Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Editörden // Davete icabet etmek




Toplam oy: 542

2000’li yılların hemen başında, bazı önemli riskleri göze alarak Antalya’dan İstanbul’a gelişimde, Anton Çehov’un Maksim Gorki’ye yazdığı mektubun da etkisi olmuştu. Çehov, Gorki’ye taşradan ayrılmasını, edebiyat çevresine yakın olmak için Moskova’ya veya Petersburg’a yerleşmesini öneriyordu söz konusu mektubunda. Gorki reddetmişti belki ama Çehov’un büyük şehir davetine ben icabet etmiştim! Şimdi buradan durup baktığımda çok da kötü bir karar olmadığını düşünüyorum ama Gorki’nin değil de Çehov’un sözünü dinlememin tek nedeni, büyük ihtimalle yalnızca bir “bahane”ydi. İşte şimdi de, 28 Mart 1868 doğumlu Maksim Gorki’nin, doğumunun 150. yılını “bahane ederek”, edebiyatta taşra ve kent konusunu irdeleyelim istedik SabitFikir’in mart sayısında. Bülent Usta’nın da dosya yazısında altını çizdiği gibi, “Türkiye’nin modernleşme sürecinden ve modernleşmeye dair tartışmalardan ayrı düşünülemez taşra ve kent. Bu tartışma da her zaman bir hayat-memat meselesi olageldiğinden, Doğu-Batı, gelenek ve modernleşme arasında yaşanan çatışmalar, yazılan ilk romanlardan günümüze edebiyatımızın değişmeyen temalarından biri oldu.”


Bir taraftan da, son zamanlarda, şehirlerden bir an önce kaçmamızı öneren –sözüne güvenilir– tanıdıklarımızın sayısı artmaya başladı. Üstelik Gorki’nin cümleleri daha bir “anlamlı” sanki artık: “Tekrar kentteydim; iki katlı, beyaz, tabuttan farksız, kalabalık bir evde kalıyordum. Ev yeniydi, ama birden zenginleşince önüne geleni tıkınmaya başlamış, yağlanmış sıska bir fakiri andırıyordu. Sokağa yan duruyordu, her katında sekiz pencere vardı, evin ön yüzü olması gereken yerde ise her katta dört pencere... Alt katın pencereleri avlunun dar bir geçidine, üst katın pencereleri ise avlu duvarının üzerinden çamaşırcı bir kadının küçük evi ile çamurlu yamaca bakıyordu. (...) İnanılmaz derecede sıkıcı, pis bir yerdi burası. Sonbaharın havası bu çöplü, vıcık vıcık toprağı bozmuş, ayakkabılara yapışan sarı bir zifte çevirmişti. Bu kadar küçük bir alanda bu kadar çamur daha önce hiç görmemiştim; tertemiz tarlalardan, ormanlardan sonra kentin bu köşesi hüzünlendiriyordu beni.” (Maksim Gorki, İnsanlar Arasında, çev. Ergin Altay, Can Yayınları, 2014.)

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.