Hayatın diğer alanlarına sızan rekabetçi ruhtan edebiyat da payını alıyor şüphesiz. İyi yazarların birbirleriyle yarıştıklarını, alanlarında zirveye yerleşmek istediklerini düşünmek pek zor değil. Fakat sevginin gücünü arkasına almayı başaran bazı dostluklar, bu rekabetçi ruhtan da sıyrılıyor. İşte, aralarında arkadaşlık bağı bulunan yazarlar:
D. H. Lawrence ve Katherine Mansfield
Genç yaşta ölen bu iki yazar, hayatlarının son yıllarında tutkulu bir arkadaşlık kurmuşlardı. Birbirlerinin çalışmalarını kuvvetle destekliyorlardı. Hatta Lawrence, Women in Love kitabındaki Gudrun'ı yaratırken Mansfield'a öykünmüştü. Lawrence fakir bir aileden, Mansfield ise Yeni Zelanda'dan geliyordu; bu nedenle ikisi de kendilerini edebiyat cemiyetlerinden dışlanmış hissediyorlardı. İlişkilerindeki iniş çıkışlara ve uzun süreli kopuşlara rağmen yakınlıklarını Mansfield'ın 1923'teki ölümüne dek korudular.
Charlotte Bronte ve Elizabeth Gaskell
İnzivada yaşayan Bronte kardeşler, sosyal ortamlarda pek bulunmazlardı ama Charlotte romanları başarı kazandıktan sonra kendini entelektüel çevrelerde buluverdi. Bu çevrede tanıştığı bazı insanlarla da arkadaşlık kurdu. Bu arkadaşlıklardan en çok dikkat çeken ünlü romancı Elizabeth Gaskell ile kurduğuydu. İkili çabucak arkadaş olmuş hatta Bronte, birkaç defa Gaskell'in evinde kalmıştı. Fakat bu evdeki sosyal hayat Bronte'nin doğasına pek uygun değildi. Misafirler geldiğinde onlarla konuşmamak için kimi zaman saklanmayı yeğliyordu. Dostlukları buna rağmen sürdü. Bronte'nin zamansız ölümünün ardından Gaskell arkadaşı hakkında tartışmalı bir biyografi kaleme aldı ki bu biyografi okurlar için halen kıymetli bir kaynaktır.
James Baldwin ve Toni Morrison
Çığır açan bu iki yazar, Morrison Random House'ta editörken, 1973 yılında tanışmışlardı. Random House, Baldwin'in bir kitabı için teklif vermişti. Bu görüşmeler ikili arasında Baldwin'in 1987'de hayatını kaybetmesine dek sürecek bir dostluk kurulmasına vesile oldu. İkisinin birbirlerinin kitaplarını etkiledikleri de biliniyor. Amerika'nın ırkçı politikalarıyla mücadeleye ilişkin birbirlerinin fikirlerini desteklediler. Ölümünün ardından Morrison, New York Times için bir makale kaleme alarak, "Senin diline ve o dili oluşturan zihne ne kadar ihtiyaç duyduğumu biliyordun, öyle değil mi? Vahşi olanı evcilleştirmek için senin cesaretine nasıl yaslandığımı? (...) Senin sevgini ne kadar sevdiğimi biliyordun, öyle değil mi," diye yazmıştı.
Ralph Waldo Emerson ve Louisa May Alcott
Genç kızlar için ahlakçı hikayeler kaleme alan Louisa May Alcott, aslında dönemi için radikal biri sayılırdı. Solcu, kölelik karşıtı bir aileden geliyordu. Edindiği arkadaşlar arasında onu en çok etkileyense aslında babasının yakın dostu olan Ralp Waldo Emerson idi. Emerson'ın yazın hayatına desteğini 1882'de kaleme aldığı bir makalede vurgulayan Alcott, Shakespeare, Dante, Goethe ve Carlyle ile onun sayesinde tanıştığını belirtti.
Charles Dickens ve Wilkie Collins
1860'larda oldukça popüler olan ikili, 1851 yılında tanıştı. Dickens o zamanlar çoktan başarıyı yakalamıştı. Collins'in kariyeri ise biraz onun gölgesinde ilerledi. Tiyatro oyunlarında ve bazı diğer projelerde birlikte çalışan bu iki yazarın arasına ilerleyen yıllarda rekabet duygusu girdi. Ayrıca Collins afyon bağımlılığı ve başka rahatsızlıklardan muzdaripti. Buna rağmen Dickens'ın 1870'taki ölümüne dek mektuplaşmayı sürdürdüler.
Henry James and Edith Wharton
İngiltere'de öğrenim görenler, kuşaklar boyunca Edith Wharton ve Henry James'ı aynı fidanın dalları olarak düşünmüşlerdir. Çünkü iki yazar da bir yüzyıl yerini diğerine bırakırken, sosyetenin benimsediği sosyal normlara ilişkin detaylı romanlar yazıyorlardı. Gerçekteyse ikili birbirlerinin edebi tercihlerini sıklıkla sorguluyorlardı fakat bu arkadaş olmalarını engellemedi. Sık sık karşılaşan bu iki yazar, bir süre sonra mektup arkadaşı da oldular. Önceleri birbirlerinin çalışmaları hakkında konuşurlarken, bir süre sonra daha kişisel konulara da girmeye başladılar. James depresyonla, Wharton duygusal dünyasındaki çalkantılarla boğuştu fakat yine de birbirlerine verdikleri destek hiç azalmadı. Hatta varlıklı bir aileden gelen Wharton'ın, James'e o bilmeden finansal destek verdiği de dedikodular arasında.
