda 6000. sayısını yayımlayan Times Literary Supplement (TLS), bir sonraki hafta da, 200 kişiye gönderdiği bir anket sonucunda hazırladığı, günümüzün en iyi Britanyalı (Britanyalı diye kategorize ettiğimiz tüm bu isimlerin bizde yoğunlaşmış emperyal Britanya’yla ve 20. yüzyıl başından kalmış İngiliz algısıyla hiç alakası olmadığını, post-emperyal ve post-kolonyal dönemin yazarları olduğunu unutmamalı) ve İrlandalı romancıları listesini, yeni İngiliz edebiyatı kanonu önerisi olarak yirmi ismi ortaya koydu. “New Elizabethans” olarak vaftiz ettiği bu listeyi oluştururken her bir katılımcıdan on isim önermelerini isteyen dergiye cevap olarak –tüm liste jürilerinde ve tepkilerinde rastlanabilen– tepkiler de gelmiş: “Hiç kimse hak etmiyor”dan “seçim yapamam”a çeşitli bahaneler kadar, “tek bir isim hak ediyor: Tom McCarthy“ gibi iddialı yanıtlar da söz konusu. Ama büyük çoğunluk düzgün önerilerde bulunmuş olmalı ki, sağlam bir liste elimize geçmiş oldu. En çok aday gösterilen isimlerden oluşan bu yeni Britanyalı ve İrlandalı romancılar, bizim de bir kısmını dilimizde ya da kendi dillerinde hayranlıkla takip ettiğimiz isimler kadar, bir türlü ya da henüz yeteri kadar ilgi göstermediklerimizden de oluşuyor: İlk onda son romanlarında mevsimlerde odaklanan Ali Smith, üst üste ödüllere boğulan Hillary Mantel, en erken yayımlatmaya başlayanlardan ve hâlâ çok genç Zadie Smith, Nobel’ine rağmen başyapıtını henüz vermediği düşünülen Kazuo Ishiguro, ilk romanı Kız Natamam Bir Şeydir’i kabul ettirmek için çok uğraşsa da sonrasında hızla kabul gören Eimear McBride, İrlanda‘nın yıldızı Colm Tóibín, henüz dilimizde göremediğimiz Nicola Barker, yine neden pek dilimize aktarılmadığını ve bizde tutmadığını hep merak ettiğim Alan Hollinghurst, İrlandalı Anne Enright ve Sebastian Barry, henüz tam olarak keşfedildiğini düşünmediğim Jon McGregor yer alıyor. Sonraki on ismi de verelim: David Szalay, Kevin Barry, Deborah Levy, Tom McCarthy, Sally Rooney, Kamila Shamsie, Claire-Louise Bennett, Rachel Cusk, Gwendoline Riley, Sarah Waters. Londra merkezli yayıncılık dünyasının Britanyalı yıldızları bugün ne ölçüde buradaki okurlar nezdinde kabul görüyor, ne ölçüde kapsam dışında bırakılıyor ve zamanında kapsam dışında bırakılanları tekrar keşfedecek ve dilimize aktaracak yeni yayıncılar ortaya çıkacak mı, zamanla göreceğiz.
Görsel: Kaan Bağcı
Yeni yorum gönder