Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Frida'nın Diego Rivera'ya yazdığı aşk mektupları




Toplam oy: 219

Genç idealist aşıkların er ya da geç öğrendikleri şey şudur: ilişkiler hayal kırıklıkları, yanlış anlaşılmalar, büyüklü küçüklü aldatmacalarla dolu karmakarışık olgulardır. İlişkiler hususunda kalbinizi soğutmak, inançsızlaşıp sinikleşmek kolay yoldur. Asılolan, James Baldwin’in ünlü satırlarında bahsettiği durumu kabullenmektir: “Hissettiğin acının ve hayal kırıklığının dünya üzerinde eşsiz olduğunu sanırsın, ta ki okumaya başlayana dek.”


Burada okumaktan kastedilenlerden biri, yaşamları romantik kıvılcımlar ve duygusal çalkantılarla örülü yazar ve sanatçıların duygu dökümlerini okumak, onların duygularına tanık oldukça kendi duygularımızı daha iyi çözümlemektir.


Kişisel acılar söz konusuysa, Frida Kahlo’nun yaşam öyküsü, pek çoğumuzun kaldırabileceğinden daha fazlasını içeriyor. 6 yaşında çocuk felci geçiren Kahlo’nun bedeni, 18 yaşında geçirdiği kaza sonucu onulmaz yaralar alır. Bundan sonra hayatı sayısız operasyon ve tedavi süreciyle kesintiye uğrayacaktır.


Her şeye karşın, Frida’nın aşk hayatı oldukça hareketlidir. Dönemin pek çok ismiyle birlikte anılmıştır (bu isimler arasında Troçki bile vardır). Tüm bu isimlerin içinde şüphesiz onun hayatında en çok yer eden, genç yaştan itibaren aşık olduğu ve fırtınalı bir ilişki yaşadığı Diego Rivera’dır. Meksika resminin bu iki önemli temsilcisi, tarzları ne kadar farklı olursa olsun, sanatsal açıdan da birbirlerini beslerler.


27 yılı bulan ilişkileri süresince iki tutkulu isim birbirlerine pek çok mektup yazar. Frida Kahlo’nun günlüklerinde, elyazması mektuplardan bir bölümüne ulaşmak mümkün.

 

Bir keresinde şöyle yazıyor Frida Diego Rivera'ya hitaben:


“Hiçbir şey ellerinle kıyaslanamaz, gözlerinin yeşile çalan altın renginin bir benzeri yok. Bedenim günlerdir seninle dolup taşıyor. Sen gecenin aynasısın. Işığın vahşi  parlaklığı. Yeryüzünün nemi. Koltuk altlarındaki oyuklar benim sığınağımdır. Parmaklarım kanına dokunur (...)”

 

 

 

Frida'nın bir diğer mektubunda yine Diego için yazılmış, hayli yüklü kelimelerle dolu bir başka pasaj var:

“Senin adın AUXOCHROME renkleri yakalayan. Ben ise CHROMOPHORE – renkleri veren.”
Sen sayıların tüm olası kombinasyonusun. Yaşamsın. Benim arzum, gölgelerin hareketlerinden çizgileri ayırt edebilmek (...) Senin kelimelerin uzamı boydan boya kat ediyor ve benim hücrelerime, yani yıldızlarıma ulaşıyor. Bu kelimeler oradan senin hücrelerine, yani ışığıma doğru gidiyor.”

 

 

 

Frida ve Diego’nun 1928 yılında başlayan aşkları bir yıl sonra evlilikle devam etti. 10 yıllık inişli çıkışlı bir süreçten sonra 1939’da ayrıldılar ancak hemen bir yıl sonra yeniden evlendiler. Bu ikinci evlilik, Frida’nın 1954’teki ölümüne dek sürdü.

 

Frida'nın pek çok çalışmasını dijital ortamda toplayan kapsamlı bir online galeri için tıklayın.

 

 

 


 

 

Kaynak: Open Culture & Brainpickings

 

 

 


 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.