Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

FAHRELNİSSA ZEİD: İÇ DÜNYALARIN RESSAMI




Toplam oy: 202
Bu kitap, Fahrelnissa Zeid’in hayatını ve sanatını anlamak isteyen sanatseverlerin mutlaka okuması gereken bir kitap. Bu topraklardan çıkarak dünya çapında tanınan bir sanatçının hikâyesi genç kuşaklara da mutlaka ilham verecektir.

 

 

2018 yılı, büyük Türk yazarı Tarık Buğra’nın 100. doğum yıldönümü. Bu tarz tarihlerin sanatçıların, yazarların eserlerine ve hayatlarına tekrar bakmak için birer vesile olmasından dolayı özellikle gündemime almaya çaba gösteriyorum. Keşke kültür kurumlarımız da aynı hassasiyeti gösterip bu büyük yazarı layıkıyla anmak için etkinlikler düzenleseler.

 

Beşir Ayvazoğlu’nun Büyük Ağa Tarık Buğra isimli kitabını işte bu vesileyle okudum. Çok uzun zamandır, daha çok adının cazibesine kapıldığım için okumayı istediğim Tarık Buğra’nın dil ve edebiyat üzerine yazdığı makalelerden oluşan bir seçki olan Düşman Kazanma Sanatı’nı da geçtiğimiz günlerde okuma fırsatım oldu. Buğra ne sağ ne de sol tarafından anlaşılmış bir yazar. Kitaplarının birbirine taban tabana zıt iki farklı yayınevi tarafından yayımlanıyor olması da Türkiye’de çok az rastlanabilecek bir durum. Hâlbuki Tarık Buğra ne sağcı ne solcu, sonuna kadar yerli ve milli; bu toprakların problemleriyle dertlenen bir yazar. Beşir Ayvazoğlu’nun yazdığı kitapta Tarık Buğra’nın metinlerinden seçmeler de yer alıyor. Böylelikle yazarı daha iyi tanıma imkânına da sahip oluyoruz. Bu kitapta yer alan Edebiyat ve Din başlıklı yazı ayrıca ilgimi çekti. Tarık Buğra bu yazıyı; “Din kültürü edebiyat için çok önemli, pek çok önemlidir. Türk edebiyatının bugünkü noksanı da işte budur. Romancılarımızın neden güdük, tiyatro yazarlarımızın, çoğu şairlerimizin neden silik ve taklide mahkûm olduğunu merak edenler meseleye bir de bu gözle baksınlar” ifadeleriyle bitiriyor. 1970 yılında kaleme alınan bu yazı maalesef hâlâ geçerliliğini koruyor. Aksi takdirde dünyaca ünlü yazarımız (!) minarenin balkonunun olmayacağını, buna şerefe dendiğini bilirdi.

 

Bütün bunlar geçtiğimiz günlerde Dirimart Galeri’nin Dolapdere mekânında açılan Fahrelnissa Zeid’in Tutkuya Övgü başlıklı sergisi vesilesiyle galerinin yayınevi olan RES tarafından yayımlanan Fahrelnissa Zeid: İç Dünyaların Ressamı isimli biyografi kitabını okurken aklıma geldi. Kitabın yazarı Adila Laïdi-Hanieh aynı zamanda Fahrelnissa Zeid’in talebeliğini de yapmış bir kişi. Kitabın orijinal dili İngilizce. Geçen sene Londra ve Berlin’de açılan son derece kapsamlı sergiler nedeniyle sanatçıya ilginin artacağını düşünen ve ilgili kişilerin başvurabileceği bir kaynak olmadığını fark eden Laïdi-Hanieh kolları sıvayıp işe girişmiş. Ortaya son derece titiz bir çalışmanın ürünü olan bu kitabı çıkartmış. Fahrelnissa’nın arşivlerde yer alan ve çoğu Fransızca olan günlükleri, gazete kupürleri, aile fotoğraf albümleri, dergilerde ve gazetelerde Fahrelnissa’nın sergileriyle alakalı çıkan yazılar bu kitabın önemini artırıyor.

 

BİRÇOK ESERİ KAYBOLDU

 

Zeid, nevi şahsına münhasır bir kişilik ve sanatçı. İlk kişisel sergini 44 yaşında açar ama bu serginin çok önemli bir özelliği vardır. Bu sergide tam 172 eser sergilenir. Bir ilk sergi için kolay rastlanabilecek bir durum değil bu. 1948’de Londra’da açtığı sergiye ana kraliçe Elizabeth, V. Georg’un eşi, II. Elizabeth’in büyükannesi olan kraliçe May gelir. Fahrelnissa her ikisine de birer eserini hediye eder. 1954’te Institution of Contemporary Art [ICA] solo sergi açan ilk kadın sanatçı olur ve 20 yıl boyunca başka hiçbir kadın sanatçı bu mekânda solo sergi açmaz. Bir dönem yemeklerden artan kemikleri atmayıp kurutur daha sonra bunları boyar ve fosilize amberler gibi görünmelerini sağlamak için özel kimyasallar kullanır ve sergiler. Birçok eseri gibi bu eserlerin de büyük kısmı kaybolmuştur.

