Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Editörden: Tam olduğu yerde




Toplam oy: 1076

“Bir şeyi olmadığı yerde değil, olduğu yerde aramaktır lanetlenmiştik”. Bu sözü nerede, nasıl duyduğumu hatırlamıyorum. Ama bildiğim şu ki, duyduğum andan bu yana, tam olarak olduğu yerde arayıp da bulamadığım bazı şeylerin olduğu fikri hep kafamı kurcalamıştır. Bir odanın içindeyken o odayı aramak gibi bir şey bu. Bazen, içinde kıpırdama gücünü aramak gibi mesela. Ya da, yeri gelince, bir parça vicdan aramak, insanın gözünde. Yani, her şeyi, tam olduğu yerde.

Bu pek belalı bir durumdur. O aradığınız şeyi hiç bulamayacağınızı sanırsınız önce. Çünkü onun olabileceği yegane yere bakıyorsunuzdur, ama ses yoktur. Oysa bir hatanız da yoktur, bir şeyi olması gereken yerde arıyorsunuzdur. Bulamıyor olabilirsiniz. Ama orada olduğunu bir şekilde biliyorsunuzdur da. Bu da en kötüsüdür zaten. Sezgilerinize mi, yoksa fiziki dünyanın gerçeklerine mi inanacaksınız, aklınız karışır.



 

 

Peki nedir bu duruma sebep olan? “İnsanın körlüğü” deyip geçebilir miyiz? Ya da sebep, bazı şeylerin gerçekten “iyi saklanıyor” olması olabilir mi? Yoksa insanın bazı durumlarda bazı şeyleri aslında o kadar da bulmak istemeyişi mi içten içe, şuuraltında? Ben şimdilik sorunun cazibesiyle meşgulüm ve cevabı bilmiyorum. Ancak şunu diyebilirim ki, tüm bunları aklıma getiren, bu ayki kapak yazımız. “İstemesek bile bilincimizin bir katında savaşı meşrulaştıran düşünceler taşıyor, televizyon kanallarından canlı savaş görüntülerini rahatlıkla izliyor, şiddetin estetize edilmiş hallerinden haz alabiliyoruz,” diye başlayacak A. Ömer Türkeş ve sizi tarihimizde ve edebiyat tarihinde bir barış turuna çıkaracak bu kapak yazısında. Ve hep birlikte, sekiz sayfa boyunca “barış”ı arayacağız. Edebiyatta, ülkemizde, insanda. Yani, aslında, tam olduğu yerde.

 

 

>>> Barış: Antlaşma değil kültür

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.