“Frankenstein” garip bir kahraman; öncelikle ismi Frankenstein değil! Frankenstein, aslında hikayedeki doktorun ismi olmasına rağmen genellikle doktorun yarattığı “canavarın” ismi olarak anılagelmiştir. Bu isim hırsızlığının yanı sıra, işin içinde bir şöhret hırsızlığı marifeti de var. Frankenstein ismini duyduğumuzda az çok bir şeyler belirir kafamızda, bir siluet olarak en azından ama Frankenstein’ın yazarı dendiğinde Mary Shelley ismi hemen düşmeyebilir akıllara. Diğer bir deyişle, bu sefer Mary Shelley’nin ismini değil ama şöhretini çalmıştır bu kahraman. Mary Shelley Mary Shelley olarak değil, daha çok Frankenstein’ın yazarı olarak tanınacaktır ancak. Edebiyat tarihinde örneğine sıkça rastladığımız üzere bir kez daha bir kahramanın gölgesi, yazarının üstüne düşmüştür. Üstelik bir kahramandan değil, bir anti-kahramandan söz ediyoruz burada!
Ama ne dersek diyelim, sonuç olarak 1818 tarihli Frankenstein, 200 yıldır bizimle ve bir süre daha ne onun bizim peşimizi ne de bizim onun peşini bırakmak gibi bir niyet ufukta görünmüyor. korku edebiyatı üzerine eleştirel denemelerini bir araya getirdiği kitabı Maskenin Düştüğü Yer yakın bir zaman önce yayımlanan ve aslında SabitFikir okurlarının “BaşkaDünyalar” köşesiyle yakından tanıdığı Yankı Enki de düşüyor bu sayıda Frankenstein’ın peşine... Geniş bir perspektifle değerlendiriyor: “Kimi eserlerde bir yanılsama mı yoksa gerçekten bir hayalet mi olduğu düşünülen korku unsurları Mary Shelley’nin kalemine yansırken arkasına dönemin bilimsel gelişmelerini, yaşamın gizemlerini çözümlemeye dair ilk kez o yıllarda gerçekleştirilen deneyleri de alır. Yıllar sonra Dr. Jekyll ve Doktor Moreau da aynı yolun yolcusu olacak, kapalı kapılar ardında yahut uzak diyarlarda canavarlar yaratmaya devam edeceklerdir. Halbuki bu romanların gösterdiği üzere o canavarlar, kapının diğer tarafında ve yakın diyarlarda da mevcuttur.”
Yeni yorum gönder