Siyah Kitap etiketiyle raflardaki yerini alan Edebi Ziyafet, C.S. Lewis’ten şu alıntıyla açılıyor: “Yemek ve okumak, hayranlık uyandırıcı bütünlüğe sahip iki hazdır.” Edebiyat ve mutfak kültürü arasında nüktedan koşutluklar kuran kitap, aynı anda hem bir yemek kitabı hem de yazarların alıntıları arasında dolanabileceğiniz bir derleme.
Klasik edebiyattan günümüze pek çok önemli yazarın metinleri arasında gezinip, kurgusal sofralardan tarifler bulan Edebi Ziyafet, “Başlangıçlar ve Atıştırmalıklar”, “Ana Yemekler” ve “Tatlılar” adını taşıyan üç bölümden oluşuyor.
“Yemek pişirmek bizi diğer yüzyıllar ve kültürlere bağlayan bir zevktir” diyor kitabın yazarı Jennifer Barclay. Mutfak kültürü ile edebiyatın buluşma noktalarının en önemlisini de dile getirmiş oluyor böylece.
Proust’un Kayıp Zamanın İzinde’sinde, hatırlama silsilesini başlatan o ünlü madlen kekin tarifi, Jack Kerouac esinli elmalı tart, Jonathan Franzen romanında geçen bir naneli mocha cupcake, Çehov esinli yumurtalı Rus eriştesi tarifi...
Kitaptaki farklı damak tatlarına hitap eden içerik ve alıntılardan tadımlık bir derleme hazırladık.
Edebiyat tarihinin en ünlü keki
"Annem, birini gönderip, Küçük Madlen denilen, bir tarak midyesinin oluklu çenetleri arasında biçimlendirilmiş gibi görünen o kısa, tombul keklerden aldırdı. Az sonra, o kasvetli günün ve iç karartıcı bir yarının beklentisiyle bunalmış bir halde, yaptığım şeye dikkat etmeden, yumuşasın diye içine bir parça madlen attığım çaydan bir kaşık alıp ağzıma götürdüm." Kayıp Zamanın İzinde, Marcel Proust
İncir yemenin yolu yordamı
“Toplum içinde incir yemenin doğru yolu; inciri dörde bölüp sapından tutarak içini yemektir; böylece parlak, pembe, nemli, ballı, dört yapraklı bir çiçek gibi görünecek. İçini dudaklarınızla ağzınıza aldığınızda, dört yapraklı bir çiçek çanağı misali kabuğu kalır elinizde. Kaba bir yolu da var tabii: Sapını kırdığınızda oluşan çatlaktan incirin içine ulaşıp hepsini bir ısırıkta yemek. Her meyvenin bir sırrı vardır.” D. H. Lawrence, Figs
New England midye çorbası
"Dumanı tüten balık çorbası geldiğinde, gizem hoş bir şekilde açıklığa kavuşmuştu. Oh! Güzel arkadaşlarım, bana kulak verin. Fındıktan birazcık daha büyük olan küçük, sulu istiridyelerin, dövülmüş peksimetlerle ve kuşbaşı şeklinde kesilip tuzlanmış et karışımından yapılmıştı! Tereyağıyla, bolca tuz ve biberle zenginleştirilmişti." Hermann Melville, Moby Dick
Fransız usulü et sote
"Yemeklerin hazır olur olmaz hemen sofraya getirilmesi gerekiyordu, her şey buna bağlıydı. Et, defne yaprakları ve şarap —hepsi de tam kararında olmalıydı. Geciktirmek olmazdı. (...) O anda Marthe’ın biraz da övünçle kapağı açmasıyla, büyük toprak çömlekten nefis bir zeytin, yağ ve et suyu kokusu çevreye yayıldı. Aşçı bunun için tam üç gün uğraşmıştı. Mrs. Ramsay yumuşacık yığının içine kaşığı daldırırken, Mr. Bankes için özellikle iyi pişmiş bir parça bulmalı, diye düşündü. Başını uzatıp kabın içine baktı – pırıl pırıl kenarları, içinde yer yer sarı ve kahverengi nefis etleri, defne yaprakları, şarabıyla, Boeuf en Daube tenceresine baktı. (...) Mr. Bankes bir an bıçağını elinden bırakarak, “Bu büyük bir başarı,” dedi. Tam dikkatini vererek yemişti. Çok nefis bir yemekti doğrusu; etler pamuk gibiydi. Çok mükemmel pişmişti."
Virginia Woolf, Deniz Feneri
Fasulye ve sosis
"Annem… Kocaman kavanozlarda fasulye konserveleri ve baharatlı bir Alman sosisi olan Frankfurter almaya başlamıştı. Bir orduyu doyuracak kadar"
Jeanette Winterson, Tek Meyve Portakal Değildir
Şiirsel pudingler
"Amerikalı şair Emily Dickinson (1830-1886) Amherst, Massachusetts’te otururken ailesi için yemek yapmaktan keyif alırdı. Arkadaşı Thomas Wentworth Higginson, sıkça 'İnsanların pudingleri olmalı,' dediğinden söz etmiştir. Hindistancevizli kek tarifinin arkasına bir şiir, çikolata paketinin arkasına ise başka bir şiir yazmıştı; bir mektubunda da ‘zencefilli kek zaferi’nin verdiği mutluluktan söz ediyordu. "Hope is the Thing with Feathers adlı şiiri şu satırlarla biter: Yine de, son safhada bile / İstemedi asla tek kırıntı bile - benden."
Fırında elma
Sonra, fırınlanmış elmaları kilerden çıkarıp getirdiğimde de, bizi kırmayıp buyurmalarını rica ettiğim zaman Mr. Frank hemencecik, “Ah, işte buna bayılırım, bunlar da ömrümde gördüğüm en nefis fırınlanmış elmalar!” diye atıldı. Yapmacık konuşmadığı tavrından belliydi. “Gerçekten de elmalar pek nefis, Mrs. Wallis de tam kıvamında pişiriyor, ne yalan söyleyeyim. Ne var ki biz yalnızca iki kez fırınlatıyoruz. Gerçi sevgili Mr. Woodhouse üç kez fırınlatacağımıza söz verdirtmişti ama Miss Woodhouse’un bundan babasına söz etmeyeceğini umarım.” Jane Austen, Emma
Ayvanın hikmeti
"Antik dönemlerden bu yana yetiştirilen meyvelerden biri olan ayva, İran ve Anadolu orijinlidir. Antik Yunanlılar, Girit’teki Cydonia bölgesinin verimli topraklarında bu meyveyi bolca yetiştirebildiği için, ayva, uzunca bir süre Cydonia adıyla bilindi. Balda meyve saklama yönteminden ilk kez bahseden ise MS 1. yüzyılda yaşamış olan Pliny idi.
Ayvanın doğurganlık, aşk ve evlilikle de güçlü bir bağı vardı: Plutarch’s Lives adlı eserde Solon, ‘gelin ve damadın bir odaya kapatıldığından ve birlikte ayva yedikleri’nden söz eder. Orta Çağ İngiltere’sine gelindiğinde de ayvaya yapılan atıfların aynı şekilde sürdüğü görülmektedir."
Görsel: Nora Yeksek (illüstrasyon), Liana Mikah (fotoğraf)
Yeni yorum gönder