 

Özellikle 20. yüzyıl sanatçıları arasında, bu kadar önemli başarılara imza atıp da çok sayıda eseri kaybolan başka sanatçı yoktur desem abartmış olmam.

 

Laidi-Hanieh’in kaleme aldığı kitapta sanatçının çalkantılı hayatı gözler önüne seriliyor. Büyükada’da Şakir Paşa’nın beşinci çocuğu olarak dünyaya geldiğinde yıl 1901’dir. Osmanlı’nın yıkımına, İstanbul’un işgaline, Cumhuriyet’in kurulmasına şahitlik etmiştir. Bir yandan da aile içinde yıkımlar olur. Bugün nedeni hâlâ bilinmemekle birlikte abisi Cevat -ki daha sonraları Halikarnas Balıkçısı müstear adıyla eserler kaleme alacaktır- 1914 yılında babalarını öldürür. Abisinin yazar olması dışında küçük kız kardeşi Aliye (Berger) de meşhur bir ressam ve gravür sanatçısı olur. Tabii bunda Fahrelnissa’nın çok katkısı vardır.

 

İlk evliliğinde mutluluğu bulamayan Fahrelnissa, boşandıktan birkaç ay sonra Irak’ın Ankara büyükelçisi olan Emir Zeid’le evlenir. Daha sonraları Emir Zeid’in Londra büyükelçisi olması nedeniyle çift İngiltere’ye taşınır. Bir yandan sanatla ilgilenirken bir yandan da kraliyet ailesine mensup bir diplomatın eşi olarak temsillerle, gelen misafirlerle ilgilenmek durumunda kalır. Irak’taki askerî darbe neticesinde Emir Zeid’in bütün ailesi öldürülür. Bu olay Fahrelnissa’nın hayatında son derece önemlidir. Emir Zeid vefat edince, kardeşi Ürdün kralının arzusu üzerine defnedilir. Fahrelnissa da ömrünün son dönemlerinin Amman’da geçirir. Burada hem sanat faaliyetlerine devam eder hem de öğrencilerine sanat eğitimi verir.

 

Laidi-Hanieh kitap boyunca Fahrelnissa’nın hayatını anlatırken onun sanat yaklaşımını, sanatının nasıl anlaşıldığını da her daim okura aktarır. Giriş kısmında kitabın genel yaklaşımını şu sözlerle aktarır: “Fahrelnissa’nın eserlerine dair hayatı boyunca ve sonrasında dile getirilen İslam veya Bizans sanatının modern bir yorumunu yaptığı iddiasını inceliyorum. Batılı olmayan birçok sanatçı, kendi kültürünün görsel pratikleriyle Batılı şövale resmi üslupları arasında bir sentez yaratmaya çalışmıştır ancak Fahrelnissa onlardan biri değildir.”

 

Bu kitap, Fahrelnissa Zeid’in hayatını ve sanatını anlamak isteyen sanatseverlerin mutlaka okuması gereken bir kitap. Bu topraklardan çıkarak dünya çapında tanınan bir sanatçının hikâyesi genç kuşaklara da mutlaka ilham verecektir.

 

ÇEVİRİDE BAZI SORUNLAR VAR

 