J.R.R. Tolkien ve C.S. Lewis
Aramızda Yüzüklerin Efendisi veya Narnia Günlükleri'ni duymayan var mı? Galiba bu iki serinin yazarlarının oldukça uyumlu iki arkadaş olacağından hiç kimse şüphe etmez; ya da bu dostluğun ikilinin yarattığı mitolojilere de katkı sağladığından... Tolkien ve Lewis, Oxford Üniversitesi'nin İngilizce Fakültesi'nde tanıştılar. İkilinin Hıristiyanlığa ve Viking mitolojisine olan ilgisi yakınlaşmalarına da vesile oldu. Birbirlerine çalışmaları konusunda ilham ve cesaret verdiler. Fakat ikili ünlendikten sonra rekabet ve sanatsal farklılıklar ilişkileri üzerinde baskı oluşturdu. Tolkien, Narnia serisini farklı mitolojileri karıştırdığı için eleştirdi. Tolkien'in Orta Dünyası'nın basılması ve ünlenmesi ise daha fazla zaman aldı. Bunlara rağmen arkadaşlıkları sürdü.
Elizabeth Bishop ve Robert Lowell
Lowell ve Bishop arasındaki arkadaşlık şiir dünyasında ikonlaşmıştır. İkili 1947 yılındaki bir partide tanıştı; o sırada her ikisi de yeni yeni ünlenmekteydi. Hemen arkadaş oldular. Bishop sonraları Lowell'a ilk görüşte aşık olduğunu itiraf ettiyse de bu platonik bir aşk olarak kaldı ve ömür boyu sürecek bir mektup arkadaşlığı doğdu. Her ikisi de birbirlerinin şiirlerine saygı duyuyor ve görüş alışverişinde bulunuyordu. Lowell o zamanlar daha ünlüydü ve ününü Bishop'un kariyerini desteklemek için de kullandı. Şimdi ikisi de Amerika'nın en büyük şairleri arasında sayılıyor.
Truman Capote ve Harper Lee
Dönemin entelektüelleri, Truman Capote'yi çalışmalarından çok yaşam tarzıyla gündeme gelmekle suçlardı. Öte yandan Harper Lee, Bülbülü Öldürmek yayınlandıktan sonra, uzun yıllar boyunca röportaj vermeyi reddetti. Karakterleri birbirine böylesine zıt olan bu iki yazar yakın arkadaşlardı. Hatta Monroeville, Alabama'da birlikte büyümüşlerdi. Capote, Clutter ailesinin ölümünü araştırmak için Kansas'a giderken, ona eşlik eden de yine Lee idi. Bu araştırma Capote'nin Soğukkanlılıkla adlı ünlü kitabına temel oluşturdu. Capote bu kitabı sevgilisine ve Harper Lee'ye adadı. Bu durumu şaşkınlıkla karşılayan Lee, katkılarının küçümsendiğini düşündü. Bu arkadaşlıklarını yaraladı ve yara, yaşam tarzlarındaki farklılık nedeniyle derinleşti. Bir süre sonra da koptular fakat arkadaşlıkları Amerikan edebiyatını çoktan etkilemişti bile.
John Cheever ve E. E. Cummings
Bu iki yazarın dostluğu bu yılın başlarında Cheever'ın kızına Cummings'in biyografisini yazmak için ilham verdi. Cheever ve Cummings, 1930'larda New York'ta tanıştıklarında Cummings çoktan ünlenmiş bir şairdi. Kendisinden 20 yaş küçük olan Cheever'a kariyeri boyunca rehberlik etti. Her ikisi de çalışmalarında geleneklere karşı çıktılar fakat Cummings bugünlerde daha çok aşk şiirleriyle anılıyor. Kızı Suzan'ın dediğine göre, Cummings 1962'de ansızın ölünce babası ağlamıştı.
Sylvia Plath ve Anne Sexton
Birbirinden yetenekli bu iki şairin ikisi de sosyal kısıtlamalarla ve psikolojik rahatsızlıklarla mücadele etmek zorunda kalmıştı. İkisi de intihar etmişti. Ortak noktaları çoktu ama Boston Üniversitesi'nde okudukları bilinse bile arkadaş olduklarına dair bir kanıt bulunmuyor. Tek bilenen bir defasında Robert Lowell'ın şiir hakkındaki bir seminerine katıldıkları... Rekabet bu iki parlak kadının ilişkisini karmaşıklaştırmış olsa bile, çok az insanın anlayabileceği duyguları paylaştıklarına şüphe yok.
Kaynak: Huffington Post
GG
Yeni yorum gönder