“Şimdiye kadar ne yeleği ne de yeleğinden çıkarabileceği saati olan bir Tavşan’a rastlamıştı! Öyle ya! Meraktan çatlayarak ardı sıra tarlaya doğru koştu. Tavşan tam çitin altındaki kocaman deliğe atlayacağı sırada yetişti ona. Bir daha dışarı nasıl çıkabileceğini hesaplamaya kalmadan da kendini deliğe bıraktı. Tavşan deliği bir süre geçit gibi uzuyor, sonra ansızın dik bir eğimle aşağılara kıvrılıyordu; bu beklenmedik eğim yüzünden, Alice kendini durdurmayı düşünmeden, dipteki derin kuyuya yuvarlanıverdi.”
Yukarıdaki satırların kahramanı Alice dünya çapında öylesine ünlendi ki, onun ardından, merakına yenip düşüp beyaz tavşanların peşine takılan çok oldu! Bu figürlerin yakın tarihli en popülerlerinden biri de, hiç kuşkusuz Neo. Matrix filminin unutulmaz sahnelerindendir; kendini dağınık masasının üzerine bırakmış uyuyan Neo’ya “uyan” der bilgisayar ekranı, kapısı çalınmadan hemen önce de “beyaz tavşanı takip et” komutunu okur. Neo, kapısına gelenlerden birinin omzundaki beyaz tavşan dövmesini tabii ki fark edecek ve peşine düşecektir. Fark şu ki; Alice beyaz tavşanın peşinden gittiğinde/düştüğünde ‘harikalar ülkesi’ne adım atmış olur, Neo’ya kalansa ‘hakikatin çölüdür’! (Uyku-uyanıklık halinin payı büyük burada sanırım.)
(Görsel çalışma: Marissa Schmidt)
Alice’i yazdıran Alice
Asıl adı Charles Lutwidge Dodgson olan Lewis Carroll’un Alice Harikalar Ülkesinde’si, John Tenniel’in çizimleriyle 1865 yılında yayımlanır ve tahminlerin üstünde bir popülerlik kazanır. Oysaki roman, bir anlamda zorlamayla yazılmıştır. Lewis Carroll’un -daha doğrusu Dodgson’ın- yeni yazılar kaleme almaya ve onları yayımlatmaya başladığı zamanlarda yakın çevresine dahil olan Liddell ailesi değiştirir her şeyi. Henry George Liddell’in karısı Lorina ama en çok da üç kızı -Lorina, Edith ve Alice- ile yakın ilişki kuran Dodgson, onlarla sık sık bir araya gelmektedir. Alice Harikalar Ülkesinde’nin temeli, işte bu buluşmalarda Dodgson’ın hikaye anlatmaya zorlanmasıyla atılır; sonrasında bu hikayenin yazılması için de ısrar edilir; özellikle de Alice Liddell tarafından. (Alice Harikalar Ülkesinde’nin başlangıcındaki şiir, tam da bu doğuş anını betimlemektedir.)
Alice Harikalar Ülkesinde, Lewis Carroll’un tek kitabı değil elbette. Ancak bu romanın Alice’in -kedisinin yavrusunu da yanına alıp evindeki kocaman aynanın içine, yani bir başka serüvene girdiği- ikinci macerasını içeren Aynanın İçinden’i bile gölgede bıraktığı düşünülürse (iki hikayeyi bir araya getiren baskılar da yapılmış) Lewis Carroll’un diğer kitapları hakkında pek bilgi sahibi olmamamız doğal karşılanmalı sanırım. Aslında yıllar içerisinde matematiksel bilmece-bulmaca kitapları, mektupları ya da şiir kitapları yayımlandı Lewis Carroll’un ama mesela son romanı Sylvie ve Bruno’yu ancak yakın bir zaman önce okuma imkanı bulduk Türkçede. Alice Harikalar Ülkesinde romanının sayısız Türkçe çevirisi olduğunu düşünürsek (bu yazıda Can Çocuk Yayınları tarafından yayımlanan Tomris Uyar çevirisi esas alınmıştır), Sylvie ve Bruno’nun geçen sene Eylül ayında yayımlanmış olmasını rahatlıkla geç kalınmış bir basım olarak nitelendirebiliriz.
Gölgede kalmışlık hissiyatı
Sylvie ve Bruno, ‘gerçek’ ve ‘hayal’ ikilemine bölünmüş bir dünyada geçiyor. ‘Gerçek’ yaşamda tam da romanın yazıldığı dönemdeyiz, yani Viktorya Çağı’nda; işin ‘hayal’ kısmında ise, adı üstünde, bir rüya alemi söz konusu. (Dolayısıyla bu haliyle, Alice Harikalar Ülkesinde’n ziyade Matrix’in hikayesine daha yakın durduğu söylenebilir.) Böyle bir iddia ortaya atılmış değil ancak yine de aklımıza takılmasın; beyaz tavşanın peşini bırakmamızı sağlayacak bir roman olduğunu söylemek pek mümkün değil Sylvie ve Bruno’nun. Gölgede kalmışlık hissiyatı, kaçınılmaz olarak, arka kapağa bile yansımış: “Carroll’un Alice Harikalar Diyarında ve Aynanın İçinden gibi kitapları farklı Avrupa ülkelerinde yayımlandığında, birçok ünlenmiş kitabı adeta gölgede bırakmış ve büyük satış rekorlarına ulaşmıştır.Titiz bir çalışmayla çevrilip baskıya hazırlanan [Sylvie ve Bruno’nun da] Türk okuyucusu tarafından beğenileceğini umuyoruz.” Kuşkusuz ilgi gösterilecek bir kitap olacaktır; ayrıca, kitabın özellikle önsözünün gözden kaçırılmaması gerektiğini de bir not olarak düşelim.
Son bir dipnot da, diğer Carroll çevirilerini hesaba katarak düşelim. ‘Oyuncu’ bir yazar Lewis Carroll, örneğin romanlarında yer alan şiirlerinde akrostişler var. Bu akrostişleri Türkçe çevirilerde belki yansıtmak mümkün değil; ama oyunu açık etmek pahasına da olsa, fark etmemizin mümkün olmadığı bu oyunlar en azından dipnotlar düşülerek açıklanabilir.
(Manşette kullanılan görsel The Complete Illustrated Works of Lewis Carroll kitabından alınmıştır.)
Yeni yorum gönder