Yazının başında bahsettiğim husus, kitabın yazımıyla değil daha çok çevirisiyle alakalı. Bu kadar özen gösterilerek yazılan bir kitabın çevirisindeki bazı özensizliklere değinmem gerektiğini düşünüyorum. Kitabın daha ilk sayfalarında “Sunni Muslim poet Rumi” ifadesi “Sufi Müslüman şairi Rumi” olarak çevrilmiş. Ne hikmetse Sünni yerine sufi tercih edilmiş, ayrıca Mevlana Celaleddin-i Rumi Türkçede; Mevlana, Hazreti Mevlana veya Mevlana Hazretleri adıyla bilinir, bu yüzden Rumi olarak bırakmak da ortalama okurda kafa karışıklığına neden olabilir. Bu cümlenin hemen devamında yazarın Fahrelnissa’nın aynı zamanda Kerbala’yı ziyaret edip etkilenmesinden bahsetmesi de zaten “Sünni” vurgusunun nedeni, çevirmen ve/veya editör bunun farkına maalesef varamamış. Aynı şekilde İngilizce “veil” hem peçe hem de başörtüsü manasına gelir, yazar başörtüsü manasında kullanmışken çevirmen(ler) peçeyi tercih etmişler. Dinî terimlerle alakalı bu özensizlik ve dikkatsizlik varken sanat terimleriyle alakalı da bazı tutarsızlıklar maalesef dikkat çekiyor. Fahrelnissa üzerinde büyük etkisi olan Vasili Kandinski’nin adı bazen Vasiliy bazen de Vasili şeklinde yazılmış, ayrıca Kandinski’nin eseri Sanatta Ruhsallık Üzerine ve Sanatta Ruhanilik Üzerine iki farklı şekilde kullanılmış. İngilizce “culturalist” kelimesi ise “kültürelci” olarak kullanılması gerekirken “kültürcü” olarak kullanılmış. Hâlbuki kültürcü; tereyağı, krema, peynir ve diğer maddelerin imalinde kullanılacak ana kültürü yaparak bundan bakteri kültürü çıkaran kişidir. Ve daha bunun gibi çok sayıda “çeviri hatası…” Bu kadar özenle kaleme alınmış ve maalesef çok uzun süre ikinci baskısının yapılmayacağını düşündüğüm bu kitaba daha fazla ihtimam gösterilseymiş keşke.

 

 

FAHRELNİSSA ZEİD:
İÇ DÜNYALARIN RESSAMI
Adila Laidi-Hanieh
Çev:Çiçek Öztek-Esin Berktaş
DİRİMART YAYINLARI 2018

 

 


 

Çevirmenin Mesajı


Selamlar, 

Ben kitabın iki çevirmeninden biriyim, aynı zamanda editörüyüm.

1. Yazar İngilizce basımın ardından bu basıma 4 sayfa düzelti gönderdi. İlk düzelti "Sünni şair" yerine "Sufi şair" idi. Bu yazarın tercihidir. Şair Rumi’yi de ona sadık kalarak kullandık. 

2. “Veil” metinde iki bağlamda geçmektedir ve ikisinde de “peçe” anlamında kullanılmıştır. 

“Until this time, Fahrelnissa had worn the charshaf, the black robelike dress similar to the niqab used by Muslim women to cover the head and lower face, but she dispensed with its veil portion in 1919, six years before its abolition.” 

Bu cümleden anlaşıldığı üzere ve Türkçe basımda 24. sayfadaki ilgili resime bakıldığında “veil”in kesinlikle “peçe” olduğu görülür. Keza resimaltında şöyle deniyor: “An eighteen-year-old Fahrelnissa wearing the charshaf, but without the veil, 1919” 

İkinci kullanım da Bedevi kadınlar bahsindedir, o da başörtüsü değildir. 

3. Bütün sanat terimleri çok özenle araştırıldı, kontrol edildi. Vasili Kandinski yazımına (ki bu bir sanat terimi değil bir ressam adıdır), Ana Britannica'ya ve çeşitli yazımlara bakıldıktan sonra “Rusça adların Türkçe okunuşları” mantığıyla karar verildi. Dostoyevski, Çaykovski gibi… Bunun dışında bir yerlerde tashih kalmış olabilir. 

4. Kandinski veya kitabının adı “sanat terimi” kategorisine girmiyor. Hangi sanat teriminin yanlış karşılandığını örneklerle gösterebilir misiniz? 

Kitabının Türkçesinin iki farklı adla zikredildiğini fark ettim, bir sonraki basımda bunu düzeltiriz. 

5. Culturalist terimi. “Kültürelci” yanlış bir türkçe ifadedir. Siz “kültürcü”nün wiki'deki ilk anlamını söylüyorsunuz. Ancak “kültürcü”nün sosyal bilimlerde oturmuş bir kullanımı vardır, yanlış değildir, araştırılarak ve üzerinde düşünülerek bu terime karar verilmiştir. 


 “Çok sayıda çeviri hatası” diyerek haksızlık ettiğinizi düşünüyorum. Gerçek bir hata gösterirseniz ikinci basımda düzeltmek üzere ele almak isterim. Tashihleri de memnuniyetle düzeltirim.

