Charlotte Brontë'nin çağının sınırlarını aşan romanı Jane Eyre'yi bilmeyen yoktur. 1847 yılında yayınlanan bu roman Victoria dönemi İngiltere'sinde aralarında sınıf farkı bulunan iki karakter arasındaki aşkı anlatır. Romanın kahramanı Jane Eyre zorlu bir çocukluğun ardından öğretmen olmuştur ve yaşadığı dönemin kadınlara dayattığı pek çok normu ve edilgen konumu da reddetmektedir. Nereden baksanız feminist bir hali vardır Jane'in. Bu durum bir nebze de Charlotte Brontë'nin kişiliğinin kurguya sızmasındandır. Yazarın kendisi de yaşadığı çağda kadın yazarların ciddiye alınmamasından mustariptir ve romanını bir erkek ismi olan Currer Bell adı altında yayınlamıştır.
Peki ilk kez 1847'de yayınlanan Jane Eyre günümüz kadınlarına ne söyler, ne gibi bir mesaj iletir? Gelin, beraber düşünelim.
Başka insanlar uğruna öyle olmadığın halde mutluymuş gibi davranmayın.
Küçük Jane zor bir çocukluk geçirmiştir. Zalim akrabalarının yanında büyüyen bir yetimdir o; kuzenlerinin zorbalıklarına katlanmış ve "yeterince mutlu olmadığı için" cezalandırılmıştır. Ama Jane duygularını bastırmayı ve gizlemeyi reddeder ve bir yetişkin olduğunda da kimseye "nasıl hissetmesi gerektiğini" dikte etmez.
Güzellik herşey değildir.
Jane hiçbir zaman güzelliğiyle tanınan bir kadın olmamıştır. Örtük bir güzelliktir onunki, ancak biri ona güzel olduğunu söylediğinde ortaya çıkan cinstendir. Sade biridir Jane. Çirkin değildir ama büyüleyici bir güzelliği de yoktur. Bu kadarı yeterlidir Jane için. Hakeza Rochester'ın da öyle abartılacak cinsten bir yakışıklılığı yoktur. Zaten Jane ve Rochester'ın aşkı da birbirlerinin görüntüsünden kaynaklanmaz, çok daha derin bir ilişkidir onlarınki. Bu karakteri yaratmakla Charlotte Brontë'nin Victoria dönemi güzellik kıstaslarına tepkisini ortaya koyduğunu söylemek de yanlış olmaz.
Bağımsızlığınızdan asla vazgeçmeyin.
Jane ve Rochester birbirlerini ne kadar severlerse sevsinler, eşit konumlara gelmedikçe beraber olamazlar. Öncelikle Jane'in Rochester için çalışmayı bırakması, kendi yolunu çizmesi ve kendi kendinden memnun olması gereklidir. Ya da Jane'in ifadesiyle o bir kuş değildir, kafese konulamaz. O bağımsız bir iradesi olan özgür bir insandır.
Sesinizi yükseltin.
Eğer bir şey söylemek istiyorsanız söyleyin. Sessizce oturup hayatın kendi kendine yoluna girmesini beklemeyin. Aşık olduğunuz kişiye duygularınızdan bahsetmekten çekinmeyin. Adaletsizliğin üstünün sessizlikle örtülmesine müsaade etmeyin. Ve ne olursa olsun, aşağılık kimselerin size üstünlük taslamasına izin vermeyin.
Evlenmeniz gerektiğini düşündüğünüz için evlenmeyin.
Sırf evlenmeniz gerektiğini düşündüğünüz ya da sizden evlenmeniz beklendiği için evlenmeyin. Toplumsal normların devamlılığını sağlamaya adanmış bir nefer olmaktansa kendi özgürlüğünün ardından koşan biri olun. Eğer evlenecekseniz de bunu salt kendi arzunuz bu yönde olduğu için yapın ve sizinle eşit şartlarda bulunan bir partner seçin.
Dünyanın ne denli geniş olduğunu unutmayın.
Zaman zaman kendinizi bir ilişkide ya da döngüde kapana kısılmış gibi hissedebilir, kendi hayatınızı yönlendirme kuvvetini kendinizde göremiyor olabilirsiniz. Böyle anlarda Jane'in öyküsü size hayatın nasıl da ihtimallerle dolu olduğunu hatırlatabilir ve kendi hayatınız için ilham verebilir.
Onuru değil, mutluluğu önemseyin.
Jane Eyre'nin evreninde onurlu olmanın ne denli önemli olduğu yadsınamaz. Fakat onurlu olmak bir noktada toplumun inşa ettiği norma uyum sağlamak haline gelebilir ve bu da mutluluğunuza mal olabilir. Onurlu olmak iyidir ama onurlu ama mutsuz biri olmak da sandığınız kadar iyi olmayabilir. İnsanlar sizi, size mutluluk veren şeylerden ötürü yargılarsa onlara hiç aldırmamak en iyisidir. Yani Brontë'nin de dediği gibi, "Geleneklere bağlılık ahlaklılık değildir."
Kendiniz olun.
Hemen hemen tüm gotik kahramanlar gibi, Jane de oldukça güçlü duygulara ve hayallere sahiptir. Ama onu Jane Eyre yapan özelliği de ayaklarının her zaman yere basması, hedeflerini ve beklentlerini makul ölçüde tutması ve onu hükmü altına almaya çalışanlara var gücüyle kafa tutmasıdır. Jane mükemmel olmaya, olmadığı biri gibi davranmaya çalışmaz. "Ben bir melek değilim," diyerek itiraf eder gerçekçi varoluşunu. "Ve ölene kadar da olmayacağım. Ben kendim olacağım."
Kendinizi sevin.
Jane Eyre'nin ilettiği en geçerli mesajlardan biridir bu. Romantizm ne denli heyecan verici olursa olsun, Jane kendine saygı duymayı ve kendini sevmeyi öğrenemedikçe romantik bir ilişkide de başarılı olamaz. "Kendimi önemsiyorum," der Jane Eyre. "Ne kadar yalnız, ne kadar dostsuz, ne kadar güçsüz kalırsam kalayım, kendimi bir o kadar önemsiyorum."
Kaynak: Bustle
Yeni yorum gönder