Kitabın cümle cümle redaksiyonu 1 ay, yayına hazırlanması 1 ay sürmüş, büyük bir ihtimam gösterilmiştir; çok sayıda kaynak taranarak araştırmalar yapılmış, İngilizce basıma gönderilen 4 sayfa düzeltiye ek olarak başka maddi hatalar tarafımızdan düzeltilmiş, kronolojinin bazı pasajları baştan yazılmış, bütün resimlerin koleksiyoner ve kurum bilgileri derlenerek, izinler alınarak, her birine kaynak gösterilmiş; görsellerin tamamı elden geçmiş, eski kitaplardan scan etme yöntemi yerine ilgili kurumlardan yüksek çözünürlüklü orijinaller alınıp kullanılmış; kaynakça ve dizin yapılmıştır. 

Aynı ihtimamın eleştiri yapılırken de gösterilmesi gerekir. 

 

 


 

Yazarın Mesajı


 

Kitabın iki çevirmeninden biri ve aynı zamanda editörü olan Çiçek Kılıç’ın yazıma yönelttiği itirazlar üzerine cevaben yazılmıştır:  

 

 

  1. Yazarın kitabın Türkçe baskısı için düzeltmeler gönderdiğini bilmem imkansız. Kitabın Türkçe baskısında buna dair bir uyarı olsaydı yerinde olurmuş.  
  2. Çiçek Hanım’ın belirttiği gibi Veil kelimesi kitapta iki yerde geçmektedir. Veil kelimesi peçe manasında kullanıldığı gibi başörtüsü manasında da kullanılmaktadır. Kitapta geçen manası ise başörtüsüdür çünkü kitabın 24. sayfasındaki fotoğrafta Zeid siyah bir kıyafet içinde, ki büyük ihtimalle çarşaf, lakin başı açık.  
  3. Kandinksi’nin adının ve kitabının adının düzeltilecek olması gayet yerinde bir tercih.  
  4. a- Resim sanatında düzensiz biçimli renk lekeleri ve damlaları kullanarak çalışan sanatçıların tutumu manasına gelen taşizm1  kitapta bazen taşizm, bazen de lekecilik olarak çevirilmiş. b- 1914 Kuşağı veya “Çallı Kuşağı” veya “Türk İzlenimcileri” olarak adlandırılıan kuşak ingilizcede 1914 Generation olarak geçer. Kitabın çevirinde 1914 Nesli(syf. 36,54), 1914 izlenimciler nesli(syf. 53), 1914 Türk izlenimcileri(syf. 54), 1914 Kuşağı(syf. 85), gibi farklı çevirilerle kullanılmış. Kitabın sonundaki dizinde sadece 1914 Nesli’ne yer verilmiş ve 36 ve 54. sayfalar gösterilmiş. 

Ayrıca:  

 


  • Saud Ailesi diye ifade edilen Saudi Ailesi, Haşemi diye yapılan çeviri Haşimi olmalıydı.  
  • Zeid’in Üç Yaşama Biçimi (Harp), isimli tablosuyla alakalı “Sol tarafında türban sarılmış beyaz mermer mezar taşları, uzun selvi ağaçlarıyla büyük bir Türk Müslüman mezarlığı manzarası yer alır. “ cümlesindeki türban kelimesinin yerine sarık kelimesi kullanılması gerekirdi.  
  • Güzel Türkçemizde semazen kelimesi varken “dönen derviş” demek çeviri kokan bir yaklaşımdır.  
  • Kitabın 72. sayfasında yer alan “Başka bir eleştirmense Fahrelnissa’nın o zamana kadar net bir üsluba erişmediğini, hâlâ “iç dünyasına” uygun bir üslup aramakta olduğunu söyler. Böylece, bir taraftan izleyicilerin anlamakta zorlandığı sürrealist yani sembolik çalışmalar, bir taraftan “ipinden boşanmış” “dekoratif dışavurumcu” eserler yapmasını sağlayan bir “mizaç” arasında bölünmüştür.” cümlesini okuduğunuz zaman sürrealist’in sembolik manasına geldiğini sanmanız doğal lakin cümlenin orijinali bakınca “Another reviewer remarked that Fahrelnissa had not yet adopted at the time a definite style but was still searching for one according to her ‘interior world’. Thus, she is divided between what he called the vaguely surrealist, meaning symbolist, works that were somewhat hermetic to viewers and a ‘temperament’ that gives ‘free rein’ to a ‘decorative expressionism’. “ yazarın alıntıladığı eleştiriyle alakalı açıklama yaptığını anlamak mümkün.  

 

Bütün bu çeviri hataları ışığında bir okur olarak çeviriye daha fazla özen gösterilmiş olmasını istemenin en doğal hakkım olduğunu düşünüyorum.  

 

https://www.idefix.com/Kitap/Sanat-Kavrami-ve-Terimleri-Sozlugu/Metin-Sozen/Sanat-Tasarim/Sanat-Tarihi-ve-Kurami/urunno=0000000362727   

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.